Mezhep Nedir Ve Kaç Kısma Ayrılır?
Evvela
belirtmemiz gerekir ki, mezhebin mahiyeti anlaşılmadıkça önemi ve lüzumu
kavranamaz. Mezhep kelimesi, günümüzde dînî bir tâbir olarak kullanılmaktadır.
Bu bakından önce mezhep kelimesinin sözlükteki manasını, sonra da terim olarak
anlamını tesbit edelim.
Mezhep lügatte, gitmek, tâkip etmek, gidilen yol gibi mânâlara gelir. Genel
olarak görüş, doktrin, akım ma’nâlarında da kullanılmıştır. Fakat ıstılahta,
yani ilmî bir terim olarak, bir müctehidin, İslâmiyeti temel kaynaklardan
anlamak ve anlatmak husûsunda tâkib ettiği usûl ve bu usûle bağlı olarak
çıkardığı hükümlere mezhep denir.
İslâmiyette mezhep
Şu halde mezhep, bir müctehidin dînî kaynaklardan çıkardığı hükümlerin
hepsidir. Başka bir ifade ile mezhep, müctehid olan bir âlim tarafından, îmânda
ve amel (ibâdetler ve işler)de, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaları için
müslümanlara gösterilen yol olmaktadır.
Yahûdîlik ve Hıristiyanlık dinlerinde de mezhepler ortaya çıkmıştır; fakat
İslamiyetteki mezhepleri onlarla karıştırmamak lazımdır.
Mezhepler i’tikâdî ve amelî olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. İslâm dîninde,
îmân edilecek şeylerde mezheplere ayrılmak yoktur. İslâmiyet, Müslümanlardan,
Resûlullah efendimizin inandığı ve bildirdiği gibi îmân etmelerini
istemektedir. Peygamberimiz bir tek îmân bildirmiştir. Eshâb-ı kirâmın hepsi,
O’nun bildirdiği gibi inanmış, i’tikatta (inançta) hiçbir ayrılıkları
olmamıştır.
Peygamberimizin vefâtından sonra insanlar, İslâmiyeti Eshâb-ı kirâmdan sorarak
öğrendiler. Hepsi aynı îmânı bildirdiler. Onların, Peygamberimizden naklederek
bildirdikleri bu îmâna “Ehl-i sünnet i’tikâdı” denilmiştir. Önemle belirtelim
ki, Eshâb-ı kirâm bu îmân bilgilerine, kendi düşüncelerini, felsefecilerin
sözlerini, nefsâni arzularını, siyâsî görüşlerini ve buna benzer başka şeyleri;
aslâ karıştırmadılar.
Eshâb-ı kirâm, hepsinde kemal derecede mevcut bulunan Allahü teâlâyı tenzîh ve
takdis etmek, O’nun bildirdiklerini tereddütsüz kabul edip inanmak, müteşâbih
(mânâsı açık olmayan) âyetlerin teviline dalmamak gibi vasıfları ile îmânlarını
Peygamberimizden işittikleri gibi muhâfaza ettiler. İslâmiyetteki îmân
esaslarını soranlara, hatta bütün insanlara, sâf, berrâk ve aslı üzere tebliğ
ettiler, bildirdiler.
Ehl-i sünnet yolu
Eshâb-ı kirâmın Resûlullah’tan naklen bildirdikleri bu tebligatı, hiçbir şey
eklemeden ve çıkarmadan kabul edip, böylece inanıp, onların yolunda olanlara
“Ehl-i sünnet ve’l-cemâat fırkası”, bu doğru ve asıl (hakîki) İslâmiyet
yolundan ayrılanlara da “Bid’at fırkaları (dalalet fırkaları) bozuk, sapık yollar”
denildi.
İslâmiyet, bütün insanlara yalnız bir tek îmânı ve i’tikâdı emretmektedir. Bu
îmânın esaslarını ve nasıl i’tikâd edileceğini bizzat Muhammed aleyhisselâm
tebliğ etmiştir. İnsanlara, her şeyi yaratan Allahü teâlâyı haber veren
Peygamberimiz, O’nun emir ve yasaklarına îmânın nasıl olacağını da
bildirmiştir.
Hakiki iman…
Hazret-i Muhammed’e ve O’nun bildirdiklerine temiz, dürüst ve hakîki bir îmân,
ancak O’nun bildirdiğini tam ve hiç şüphesiz kabul edip inanmakla mümkün olur.
Bu hususta çok az, kıl kadar da olsa bir ayrılığın, O’ndan ayrılmak olacağı
meydandadır. Böyle bir ayrılığa düşenlerin öne sürecekleri dînî, siyâsî,
beşerî, içtimâî, fennî ve benzeri sebeplerin, ayrılmalarını haklı gösterecek
hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü İslâmiyet, her ne sûret ve sebeple olursa olsun,
îmânda ve i’tikâtta ayrılığa aslâ izin vermemekte, tefrikayı yasaklamaktadır.
Eshâb-ı kirâmın îmân ve îtikâtta hiçbir ayrılıkları olmadı. Daha sonraki
asırlarda gelenler arasında zamanla îmânda, îtikâtta bâzı ayrılıklar ortaya
çıktı ve bid’at fırkalarının sayısı 72’ye ulaştı. Bu ayrılıkları çıkaranların
ve bunların sözlerine inanarak bozuk düşüncelerini benimseyenlerin ileri
sürdükleri sebepler çok çeşitlidir. Ama esas sebepler olarak şunları
sayabiliriz:
¥ Münâfık ve başka dinden olanların çıkardıkları fitneler.
¥ Kur’ân-ı kerîm’in müteşâbih âyetlerini kendi anlayışlarına göre tevil etmeye
kalkışmaları.
¥ Eshâb-ı kirâmın maslahata âit konulardaki ictihad ayrılıklarını anlayamama ve
bunları kendi nefsânî arzularına, siyâsî maksat ve ihtiraslarına perde veya
âlet etme.
¥ Eski Hind ve Yunan felsefesi ile, Mecûsî inançlarının İslâmiyete sokulma
çabaları.
¥ Kısa zamanda çok geniş ülkelere yayılan İslâmiyetin henüz yeni müslüman olmuş
büyük kitlelerce tam anlaşılmadan birtakım insanların eski din ve inançlarına
âit bâzı unsurları tamâmen terkedememeleri ve bunları İslâmiyetten sayma
yanlışına düşmeleri.
Ortak özellikleri
Ancak, İslâm târihinde görülen 72 sapık fırkanın ortak vasfı şudur: Siyâsî ve
dünyevî menfaat ve saiklerle ortaya çıkmış olmalarına rağmen, hemen hepsi
Kur’ân-ı kerîm’deki gerek muhkem, gerek müteşâbih âyet-i kerîmeleri kendi
akıllarına göre tefsir yoluna gitmişler, böylece felsefe yaparak ve bu
âyetleri, iddiaları istikâmetinde tevil ederek, yorumlayarak kendilerine
Kur’ân-ı kerîmden deliller bulduklarını ileri sürmüşlerdir… İnşaallah bundan
sonraki bir-iki makalemizde de bu önemli konu üzerinde durmak istiyoruz.