Zamanın Kıymetini Bilmek
İçerisinde bulunduğumuz ve bitmek üzere olan Aralık ayında, önemli bazı şahsiyetlerin vefâtlarının sene-i devriyeleri var. Onlardan bazılarını, kronolojik olarak zikredecek olursak:
16 Aralık (Hicrî 10 Muharrem 61): Maalesef, Sevgili Peygamberimizin mübârek torunu Hazret-i Hüseyin‘in Kerbelâ’da şehâdeti vukû’ bulmuştur.
17 Aralık 1273: Büyük âlim ve velîlerimizden Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî,
18 Aralık 1111 [h. 505]: Büyük İslâm Âlimi İmâm-ı Gazâlî,
20 Aralık 820: İslâm Âlimlerinin en büyüklerinden İmâm-ı Şâfiî,
23 Aralık 1624: Evliyânın en önde gelenlerinden İmâm-ı Rabbânî,
31 Aralık 1988: Eğitimci, mütefekkir, Türkiye Gazetesi yazarlarından Seyyid Ahmet Arvâsî vefât etmişlerdir.
Herhangi bir insanın, bu dünyâya gönderilmesi, yaratılması, aslında bir ihsândır, bir ni’mettir; 7 milyarlık insanlık âleminde herhangi bir insan eksik olsaydı, hiçbir şey lâzım gelmezdi. Duruma, önce bu çerçeveden bakılabilir.
Herhangi birimizi bir hayvân olarak yaratsaydı, ne lâzım gelirdi? Binâen aleyh bizlerin insan olarak yaratılması çok büyük bir ni’mettir.
Yüce Allah, dünyâdaki bütün hayvânları, bitkileri ve cansızları; yer altı ve yer üstündekileri; denizleri, gölleri, nehirleri ve içindekileri; bütün arz ve semâvâttaki her şeyi, insanoğlunun emrine ve hizmetine vermiştir. [Bakara, 22, 29; Ra’d, 3-4; İbrâhîm, 34; Nahl, 10-13, 18; Lokmân, 20; Yâsîn, 71-73; Câsiye, 13; Abese, 27-32] İnsanı, âlemde hâkim duruma getirerek, onu kendisine muhâtab kabûl etmiş ve mükellef yapmıştır.
Cenab-ı Hakk, insanlara muhtâc oldukları her türlü ni’meti de lutfetmiştir. O’nun, kullarına verdiği ni’metleri o kadar çoktur ki, hem de sayılamıyacak kadar, ya’nî sonsuzdur. Nitekim “İbrâhîm sûresi”nin 34. âyetinde bu husûs şöyle ifâde edilmektedir:
“Allah, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın bunca ni’met[ler]ini teker teker sayacak olsanız, onu kısım kısım bile sayamazsınız. Gerçekten insan çok zâlim, çok nankördür.”
“Nahl sûresi”nin 18. âyeti de bu husûsu te’yîd etmektedir. Şöyle ki: “Hâlbuki Allah’ın nimet[ler]ini teker teker saymaya kalkışsanız, icmâlen [özet olarak] bile sayamazsınız. Muhakkak ki, Allah gafûrdur [çok bağışlayıcıdır], rahîmdir [çok merhametlidir]” buyurulmuştur.
Bir kişide, bunlardan herhangi birisi noksân, eksik olursa hemen feverân etmemesi gerekir. Hemen, bunu kendisine uygulanan bir cezâ olarak görmemelidir. Bilindiği gibi bu dünyâ, bir imtihân yeridir.
İNSANLARIN HAYIRLISI [EN İYİSİ] KİMDİR?
İnsan, yaratılışı îcâbı hayâtı sever, ömrünün uzamasını ister. Ancak, uzun ömür, Hak yolunda tüketilmiş ise hayırlıdır. Nitekim bir sahâbî, Sevgili Peygamberimize, “Yâ Resûlallah! İnsanların hayırlısı [en iyisi] kimdir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz şöyle cevap verdi: “İnsanların hayırlısı [en iyisi], ömrü uzun olup ameli güzel olandır.” O sahâbî, “Hangi insanlar şerlidir [daha kötüdür]?” diye sorunca da, Resûlullah Efendimiz,“Ömrü uzun olup da, ameli kötü olan” [Tirmizî] buyurmuştur.
“Yalnız azamet ve ikrâm sâhibi Rabbi’nin zâtı bâkî kalacak” [Rahmân, 27] meâlindeki âyet-i kerîmede de ifâde edildiği gibi, Allahü teâlâ’nın zâtı dışında bütün varlıklar fânîdir.
Yunus Emre’nin de dediği gibi:
“Bu dünyâya gelen kişi,
Âhir yine gitse gerek.
Müsâfirdir, vatanına,
Bir gün sefer etse gerek.”
Evet, bu dünyâda yolcuyuz. Günün birinde ebediyet âlemine göçeceğiz. Bu sebeple bir hadîs-i şerîfte: “Dünyâda bir garip veya bir yolcu gibi ol; kendini kabir ehlinden say” buyurulmuştur.