Çarşamba, Ocak 15, 2025
Makaleler

Namazın İslâm Dînindeki Yeri

Âlemlerin ve bütün mahlûkâtın yaratıcısı olan ve bilumûm ni’metleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâya; insanların ibâdet etmeleri, boyun bükmeleri, duâ etmeleri, sığınmaları ve O’ndan yardım istemeleri emredilmiştir.

Yine insanlar, en son ve en büyük Peygamber olan Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm) tarafından teblîğ edilmiş olan îmân, ibâdet ve ahlâk esâsları ile şeref, üstünlük sâhibi olmaya, maddeten ve mânen yükselmeye, dünyâ ve âhiret saâdetlerine kavuşmaya dâvet edilmişlerdir.

Bilindiği üzere ibâdet, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmaktır. Allahü teâlânın rızâsı da, yapılmasını kesin olarak emrettiği farzları yerine getirmekte ve yasak ettiği harâmlardan kaçınmaktadır.

Bilindiği gibi ibâdetler üç kısımdır: 1- Beden ile yapılan ibâdetler (Namaz ve Oruç gibi), 2- Mal ile yapılan ibâdetler (Zekât,  Sadaka-i Fıtır ve Kurbân gibi), 3- Hem beden, hem de mal ile yapılan ibâdetlerdir (Hac ve Umre gibi).

Bilindiği gibi, bütün İslâm âlimlerinin kitaplarında, Allahü teâlâ’ya ve Peygamberi’ne îmândan sonra, dînimizde en kıymetli ibâdetin namaz olduğu bildirilmiştir. Namazın ehemmiyetini bildiren âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler pek çoktur. Kur’ân-ı Kerîm’de yüzden fazla yerde, namaz kılma emri tekrâr edilmekte, hadîs-i şerîflerde namazın nasıl kılınacağı teşvîk edilmekte ve öğretilmektedir.

Namaz, ibâdetlerin en kıymetlisidir. Namaz kılmak, kulun, Rabbine âcizliğini i’tirâf etmesidir. Ya’nî Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünerek O’nun karşısında kendi küçüklüğünü anlamaktır. Bunu anlayan bir kimse hep iyilik yapar; hiç kötülük yapamaz.

Tabîî ki İslâmiyette en önemli emir îmân etmektir. Îmân, bir binânın temeli gibidir. Namaz ise, bu binânın kirişleri ve duvarları gibidir. Îmândan sonra en mühim ibâdet namazdır. Biz bu husûsu, kendiliğimizden değil, dînin sâhibi olan Allahü teâlânın ve Resûlullah Efendimizin beyânlarıyla ifâde etmeye çalışacağız inşâallah.

NAMAZ, BÜTÜN İLÂHÎ DÎNLERDE EMREDİLMİŞTİ

“Oruç” gibi “Namaz” ibâdeti de, bütün İlâhî dînlerde vardı. Kur’ân-ı Kerîm’de, Bakara sûresinin 183. âyet-i kerîmesinde, oruçun, “geçmiş ümmetlere de farz kılındığı” ifâde buyurulmaktadır. İlk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem’den i’tibâren bütün Peygamberlere (aleyhimüsselâm) ve ümmetlerine oruç farz idi.

Âdem aleyhisselâmdan beri, ilâhî dînlerin hepsinde, oruç gibi namaz kılmak da emredilmişti. Nitekim Hazret-i Âdem, Cennet’ten çıktığında sabâh namazı vaktiydi; iki rek’at namaz kılmıştı. Hazret-i İbrâhîm, öğle vaktinde oğlu İsmâîl aleyhisselâmı kurbân etme emrinden affedildiğinde, dört rek’at namaz kılmıştı. Yûnus aleyhisselâm, balığın karnından kurtulduğu vakit ikindi vaktiydi; bu zaman dört rek’at namaz kılmıştı. Hazret-i Mûsâ’ya yardımcı olarak, ağabeyi Hazret-i Hârûn gönderildiğinde, yatsı vaktiydi; Hazret-i Mûsâ o vakitte dört rek’at namaz kılmıştı. Îsâ aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği ni’metlere şükür için, akşam vaktinde üç rek’at namaz kılmıştı.

Âdem aleyhisselâm ikindi, Ya’kûb aleyhisselâm akşam, Yûnus aleyhisselâm yatsı namazlarını kılarlardı. Vitir namazı, Peygamberimizin Mi’râc’ta kıldığı namazlardandır. Bütün Peygamberlerin kıldıkları namazlar bir araya toplanarak, Mi’râc’ta, müslümanlara 5 vakit namaz farz edildi.

Bilindiği üzere, İslâmiyette farz kılınan ibâdetlerin faydası, insanlara ya’nî o ibâdetleri yapan fertlere, âilelere ve cemiyetleredir. Yoksa Allahü teâlâ, insanların ibâdetlerine muhtâç değildir. İnsan namaz kılmakla, oruç tutmakla hem Allah’a karşı kulluk vazîfesini yapmış, hem de kalbini her türlü kötülükten temizlemiş olur. Çünkü namaz ve oruç, insanı rûhen yükseltir ve kötülüklerden alıkoyar.

Aynı şekilde, Allah’ın emrettiği gibi malının zekâtını vermek ve muhtâçlara yardım etmekle de, hem Allah’a karşı kulluk, hem de insanlara karşı insanî vazife yapılmış olur.

Bir sahâbî, Resûlullah’a: “Ben, Allah ve Resûlüne inanır, namazlarımı kılar, zekâtlarımı verir, oruçlarımı tutar ve diğer ibâdetlerimi yaparsam, kimlerden olurum?” diye  suâl edince, Peygamber Efendimiz, ona cevâben buyurdu ki: “Sen sıddîklardan ve şehîdlerden olursun.” [Bezzâr]

“Ümmetimin fesâdı zamanında sünnetime yapışan [ya’nî Ehl-i Sünnet ve Cemâ’at i’tikâdı üzere bulunan] ve beş vakit namazı cemâatle kılanın amel defterine, her gün yüz şehîd sevâbı yazılır.” [İ. Nâsıru’d-dîn]

“Namazın dîndeki yeri” ile ilgili bazı hadîs-i şerîflere temâs edelim. Sevgili Peygamberimizbuyurmuşlardır ki:

“Kıyâmet günü, îmândan sonra, ilk suâl namazdan olacaktır.” Allahü teâlâ buyuracak ki: “Ey kulum, namaz hesâbının altından kalkarsan, kurtuluş senindir. Öteki hesâplarını da kolaylaştırırım!”

“Kıyâmette kulun ilk sorguya çekileceği ibâdet, namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri de kabûl edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabûl edilmez.” [Taberânî]

“Kıyâmet günü kulun ilk bakılacak ameli namazdır. Eğer namazı tamâm ise diğer amelleri de kabûl olur. Eğer namazı noksân ise, diğer amelleri de reddedilir.” [İmâm-ı Gazâlî]

Bütün ibâdetlerin en fazîletlisi namazdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: “Namazın dîndeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.” [Taberânî]

“Namaz dînin direğidir. Namaz kılan, dînini doğrultmuş (ayakta tutmuş) olur. Namaz kılmıyan, dînini yıkmış olur.”

“Namaz dînin direğidir, terkeden dînini yıkmış olur.” [Beyhekî]

“En fazîletli amel, vaktinde kılınan namazdır.” [Ebû Dâvûd]

“Farzları edâ ve muhâfaza, cihâdın en fazîletlisidir.” [Taberânî]

“Cennetin anahtarı namazdır.” [Dârimî]

“Namaz, Allahü teâlânın hoşnûd (râzî) olduğu bütün amellerin en fazîletlisidir. Rızkın bereketi, duânın kabûlüdür. Kabirde ışıktır. Sırât köprüsünü yıldırım gibi geçiricidir. Cennet’te başa tâçtır. Îmânın başı, gözün nûru ve Cehennem’den kurtarıcıdır.” [Miftâhu’l-Cenne]

NAMAZIN İSLÂMİYETTEKİ YERİ

Îmân bir binânın temeli; farz olan namazlar da, binânın kendisi veya binânın duvarları gibidir. Nâfileler ise, duvarlara yapılan boya, badana ve süsler gibidir. Binânın kendisi olmadan süs nereye yapılabilir?

 Namazı kazâya bırakmak büyük günâhtır. Bir kimse, kılamadığı bütün namazlarını kazâ etse, yine de bu günâhtan kurtulamaz. Ayrıca namazlarını kazâya bıraktığı için tevbe etmesi de lâzımdır.

Kabûl olmuş hac ve mübârek gecelerde kabûl olan duâlar, bu günâhların affına sebep olur. Fakat namazı kazâ etmedikçe borçtan kurtulmak imkânsızdır. (Kebâir ve Sağâir)

Hadîs-i Kudsî’de buyuruldu ki: “Bir kimse, farzı yapmakla bana yaklaştığı gibi, hiç bir ibâdetle yaklaşamaz.” [Buhârî]

“Allahü teâlâ buyurdu ki: Bir kimse, kendisine farz yaptığım ibâdetleri yapmakla bana yaklaştığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşamaz.” [Beyhekî]

Ahmed Nâmık-ı Câmî hazretlerinin zikrettiği hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

“Yâ Alî, insanlar nâfile ile meşgûl iken, sen farzları tamamla.” [Miftâhu’n-necât]

İmâm Muhammed Gazâlî hazretlerinin “ed-Dürretü’l-fâhire” isimli kitabındaki hadîs-i şerîfte, “Allahü teâlâ, kazâya kalmış namaz borcu bulunan kimsenin nâfile namazını kabûl etmez” buyuruldu.

Hazret-i Alî’nin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki: “Üzerinde farz borcu olan kimse, kazâsını kılmadan nâfile kılarsa, boş yere zahmet çekmiş olur. Bu kimse, kazâsını ödemedikçe, Allahü teâlâ, onun nâfile namazlarını kabûl etmez.” [Gavs-ı A’zam Abdülkâdir Geylânî, Fütûhu’l- Gayb, Makale: 48]

Başka bir hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki: “Farzları edâ ve muhâfaza, cihâdın en fazîletlisidir.” [Taberânî]

ÎMÂN İLE KÜFÜR ARASINDAKİ FARK

Peygamber Efendimiz buyurdu ki:

“Îmân ile küfür arasındaki fark, namazı kılıp kılmamaktadır.” [Tirmizî]

“Namaz kılmıyanın müslümânlığı, abdest almıyanın namazı yoktur.” [Bezzâr]

[Yukarıdaki hadîs-i şerîfleri, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklamışlardır:

Dînimizde en büyük günâhı bile işliyen kâfir olmaz. Bunun için namaz kılmıyana kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli bir ibâdet olduğu için, namaz kılmıyanın îmânla ölmesi çok zayıf bir ihtimâldir. Namaz kılmıyanın kalbi kararır, o, diğer günâhları da işlemekten çekinmez. Ba’zı âlimler, namaz kılmıyanın kâfir olacağını bildirmişlerdir. Bu bakımdan, her ne şart altında olursa olsun, muhakkak namazı kılmalıdır. Çünkü namaz kılmamak büyük günâhtır.]

Dâru’l-fünûn müderrislerinden [eski İstanbul Üniversitesi Profesörlerinden] Seyyid Abdülhakîm Efendi’nin “Sefer-i âhiret” isimli kitabında buyuruluyor ki:

“Allahü teâlâ, namaz kılmıyanın hiç bir iyiliğine sevâb vermez. Ya’nî günde defalarca sadaka verse, birçok yetîm sevindirse, yedirse, giydirse, günlerce Kur’ân-ı kerîmi hatmetse, defalarca hacca gitse, daha buna benzer çeşitli ibâdet ve iyilikleri yapsa, Cenâb-ı Hak ona, zerre kadar bir sevâp vermez. Bütün amelleri boştur. Namazı terk edenlerin, her işinden hayır, iyilik ve bereket kalkar.”

İSLÂMİYETTE NAMAZIN ÖNEMİ

Sevgili Peygamberimiz namazın önemi hakkında buyurmuşlardır ki:

“Allah beş vakit namazı farz kıldı. Eksiksiz edâ edeni, Cennet’e koyacağına dâir söz verdi. Namaz kılmıyana, bu şekilde verilmiş bir sözü yoktur; böyle kimseye dilerse azâb eder, dilerse onu Cennet’e koyar.” [Ebû Dâvûd]

“Namaz kılan, kıyâmette kurtulur, kılmıyan perişân olur.” [Taberânî]

“Bir kimse, namazını kasden, ma’zeretsiz kılmazsa, Allahü teâlâ, onun diğer ibâdetlerini de faydasız kılar.”

“Kasden [ma’zeretsiz] namaz kılmıyanın diğer amellerini Allah kabûl etmez. O kimse, tevbe edinceye kadar da Allahın himâyesinden uzak olur.” [İsfehânî]

“Namaz kılmayanlar, kıyâmet günü, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulacaklardır.” [Bezzâr]

“Bir kimse namazı bile bile bırakırsa, Allahü teâlâ onun ibâdetlerini faydasız kılar ve namaza başlayıncaya kadar Cenâb-ı Hakk’ın himâyesinden uzak olur.” [Ebû Nuaym]

“Beş vakit namazı terkeden, Allahü teâlânın hıfz ve emânından mahrûm olur…” [İbn-i Mâce]

“Bir namazı, bilerek, özürsüz kılmıyan kimse, bir hukbe Cehennemde kalacaktır.” [Bir “hukbe”, âhıret hesâbıyla seksen senedir ve bir âhıret günü, bin dünyâ senesi kadar uzundur. Ya’nî bir farzı özürsüz kılmıyan kimse, seksen kerre üçyüzaltmış bin sene Cehennem’de yanacak demektir.] [Umdetü’l-İslâm]

NAMAZ KILANLARIN GÜNÂHLARI, AĞAÇ YAPRAKLARI GİBİ DÖKÜLÜR

Resûlullah aleyhisselâm buyurdu ki:

“Mü’min, Allah rızâsı için namaz kılınca, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi, günâhları dökülür.” [İmâm Ahmed]

“Müslümân, namaz kılarken günâhları başı üzerine konur. Her secde ettiğinde başından dökülür. Namazı bitirince hiçbir günâhı kalmaz.” [Taberânî]

“Her namaz vakti gelince, melekler, ‘Ey insanlar, günâhlarınız sebebiyle hâsıl olan ateşi namaz kılarak söndürün’ derler.” [Taberânî]

NAMAZ KILMAYANLARIN DURUMU ve NAMAZ, HANGİ ÖZÜRLE KAZÂYA BIRAKILABİLİR?

Namaz, hangi özürle kazâya bırakılabilir? Kazâsı olan nâfile kılabilir mi? mevzûları son derece önemli konulardır. Farz namazı kazâ etmek te farzdır.

Farz veya vâcib olan bir namaz, ancak iki özürle kazâya bırakılabilir:

1- Düşmân karşısında.

2- Seferde iken sel, yırtıcı hayvân gibi bir tehlike varsa, namazı oturarak veya hayvân üzerinde îmâ ile de kılmak mümkün değilse, kazâya bırakmak ve uyku, unutmak gibi bir özürle namazı fevt etmek günâh olmaz. (ed-Dürrü’l-Muhtâr)

 Bütün fıkıh kitaplarında “metrûkât = terk edilmiş namâz” denmemekte, “fâite ya’ni kaçırılmış namâz” denmektedir. Çünkü, bir müslümân, namazlarını kasden, bile bile terk edemez. Ancak yukarıda bildirilen özürlerden biriyle kaçırabilir. Bu bakımdan kaçırılan namaz sayısı az olur. Zamanımızda ise, terk edilmiş namaz sayısı pek çoktur. “Kaçırılmış namaz” ile “terkedilmiş namazın” kazâ edilmelerininhükmü aynı değildir. Tertîp sâhibi kişilerin, fâitesi bulunanların ve metrûkâtı olanların kazâ kılmaları farklı farklıdır.