Pazar, Kasım 3, 2024
Makaleler

Dînimizde “Engelli”lere Tanınan Bazı Kolaylıklar

Makâlemizin hemen başında şunu belirtelim ki, günümüzde, gelişmiş toplumlarda, engellilere sağlanan fizikî, psikolojik ve ictimâî (sosyal) imkânlar, ülkelerin bir gelişmişlik göstergesi olarak kabûl edilmektedir.

İslâm dîni; dil, ırk, renk, milliyet, siyâsî inanç ve tahsîl seviyesi ayırmaksızın, sağlam veya engelli olduğuna bakmaksızın, her insanın şeref ve i’tibârına hürmet edilmesini emretmektedir.

Bir hadîs-i şerîfte: “Allah, sizin sûretlerinize [dış görünüşlerinize] ve mallarınıza bakmaz [onlara önem vermez], fakat kalplerinize ve niyyetlerinize [diğer bir rivâyette amellerinize] bakar” buyurulmuştur.

İslâmiyet nazarında, herkes aynı haklara, aynı i’tibâra sâhiptir. Dînimiz, sâdece belli ferdlerin, muayyen bir topluluğun, hattâ yalnız müslümânların değil, bütün insanlığın, hür ve medenî bir hayât seviyesine ulaşmalarını hedefler.

Şimdi burada ifâde edelim ki, engelli vatandaşlarımız da, aynen sağlam vatandaşlarımız gibi, en küçük bir ayırım olmaksızın, cemiyetimizin çok değerli birer parçasıdırlar. Çünkü hiçbir çocuk, anne ve babasını, doğum yer ve zamanını, milliyetini, sağlam veya engelli olma durumunu seçme hakkına sâhip değildir. Bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın takdîriyle olan şeylerdir.

“ENGELLİ”LERE TANINAN BAZI KOLAYLIKLAR

Fıkıh kitaplarında, “Hastalara Tanınan Bazı Kolaylıklar”ı görüyoruz. Dînimizde, hastalar ve engelliler için namaz, oruç, hac,  cihâd/savaş ve diğer dînî görevler hakkında tanınan ruhsat ve kolaylıklar çoktur. Meselâ hastalar, bedenî engelliler ve diğer engel sâhipleri, namazlarını nasıl güçleri yetiyorsa o şekilde kılarlar.

İslâmiyete göre, mümeyyiz olmayanlar veya temyîz kâbiliyetinde noksânlık bulunanlar, durumlarına göre sorumluluktan yâ muaf olurlar veya kendilerine, sâhip oldukları imkân ve şartları ölçüsünde bir sorumluluk yüklenir.

Bedenî engelliler için de aynı ölçü geçerlidir. Kısacası engelli ve engelsizlerin ni’met-külfet dengesi çerçevesinde farklı sorumluluklara sâhip olmaları, Kur’ân-ı Kerîm’deki “Allah hiç kimseye gücünün yetmediği bir şeyi yüklemez” meâlindeki âyetin bir yansımasıdır.

 “Mü’minlerden engel sâhibi olmaksızın (cihâddan geri kalıp) oturanlar ile Allah yolunda mâllarıyla ve cânlarıyla cihâd edenler eşit olmazlar” [Nisâ, 95] meâlindeki âyette; zihnî ve bedenî her türlü engel sâhibi olanların ve hastaların savaşa katılmayabilecekleri bildirilmektedir.

Biliyoruz ki, Peygamberimiz, engellilere: devlet başkanına vekâlet, vâlîlik, imâmlık ve müezzinlik gibi önemli görevler vermiş, böylece engellilerin yapabilecekleri işlerde istihdâmı ve üretken hâle getirilmeleri, isti’dât ve kâbiliyetlerinin, yeteneklerinin âtıl bırakılmaması ve onlar için de iş sâhaları açılması konularında, günümüze dahî önemli mesajlar vermiştir.

Usûl-i Fıkıh’ta [İslâm Hukûk Usûlü’nde] engelliler; ehliyet ve ruhsat açısından ele alınmaktadırlar.

İslâm Hukûku açısından ise; ibâdet hükümleri yanında âile hukûku, ticâret hukûku ve cezâ hukûku alanlarında engellilerle ilgili ayrı ayrı hükümler vardır.

SADAKA ÇEŞİTLERİ

Fakîrleri, yoksulları, zayıfları, düşkünleri dâimâ himâye eden Peygamberimiz, engellilere yapılacak her türlü yardımın bir sadaka olduğunu şöyle ifâde etmiştir:

“Şunlar sadaka çeşitlerindendir: A’mâya [görme engelliye] rehberlik etmen, sağıra [işitme engelliye] ve dilsize [konuşma engelliye] anlayacakları bir şekilde anlatman, ihtiyâcı olanın hâcetini tedârik etmesi için bildiğin yere götürmen, dermân arayan dertliye yardım için koşman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin merâmını ifâdede yardımcı olman.” [Ahmed, V. 154, 168-169; ayrıca bkz. Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hıkem, II. 86].