Allah’a İbâdetin Yanında Kullarına Da Hizmetin Ehemmiyeti
Dünyâda yapılan imtihânlarda muvaffak olmak için, nasıl gerekli çalışmaları yapmak lâzım ise, âhıretteki imtihânda başarılı olabilmek için de, İslâmiyetin emrettiği gibi inanmak ve farz kılınan ibâdetleri yapmak, yasaklanan şeylerden de kaçınmak lâzım geldiği bedîhîdir, açıktır.
Hakîkatte, bütün insanların yaratılmalarındaki maksat, Allahü teâlâya ibâdet etmeleri, kulluk yapmalarıdır. Nitekim Yüce Allah, Kur’ân-ı kerîm’inde, Zâriyât sûre-i celîlesinin 56. âyet-i kerîmesinde meâlen: “Cinnîleri ve insanları, ancak (beni bilmeleri, tanımaları) bana ibâdet etmeleri için yarattım” buyurmuştur.
Allahü teâlâ, Bakara sûresinin 152. âyetinde de, şöyle buyurmaktadır:
“O hâlde siz, (bana itâat ve ibâdet ederek) beni anın ki, ben de sizi (mağfiretimle) anayım. Ni’metlerime şükredin de nankörlük yaparak küfre varmayın (beni ve ni’metlerimi inkâr etmeyin).”
Bu konuda, İbrâhîm sûresinin 7. âyet-i kerîmesi de çok dikkat çekicidir:
“Düşünün ki, Rabbiniz şunu bildirdi: Andolsun, eğer siz şükrederseniz, ben de elbette size [ni’met(ler)imi] artırırım ve eğer küfrân-ı ni’mette bulunur, nankörlük ederseniz, haberiniz olsun ki, gerçekten azâbım çok şiddetlidir.”
Nisâ sûresinin 147. âyetinde ise, meâlen şöyle buyurulmuştur:
“Eğer siz, Allah’ın ni’metlerine şükreder ve îmân ederseniz, Allah size niye azâb etsin? Allah, şükredenlerin mükâfâtını verici, yaptıklarını bilicidir.”
Tekâsür sûresinin 8. âyet-i kerîmesinde de, âhırette, kullara bu dünyâda iken ihsân edilen ni’metlerin hesâbının sorulacağı şu şekilde açıklanmaktadır: “Sonra andolsun, o gün (kıyâmette) ni’metin şükründen muhakkak sorulacaksınız.”
KENDİSİ İÇİN İSTEDİĞİNİ, DÎN KARDEŞİ İÇİN DE İSTEMEK
Sevgili Peygamberimiz hadîs-i şerîflerinde buyurmuşlardır ki:
“Kendisi için istediğini, dîn kardeşi için de istemiyen kâmil mü’min olamaz.” [Buhârî]
“Müslümânların dertleri ile ilgilenmiyen, onlardan değildir.” [Hâkim]
“Allah indinde en makbûl amel, bir mü’mini sevindirmek, kederini gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır.” [Beyhekî]
“Bir mü’mini sevindireni, Allahü teâlâ, kıyâmet gününde sevindirir.” [İbn-i Mübârek]
“Bir kimsenin üzüntü ve sıkıntısını gidereni veya bir mazlûma yardım edeni, Allahü teâlâ yetmişüç defa mağfiret eder.” [Harâitî]
Binâenaleyh, her müslümân, diğer müslümân kardeşlerini, en az kendisi kadar düşünmek mecbûriyetindedir. Yine müslümân, kendisine yapılmasını uygun görmediği şeylerin başkalarına da yapılmamasını istemek durumundadır.
Demek ki, Allah’a ibâdetin yanında, kullarına hizmet de gereklidir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm):
“İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır”,
“Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir”,
“Büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize de şefkat etmeyen bizden değildir”,
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” ve
“İslâmiyet, Allah’ın emirlerine ta’zîmde bulunmak, yaratılmışlara şefkat etmektir” buyurarak, insanları her mahlûka karşı şefkat ve merhamet etmeye, büyüklere karşı saygı göstermeye, insanlara hizmet etmeye ve faydalı olmaya, dâimâ hayır işlemeye yöneltmiştir.
Zâten “medeniyet”in ta’rîfinde, “ta’mîru’l-bilâd ve terfîhu’l-ıbâd” şeklinde iki madde görüyoruz. Ya’nî beldelerin i’mâr edilmesi, bayındır hâle getirilmesi ve kulların müreffeh kılınması, refaha kavuşturulması. Aslında beldelerin i’mârı da insanların faydası, hayrı içindir. İslâmiyet de, Resûlullah aleyhisselâm tarafından “Allah’ın emirlerine ta’zîmde bulunmak ve yaratılmışlara şefkat etmek” şeklinde iki madde hâlinde özetlenmiştir.