Cumartesi, Ekim 5, 2024
Gazete Makaleleri

Mezhep Nedir Ve Kaç Kısma Ayrılır?

Evvela belirtmemiz gerekir ki, mezhebin mahiyeti anlaşılmadıkça önemi ve lüzumu kavranamaz. Mezhep kelimesi, günümüzde dînî bir tâbir olarak kullanılmaktadır. Bu bakından önce mezhep kelimesinin sözlükteki manasını, sonra da terim olarak anlamını tesbit edelim.
Mezhep lügatte, gitmek, tâkip etmek, gidilen yol gibi mânâlara gelir. Genel olarak görüş, doktrin, akım ma’nâlarında da kullanılmıştır. Fakat ıstılahta, yani ilmî bir terim olarak, bir müctehidin, İslâmiyeti temel kaynaklardan anlamak ve anlatmak husûsunda tâkib ettiği usûl ve bu usûle bağlı olarak çıkardığı hükümlere mezhep denir.

İslâmiyette mezhep
Şu halde mezhep, bir müctehidin dînî kaynaklardan çıkardığı hükümlerin hepsidir. Başka bir ifade ile mezhep, müctehid olan bir âlim tarafından, îmânda ve amel (ibâdetler ve işler)de, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaları için müslümanlara gösterilen yol olmaktadır.
Yahûdîlik ve Hıristiyanlık dinlerinde de mezhepler ortaya çıkmıştır; fakat İslamiyetteki mezhepleri onlarla karıştırmamak lazımdır.
Mezhepler i’tikâdî ve amelî olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. İslâm dîninde, îmân edilecek şeylerde mezheplere ayrılmak yoktur. İslâmiyet, Müslümanlardan, Resûlullah efendimizin inandığı ve bildirdiği gibi îmân etmelerini istemektedir. Peygamberimiz bir tek îmân bildirmiştir. Eshâb-ı kirâmın hepsi, O’nun bildirdiği gibi inanmış, i’tikatta (inançta) hiçbir ayrılıkları olmamıştır.
Peygamberimizin vefâtından sonra insanlar, İslâmiyeti Eshâb-ı kirâmdan sorarak öğrendiler. Hepsi aynı îmânı bildirdiler. Onların, Peygamberimizden naklederek bildirdikleri bu îmâna “Ehl-i sünnet i’tikâdı” denilmiştir. Önemle belirtelim ki, Eshâb-ı kirâm bu îmân bilgilerine, kendi düşüncelerini, felsefecilerin sözlerini, nefsâni arzularını, siyâsî görüşlerini ve buna benzer başka şeyleri; aslâ karıştırmadılar.
Eshâb-ı kirâm, hepsinde kemal derecede mevcut bulunan Allahü teâlâyı tenzîh ve takdis etmek, O’nun bildirdiklerini tereddütsüz kabul edip inanmak, müteşâbih (mânâsı açık olmayan) âyetlerin teviline dalmamak gibi vasıfları ile îmânlarını Peygamberimizden işittikleri gibi muhâfaza ettiler. İslâmiyetteki îmân esaslarını soranlara, hatta bütün insanlara, sâf, berrâk ve aslı üzere tebliğ ettiler, bildirdiler.

Ehl-i sünnet yolu
Eshâb-ı kirâmın Resûlullah’tan naklen bildirdikleri bu tebligatı, hiçbir şey eklemeden ve çıkarmadan kabul edip, böylece inanıp, onların yolunda olanlara “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat fırkası”, bu doğru ve asıl (hakîki) İslâmiyet yolundan ayrılanlara da “Bid’at fırkaları (dalalet fırkaları) bozuk, sapık yollar” denildi.
İslâmiyet, bütün insanlara yalnız bir tek îmânı ve i’tikâdı emretmektedir. Bu îmânın esaslarını ve nasıl i’tikâd edileceğini bizzat Muhammed aleyhisselâm tebliğ etmiştir. İnsanlara, her şeyi yaratan Allahü teâlâyı haber veren Peygamberimiz, O’nun emir ve yasaklarına îmânın nasıl olacağını da bildirmiştir.

Hakiki iman…
Hazret-i Muhammed’e ve O’nun bildirdiklerine temiz, dürüst ve hakîki bir îmân, ancak O’nun bildirdiğini tam ve hiç şüphesiz kabul edip inanmakla mümkün olur. Bu hususta çok az, kıl kadar da olsa bir ayrılığın, O’ndan ayrılmak olacağı meydandadır. Böyle bir ayrılığa düşenlerin öne sürecekleri dînî, siyâsî, beşerî, içtimâî, fennî ve benzeri sebeplerin, ayrılmalarını haklı gösterecek hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü İslâmiyet, her ne sûret ve sebeple olursa olsun, îmânda ve i’tikâtta ayrılığa aslâ izin vermemekte, tefrikayı yasaklamaktadır.
Eshâb-ı kirâmın îmân ve îtikâtta hiçbir ayrılıkları olmadı. Daha sonraki asırlarda gelenler arasında zamanla îmânda, îtikâtta bâzı ayrılıklar ortaya çıktı ve bid’at fırkalarının sayısı 72’ye ulaştı. Bu ayrılıkları çıkaranların ve bunların sözlerine inanarak bozuk düşüncelerini benimseyenlerin ileri sürdükleri sebepler çok çeşitlidir. Ama esas sebepler olarak şunları sayabiliriz:
¥ Münâfık ve başka dinden olanların çıkardıkları fitneler.
¥ Kur’ân-ı kerîm’in müteşâbih âyetlerini kendi anlayışlarına göre tevil etmeye kalkışmaları.
¥ Eshâb-ı kirâmın maslahata âit konulardaki ictihad ayrılıklarını anlayamama ve bunları kendi nefsânî arzularına, siyâsî maksat ve ihtiraslarına perde veya âlet etme.
¥ Eski Hind ve Yunan felsefesi ile, Mecûsî inançlarının İslâmiyete sokulma çabaları.
¥ Kısa zamanda çok geniş ülkelere yayılan İslâmiyetin henüz yeni müslüman olmuş büyük kitlelerce tam anlaşılmadan birtakım insanların eski din ve inançlarına âit bâzı unsurları tamâmen terkedememeleri ve bunları İslâmiyetten sayma yanlışına düşmeleri.

Ortak özellikleri
Ancak, İslâm târihinde görülen 72 sapık fırkanın ortak vasfı şudur: Siyâsî ve dünyevî menfaat ve saiklerle ortaya çıkmış olmalarına rağmen, hemen hepsi Kur’ân-ı kerîm’deki gerek muhkem, gerek müteşâbih âyet-i kerîmeleri kendi akıllarına göre tefsir yoluna gitmişler, böylece felsefe yaparak ve bu âyetleri, iddiaları istikâmetinde tevil ederek, yorumlayarak kendilerine Kur’ân-ı kerîmden deliller bulduklarını ileri sürmüşlerdir… İnşaallah bundan sonraki bir-iki makalemizde de bu önemli konu üzerinde durmak istiyoruz.