Şiddetin Her Türlüsü Kınanmalıdır
Geçen hafta Cumartesi günü yazdığımız makâlemizde, bir nebze, insanlara da, hayvanlara da zulmün câiz olmadığından bahsetmiştik.
Bugün burada önce şunu ifâde edelim ki, kocanın hanımına, hanımın kocasına [meselâ Adana’da bir kadın kocasının önce burnunu kırmış, sonra da kulağını kesmiş]; anne-babanın evlâdına, evlâdın ana-babasına; hocanın talebesine, talebenin hocasına; idârecinin memûrlarına, patronun işçilerine, doktorun hastasına, hastanın doktoruna, komutanın askerlerine, polis-bekçi-asker-zâbıta ve jandarmanın diğer insanlara, insanların hayvânlara zulmetmeleri [İspanya ve Brezilya’da matadorların boğalara kılıç saplamaları kesinlikle zulümdür] aslâ ve aslâ müsâmaha edilecek şeyler değildir.
[Anadolu’da horozların dövüştürülmesi, develerin ve boğaların güreştirilmesi, köpeklerin kapıştırılması gibi bazı kötü âdetler vardır; bunlar da kat’ıyyen câiz değildir ve hayvanlara zulümdür.]
Bu misâlleri çoğaltmak ve her sâhaya teşmil etmek mümkündür.
Şiddet maalesef, dünyânın her ülkesinde [isterse geri kalmış ülke olsun, ister gelişmekte olan ülke olsun, isterse gelişmiş ülke olsun] her yerde görülmektedir.
Hergün, şiddete dâir pek çok şeyi, Gazete ve İnternet Sitelerinde okuyoruz, Radyolarda dinliyor ve Televizyon haberlerinde izliyoruz.
Meselâ yakın zaman dilimi içerisinde vukû bulan bazı hâdiseleri kısa kısa zikredecek olursak:
Gazetelerde çıkan bir habere göre, bir kadın kocasından devâmlı dayak yediği için, kendisini yakarak öldürmek istemiştir.
Radyolarda yayınlanan bir habere göre, Sivas’ta bir erkek çocuk, annesi; kendisini, teyzesinin yanında, “sigara içme ve ders çalış” diyerek îkâz ettiği için, teyzesi gidince annesini bıçaklayıp öldürmüştür.
Televizyonlarda yayınlanan bir habere göre, Samsun’da Üniversite öğrencisi bir kız [hem de Hukûk Fakültesi öğrencisi], arkadaşlarının Üniversiteye özel araba ile geldiklerini, kendisinin otobüsle geldiğini ileri sürüp Tıp Profesörü olan annesini öldürmüştür. Onun parasıyla kendisine araba almak istemiştir.
İnternet’te çıkan bir habere göre, 16 yaşında bir kız, 29 yaşında bir delikanlı ile nikâhsız olarak buluştukları için, anne-babası tarafından ikaz edilince, gayr-i meşrû münâsebetlerde bulunduğu genç ile anlaşıp planlı bir şekilde hem babasını, hem de annesini öldürmüşlerdir.
Maalesef, bunlara benzer onlarca, yüzlerce olay zikredebiliriz.
Yine Anadolu’da bir kadın, namusunu kirleten bir akrabasını pompalı tüfekle öldürdükten sonra, onun kellesini kesip bir kahvehâneye getirmiş, kendisi hakkında ileri-geri konuşan kişilerin önüne atmıştır.
İSLÂMİYET; “MEDENÎ İNSAN” İLE “MEDENİYYET SÂHİBİ TOPLUM”U MEYDANA GETİRMEYİ HEDEFLER
Şimdi bu mukaddimeden sonra ifâde edelim ki:
Mukaddes dînimiz İslâmiyet; “medenî insan” ve “medeniyyet sâhibi toplum” meydâna gelmesi için, insanlara lâzım olan îmân ve ibâdetleri; iş, ahlâk ve cemiyet hayâtında uyulması gereken her şeyi bildirmiştir.
Bunlar; Allahü teâlânın bildirdikleri, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed aleyhisselâmın öğrettikleri, Eshâb-ı kirâmın naklettikleri ve İslâm âlimlerinin de açıkladıkları husûslardır.
İnsanlığın bugün bunaldığı, çözmekte sıkıntıya düştüğü her şeyin çözüm ve çâresi bunların içinde vardır. Bugün çok perişan hâlde olan insanlığın kurtuluşu için, bunlardan istifâde etmelidir.
Marcel A. Boisard isimli bir Fransız ilim ve fikir adamı, “L’Humanisma de l’Islam” adlı eserinde:
“…Târihte ilk defâ insana sosyal, rûhî, siyâsî, ahlâkî, hukûkî değerlerini en iyi şekilde veren, bu anlayışla büyük bir medeniyet ve eşsiz bir kültür meydana getiren İslâmdır…” demektedir. Batıda buna benzer sözleri söyleyen ve yazan çok insan vardır.
Gerçekten de insanlık, insana kıymet vermeyi İslâmiyet’ten öğrenmiştir. Başka kültürlerde insana acımasızca davranılırken, ona en âdil muâmele tarzını İslâmiyet getirmiştir. İslâmiyet, başkasına zarar vermek şöyle dursun, insanların kalbini kırmaktan bile çok şiddetle men etmiştir.Nitekim Peygamber Efendimiz; “Bir mü’minin kalbini kırmak, yetmiş defâ Kâbe’yi yıkmaktan daha şiddetlidir” buyurmaktadır. Peki bu sadece mü’minlerle, müslümanlarla mı sınırlıdır? Elbette ki hayır.
İslâmiyet, İslâm devletinin vatandaşı olan gayr-i müslimlere de adâletle muâmeleyi emreder; zulüm ve haksızlığı yasaklar. Sevgili Peygamberimiz; “Kim bir zimmîye (gayr-i müslim vatandaşa) zulmeder veya taşıyamayacağı bir yükü yüklerse, ben o kimsenin hasmıyım” buyurur.
[İnşâallah yarın da aynı konuya devâm edelim.]