Yaşlılara Saygı Hakkında
Dünkü makâlemizde, büyüklere hürmet hakkında bazı hadîs-i şerîfler nakletmiştik. Bugün de yaşlılara saygıyla alâkalı birkaç kelime daha yazmak istiyoruz.
Bugünkü makâlemize iki âyet-i kerîme meâli ve iki hadîs-i şerîf ile başlıyalım:
“Rabbin, kendisinden başkasına aslâ ibâdet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyârlık çağına ulaşırsa, sakın olara ‘öf’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevâzu kanadını indir ve de ki: ‘Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı’.” (İsrâ Sûresi, 23-24)
Diğer bir âyet-i kerîmede de şöyle buyurulmuştur:
“İnsana da ana-babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu hergün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yılda olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: Bana ve ana-babana şükret. Dönüş banadır.”
Peygamberimiz bir hutbesinde: “Burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün” demiştir.
Sahâbe-i kirâm: “Yâ Resûlallah! Kimin (burnu yerde sürünsün)” diye sorunca, “İhtiyârlıkları ânında annesi ile babasından birine yahut her ikisine yetişip de onlar sebebiyle Cennet’e giremeyen kişinin” buyurmuştur. [Müslim, Birr, 9, IV, 1978]
Sahâbe-i kirâmdan Abdullah İbn-i Mes’ûd’un anlattığına göre: Allah’ın Resûlüne, “Amellerin hangisinin daha fazîletli olduğunu” sordum.
O buyurdu ki: “Vaktinde kılınan namazdır.”
“Ondan sonra hangisidir” dedim.
“Ana-babaya iyilik yapmaktır” buyurdu. [Müslim, Îmân, 137, I, 90]
Kitaplarda, Sevgili Peygamberimizin amca-zâdesi, mübârek dâmâdı, Aşere-i mübeşşereden, Hulefâ-i râşidînden, Ehl-i Beyt’in başı, 12 İmâmın birincisi Hazret-i Ali Efendimizin, bir ihtiyâra saygısından dolayı, önünden yürümeyip arkasından gittiği bildirilmektedir.
Ehl-i Sünnetin reîsi kabûl edilen İmâm-ı A’zam hazretleri de, en büyük talebesi olan İmâm Ebû Yûsuf’a, “İlim sahiplerine hürmet et! Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster!” buyurdu. Özellikle müslümân ihtiyârlara saygı göstermek gerekir. Aslında, kötü-iyi ayrımı yapmadan herkese iyilik etmelidir! Meselâ, belediye otobüslerine genç-yaşlı, sağlam-sakat, kadın-erkek, zengin-fakîr, âlim-cahil gibi çeşitli sınıflardan insanlar binmektedir. Güçsüzlere yardım etmeli, otobüse binerken, inerken yardımcı olmalı, onlara yer vermeli, ihtiyârlara, muhtaçlara yardım etmelidir.
Şayet ömrümüz varsa, bizler de yaşlanacağız. Başka bir sebep olmadığını farzetsek bile, şu hadîs-i şerîf, yaşlılara hürmet için bir teşvîk unsuru olmalıdır: “Bir ihtiyâr insana, yaşlılığına hürmeten saygı gösteren kimseye, yaşlandığı zaman, kendisine hürmet edip saygı duyacak bir kişiyi, Allah, mutlaka ona âmâde kılacaktır.” [Tirmizî, Birr, 74 (2091)]
İşte bereket vesîlesi olan bu insanların kıymetlerini bilmeli, onlara hürmet göstermeli, saygı beslemeli ve hayır duâlarını almalıdır.
Düşeni kaldırmak, hastayı ziyâret etmek, açları doyurmak, açıktakileri barındırmak, dul ve yetîmlerin elinden tutmak, yolunu şaşıranlara yol göstermek, büyüklere saygılı olmak, her müslümân’ın görevidir. Nitekim Peygamberimiz (aleyhisselâm): “Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen ve iyilikle emredip kötülükten men etmeyen bizden değildir” buyurmuşlardır.
Bizler, “Îmân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de olgun mü’min olamazsınız…”, “Birbirini sevmede, birbirine acımada ve birbirine şefkat göstermede mü’minler bir vücût gibidir. Vücûdun bir uzvu râhatsız olunca, diğer uzuvları da ona ortak olur” buyuran yüce bir Peygamberin ümmetiyiz.
Anne ve babalarımız başta olmak üzere; yaşları bizden ileride olan, tanıdığımız-tanımadığımız bütün büyüklerimize karşı hürmet etmek, saygı göstermek dînî, millî ve insânî bir görevdir.
Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor:
“Bir kimse, müslümân kardeşinin ihtiyâcını yerine getirirse; Allah da ona yardım eder.”
“Bir kimse müslümân kardeşinin sıkıntısını giderirse; Allah da ona mukâbil onun kıyâmet sıkıntılarından birini giderir.” (Riyâzu’s-Sâlihîn, I, Hadîs No. 242)
Peygamber Efendimizin şu îkâzını her zaman hâtırlayalım: “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Allah’ın yarattıklarına merhamet ediniz ki, Allah da size merhamet etsin.” [Şeyh Ali Nâsıf, Tâc, V, 17]
Peygamberimiz: “Allah’ım! Erzelü’l-ömürden (ihtiyârlığın bunaklığından) sana sığınırım” diye duâ buyurmuştur. [Buhârî, Cihâd, 25; Müslim, Zikr, 52]
Bugünkü konumuzu şu hadîs-i şerîf meâliyle bitirelim:
“Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün hakkını gözetmeyen bizden değildir.” [Tirmizî, Birr, 15, IV, 1919]