Yarından Sonra Mîlâdî Yılbaşı
Bugün [30 Aralık Cuma], yarın da [31 Aralık Cumartesi] ya’nî mîlâdî 2011 senesinin son günü. Yarından sonra [01 Ocak 2012 Pazar günü] ise, yeni bir mîlâdî seneye daha [ya’nî 2012 yılına] kavuşacağız.
Böylece, koskoca bir seneyi geride bırakmış oluyoruz.Bilindiği gibi bir “Sene (=Yıl)”: 4 mevsim, 12 ay, 52 hafta, 365 gün ve 8.760 sâattir.
Bir “Gün” ise: 24 Sâat, 1.440 Dakîka, 86.400 Sâniye’dir. [Bir mîlâdî yılın kaç sâat, kaç dakika, kaç sâniye ettiğini bulmak için, yukarıdaki rakamları 365’le çarpmak lâzım.]
Görüldüğü gibi, bir mîlâdî yılı tamâmlamakla, -eğer boşa geçirilmişse- ömrümüzden uzun bir zaman dilimini [ya’nî tâm 8.760 sâati] kaybetmiş olmaktayız. Zamanın kıymeti, bana gelen bir mailde, şöyle çok vecîz bir tarzda ifâde edilmektedir:
“Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.
Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.
Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe sor,
Bir saatin değerini anlamak için, kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.
Bir dakikanın değerini anlamak için, treni kaçıran yolcuya sor.
Bir sâniyenin değerini anlamak için, bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.
Bir sâniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.”
YÜZMİLYONLARCA KİŞİDEN DAHA ŞANSLIYIZ
Şimdi bir düşünelim [Zâten bir takvîm yaprağının arkasındaki şu cümleler bizleri ciddî olarak düşündürmektedir]:
“Eğer bu sabah sağ olarak uyanmış iseniz, dün ölen 330.000 insandan daha şanslısınız.
Eğer bu sabah hastalıklı değil de sağlıklı uyanmış iseniz, şu anda hasta olan 1 milyar insandan daha şanslısınız.
Bir harp tehlikesi ile, işkence görmek ihtimali ile, sağ kalmama korkusu ile ve büyük tehlike ile karşı karşıya değilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz.
Kilerinizde veya buzdolabınızda yiyeceğiniz, üzerinizde elbiseniz ve başınızı sokup uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa, dünyadaki 3 milyar insandan daha zenginsiniz.
Cebinizde veya emîn bir yerde paranız varsa, dünyânın en imtiyâzlı olan 1 milyar insanı arasındasınız.
Eğer birşeyler okuyabiliyorsanız, bu demektir ki, okuma-yazma bilmeyen 2 milyar insandan biri değilsiniz.
Anneniz-babanız sağ ise ve boşanmamışlarsa, eşiniz ve çocuklarınızla mes’ûd bir âile iseniz, siz bu dünyadaki nâdir insanlardan birisiniz. O hâlde ne duruyorsunuz, hâlinize şükredin!”
TAKVÎMLERE DÂİR
Zamânı sene, mevsim, ay, hafta, gün ve sâat gibi sâbit bölümlere ayıran, dînî-millî gün ve bayramları gösteren cetvellere “takvîm” denir. Her milletin ve cemiyetin kendisine esâs kabûl ettiği bir takvîmi olduğu gibi, birçok milletin müştereken kullandığı takvîmler de vardır.
Takvîmin esâsı târîh, ya’nî senedir. Târîhler Hicrî (Kamerî, Şemsî), Rûmî, Mâlî, Mîlâdî gibi isimler alırlar. Takvîm için mühim bir hâdise “târih başı” olarak ele alınır. Hıristiyanlıkta bu başlangıç, Îsâ aleyhisselâmın doğumu zannedilen târîhtir. Hazret-i Îsâ’nın doğduğu yıla sıfır, ondan öncesine “mîlâttan önce”, sonrasına da “mîlâttan sonra” denmiştir.
Bilindiği gibi, ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâma, Allah tarafından vahyedilen “sahîfeler”de, hem dîne, hem de dünyâya âit bilgiler mevcûttu. Zaman ve takvîm bilgileri de ilk def’a bu sahîfelerden öğrenilmiştir.
Muharrem ayı, İslâmî senenin 1. ayıdır. Muharrem ayının 1. gecesi, müslümânların yılbaşı gecesidir. Muharrem ayının 1. günü de müslümânların yeni yılının, yâni hicrî yılın 1. günüdür. Müslümânlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde birbirlerini ziyâret eder, hediye verir ve mektuplaşarak tebrikleşirler. Yılbaşını mecmua ve gazetelerle kutlarlar. Yeni yılın, birbirlerine ve bütün müslümânlara hayırlı ve bereketli olması için duâ ederler. Büyükleri, akrabâyı ve âlimleri ziyâret edip duâlarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler; fakirlere sadaka verirler.
Dînimizdeki, mübârek günler ve geceler hep hicrî aylara göredir. İslâmiyette, güneş yılının ayları içinde herhangi bir mübârek gün yoktur. Dînimizde hicrî ayların dışında, mîlâdî takvîme göre kutlanan hiçbir kıymetli gün yoktur. Meselâ, Mart’ın (20.) Nevrûz denilen günü ve Mayıs’ın (6.) Hıdrellez [Hıdırellez] günü ve Eylül’ün (20.) Mihricân günü, bâzı ülkelerde mübârek sayılıyorsa da, müslümânlıkta bu günlerin diğer günlerden farklı bir değeri yoktur. Noel günü ve gecesi de böyledir.
Hindûların bayram günlerine, ateşe tapanların kutsal günlerine ve hıristiyanların noel gecelerine ve diğer paskalyalarına hürmet etmek ve o zamanlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak, bu günleri müslümân bayramı zannederek, onlar gibi birbirine hediye göndermek, eşyâlarını ve sofralarını, onların yaptığı gibi süslemek, o geceleri başka gecelerden ayırt etmek büyük günâh olur.
MÎLÂDÎ YILIN BAŞLANGICI KESİN DEĞİLDİR
(Takvîm-i Ebüzziyâ)’da ifâde edildiğine göre, Îsâ aleyhisselâm, dünyada az bir müddet (33 sene) kalıp göğe çıkarıldığından, kendisini ancak 12 havârî tanıyabilmiş, Îsevîler de az miktarda ve asırlarca gizli yaşamış olduklarından, Noel gecesi doğru olarak anlaşılamamıştır. 25 Aralık, 6 Ocak veya başka bir gündür; ya’nî kesin değildir.
O hâlde, mîlâdî yıl, müslümânların kullandıkları sene olan hicrî sene gibi doğru ve kat’î olmayıp, günü de, senesi de şüpheli ve yanlıştır. İmâm-ı Kastalânî, “Îsâ aleyhiselâmla Muhammed aleyhisselâm arasında, 963 yıl vardır” buyuruyor. (Mevâhib-i Ledünniyye)
“Burhân-ı Kâtı’ ” isimli kitapta da, “Mîlâdî yıl, en az 300 yıl noksandır. Çünkü Îsâ aleyhisselâm ile Muhammed aleyhisselâm arasındaki zaman, bin yıldan az değildir” denilmektedir.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin bildirdiğine göre de, mîlâdî sene, üçyüz seneden fazla olarak noksândır ve Îsâ aleyhisselâm ile Muhammed aleyhisselâm arasındaki zaman, bin seneden az değildir.
HAZRET-İ ÎSÂ’NIN DOĞUM GÜNÜ KESİN BELLİ DEĞİLDİR
Hz. İsa’nın doğumu hakkında, o zamanın edîb ve münevverlerinin eserlerinde hiçbir bilgiye rastlanmamaktadır. Çünkü, İsevîler, az ve asırlarca gizli yaşadıklarından, mîlâd doğru anlaşılmamıştır. Aralık ayının 21’inde, 25’inde veya Ocak ayının 6’sında yahut başka gün olduğu sanıldığı gibi, bugünkü mîlâdî senenin beş sene fazla olduğu, çeşitli dillerdeki kitaplarda yazılıdır.
O hâlde, mîlâdî sene, Müslümânların senesi olan hicrî sene gibi doğru ve kat’î olmayıp, günü de, senesi de şüpheli ve yanlıştır. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin bildirdiğine göre, üçyüz seneden fazla olarak noksândır ve İsâ aleyhisselâm ile Muhammed aleyhisselâm arasındaki zaman, bin seneden az değildir.
Hazret-i Îsâ’nın doğum günü olduğu zannedilen 25 Aralık’ta kutlanan hıristiyân yortusu(bayramı)na “Noel (Christmas)” denilir. “Noel Baba” yortusu daha ziyâde, mîlâdî senenin Aralık ayının 24. gününün gecesi kabûl edilmiştir. Bununla berâber 24 Aralık ile 6 Ocak arasında olduğunu kabûl eden hıristiyânlar da vardır. Ermeni kiliseleri hiçbir zaman Noel’i kabûl etmeyip, Hazret-i Îsâ’nın doğumunu hep 6 Ocak’ta kutlamayı sürdürdüler.
Roma İmparatoru Büyük Konstantin, putperestken mîlâdın 313. senesinde hıristiyânlığı kabûl etti. Putperestlikten birçok şeyleri de hıristiyânlığa soktu; 25 Aralığı da yılbaşı kabûl etti. Sonunda hıristiyânlar her sene bu geceyi “Mîlâd” ve “Noel” olarak kutlamaya başladılar.
Hazret-i Îsâ’nın doğumundan çok önce, güneşe tapan putperestler, tertipledikleri kutlamalar sırasında ışıklandırma ve dans yaparlar, içki içerlerdi. Ayrıca hindi, kaz kızartması ve domuz başı yemeyi de gelenek hâline getirmişlerdi.
New York Üniversitesi’nde târîh profesörü olan Waelangi Ferguson diyor ki: “Hıristiyânların yortuları, putperest yortularıyla aynı târîhlere rastlar. Meselâ Noel târihi, İrân ve Roma’da güneş tanrısı Mitharas’ın doğum târîhiydi. Ayrıca bu târîh çok eskiden beri putperest dünyâsında önemli bir yortu günüydü.”
Îsâ aleyhisselâmın doğum günü net bir şekilde belli olmayınca, noelin ma’nâsı efsâneden öteye gidememektedir. Nitekim bu konuda, İngiliz Durkan Başpiskoposu Dr. David Jenkis’in bir beyânâtı çıktı. Bu beyânâtta, “Noel Baba bayramının (yortusunun) bir safsata ve efsâne olduğu, yine İncîl’de geçen Noel’le ilgili sözlerin de birer peri masalı ve efsâne olduğu” açıklandı. [21 Aralık 1993-Milliyet, 24 Aralık 1993-Türkiye]
Dr. David’in bu sözlerini, diğer ünlü İngiliz din adamlarından St. Albans Başpiskoposu John Taylor ve Anglikan Çevre Bakanı John Gummer de, “Kilisenin öğrettikleri çok açık. Dünyâdaki milyonlarca insan, İncil’deki masallarla uyutulmaya çalışılıyor” sözleriyle desteklediler.
“MÎLÂDÎ YILBAŞI” İLE “NOEL” ARASINDAKİ FARK
“Mîlâdî Yılbaşı” ile “Noel” birbirinden farklıdır. Fakat yılbaşı kutlamaları, 21 veya 25 Aralık’taki Noel kutlamalarının devâmı sayılabileceğinden, yılbaşı gecesi onlar gibi eğlenmek, çam kesip evi çamla süslemek câiz olmaz. Çünkü gayr-i müslimlerin bayramlarında onlar gibi eğlenmek, onlara benzemek olur.
Yılbaşı münâsebetiyle Türkiye’nin ve dünyânın çeşitli yerlerinde, milyonlarca çam fidanı, Noel hurâfesi uğruna kesilip yok edilmektedir. Hıristiyân ülkelerde olduğu gibi, müslümân ülkelerde de bu cinâyetler işlenmemeli. Hıristiyânlara benzememek için yılbaşı gecesi hindi yememeli! Yenirse mekrûh olur. Birkaç gün önce veya sonra yenebilir. Kumar oynamak, tombala çekmek gibi oyunlar ise zâten her zaman câiz değildir.
O gece, gayr-i müslimlere benzemek gâyesiyle çeşitli yiyecek, içecek almak da câiz olmaz. Her zaman ne alınıyorsa, onları almakta mahzûr yoktur.
O geceye ayrı bir önem vermemelidir. Yalnız Hıristiyanların değil, Yahûdîlerin ve bütün bâtıl dînlerin ibâdetlerini yapmak, onlara benzemek olur. Meselâ 21 Martı “Nevrûz Bayramı” diyerek kutlamak da böyledir. Kâfirlerin yaptıkları ibâdetleri ve çirkin işleri hâriç, mubâh olan âdetlerini yapmakta mahzûr yoktur. Ya’nî onlara benzemiş olunmaz.
“Noel”i kutlamak aslâ câiz değildir. Fakat, “Noel” ile ilgisi olmayan “yılbaşı”nda bir müslümâna tebrîk kartı yazıp, yeni bir yılın insanlık için, müslümânlar için hayırlı olmasını dilemek günâh değildir. Yahut, “yeni yılın kutlu olsun” diyene, “seninki de kutlu olsun” demek günâh olmaz. Bu inceliği anlamalıdır!
Müslümân her gece neleri yapıyorsa, o gece de onları yapmalıdır! O gece sanki mübârek bir geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler düzenlemek uygun değildir. Yılbaşı gecesinin diğer gecelerden farkı yoktur. O geceye değer veriyormuş gibi hareket etmek doğru değildir.
Hıristiyân âleminin, noel kutlamaları, Roma İmparatorlarının birincisi olan Kostantin (Constantine=Konstantin) ile başlar. Kostantin, Eflatun’un ortaya koyduğu “Teslîs = Trinite” yani üç tanrı inancını, papazlara yazdırdığı yeni İncîle koydurdu; böylece yeni bir Hıristiyânlık dîni doğmuş oldu. Hâlbuki İsâ aleyhisselâmın İncîl’inde ve Havârîlerinden Barnabas’ın yazdığı İncîlde, Allahın bir olduğu bildirilmişti.
Kostantin, “Noel gecesi”ni de bayram ilân etti. Hıristiyânların kutladıkları noelin bir uydurmadan ibâret olduğu, hattâ bazı Hıristiyân teşkîlâtlarının da artık noeli bir hurâfe kabûl ettikleri, dünyâ basınında çıkan haberler arasındadır. Nitekim, ABD’de yayınlanan 17 Aralık 1996 tarihli haftalık “Newsweek” dergisi bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:
“Noel baba bir hurâfeden ibârettir; gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Ticârî maksatlarla sonradan uydurulmuştur. Hediyelik eşyâ sektörüne milyonlarca dolar kazandıran Noel baba, kapitalizmin oyuncağı olmuştur. Tarihçi Stephan Nissenbaun, “The battle for Christmas: Yılbaşı İçin Mücâdele” kitabında Hıristiyânlığın temelinde yılbaşı kutlamalarının ve Noel babanın bulunmadığını, bunun yasaklanmasının gerekli olduğunu bildirmektedir.”
Bilindiği gibi, gayr-i müslimlerden, bize gelen şeyler iki çeşittir:
1- Dînlerinin gereği olarak yaptıkları şeylerdir. Meselâ boyunlarına haç takmaları, bellerine zünnar bağlamaları, Noel, yortu kutlamaları bu kısma girer.
Bunları dînlerinin gereği olarak yaptıkları için, bir müslüman bunları ne niyetle takarsa taksın, hattâ şaka için, hıristiyânlarla alay etmek için dahî yapsa, dînden çıkar. Hıristiyânların dînlerinin gereği, ibâdet niyetiyle yaptıkları, giydikleri bütün şeyler de böyledir. Bunun için, hıristiyânlardan gelen şeylerin önce aslına bakmak lâzım. Hıristiyânlar, bunu niçin yapıyorlar? Dînlerinin îcâbı olarak mı, yoksa âdet olarak mı? Bu husûs çok önemlidir.
Kezâ hindûların bayram günlerine, ateşe tapanların kutsal günlerine ve hıristiyânların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına hürmet etmek ve o zamanlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak, bu günleri müslüman bayramı zannederek, onlar gibi birbirine hediye göndermek, eşyâlarını ve sofralarını, onların yaptığı gibi süslemek, o geceleri başka gecelerden ayırt etmek büyük günâh olur.
İslâm büyükleri,“Hindûların bayram günlerine, ateşe tapanların Nevrûz günlerine ve hıristiyânların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına hürmet etmek, o zamanlarda onların âdetlerini onlar gibi yapmak, insanı dînden çıkarır” buyurmuşlardır.
Bugün Hıristiyânlar “Noel”i dînî bir gerekçeyle, yani ibâdet niyetiyle kutluyorlar. Bunun için bugün de, bir müslüman bunu kabûl ederek veya etmeyerek Noel kutlamalarına katılamaz, buna değer veremez.
2- Kâfirlerin dînleri ile ilgisi olmayıp, âdet olarak yaptıkları şeyler. Kılık-kıyâfetle ilgili şeyler âdettir; çirkin olmayan âdetlerde kâfirlere benzemek günâh olmaz. Meselâ ceket, pantolon, gömlek giymeleri, kravat takmaları ve çeşitli ayakkabılar giymek, yemeği masada ve ayrı tabaklar içinde yemek, çatal-kaşık kullanmak, ekmeği bıçakla kesmek, çeşitli eşyâ ve âletleri, binek vâsıtalarını kullanmak âdet olarak yaptıkları şeylerdir. Bir Müslümanın bunları kullanmasında mahzûr yoktur. İslâmiyet bunlara izin vermiştir. Bunları kullanmak, İslâmiyetin yasak etmediği, günâh saymadığı hususlardır.
Sevgili Peygamberimiz, hadîs-i şerîflerinde buyuruyorlar ki:
“Bir kavmin hayır-şer amellerinden hoşlanan, o amelleri işlemiş gibi olur.” [Deylemî]
“Bir kavmin ameline râzî olan onların ameline ortak olur.”[Deylemî]
“Bir kavmin işini seven, o amelleri işlemese de, kıyâmette onlarla haşrolur.” [Hatîb Bağdâdî]
“Bir kavme benzeyen onlardandır” meâlinde bir hadîs-i şerîf daha vardır. İslâmiyet, müslümânların, îmânlarında ve ibâdetlerinde müslüman olmayanları taklit etmelerini, onlara benzemelerini, onların dînlerinin ve ibâdetlerinin alâmeti olan şeyleri yapmalarını ve kullanmalarını yasak etmiştir.
İbâdette kâfirlere benzemek bazı yerlerde mekrûh, bazı yerlerde harâm, bazı yerlerde küfür olur. Mesela haç takmak küfürdür. “Nevrûz” veya “Mihricân” günlerinde, bunların isimlerini söyleyerek hediye vermek harâmdır. Bu günleri bayram bilerek vermek, küfür olur. Noel gününde, kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapmak da küfürdür.
Küfrün veya harâmın iyi niyetle yapılması, bunları küfürden ve harâmlıktan çıkarmaz. Harâmdan, iyi niyetle [Allah’tan korkarak] vazgeçen sevâp kazanır. Başka bir sebeple vazgeçen sevâp kazanmaz; yalnız, günâhından kurtulur.
“Bir kavme benzeyen onlardandır” hadîs-i şerîfi var. Gayr-i müslimlerin nelerine benzeyen kâfir olur, nelerine benzemek câizdir?
Yukarıdaki hadîs-i şerîfte geçen benzemek, îmân ve ibâdetlerde benzemektir. Îmân ve ibâdetlerde kâfirlere benzemek bazı yerlerde mekrûh, bazı yerlerde harâm, bazı yerlerde küfür olur. Mesela haç takmak küfürdür. “Nevrûz” veya “Mihricân” günlerinde, bunların isimlerini söyleyerek hediye vermek harâmdır. Bu günleri bayram bilerek vermek, küfür olur. Noel gününde, kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapmak da küfürdür.
Netîce i’tibâriyle, şunu önemle belirtelim ki, “Noel” ile “Yılbaşı” farklı şeylerdir. Yeni yılı tebrîk etmekte, hayırlı olmasını temennî etmekte dînen mahzûr yoktur. Yılbaşı, diğer günlerden farklı değildir. Hattâ bu gecede, Mevlid okumak, sohbet toplantıları düzenlemek de uygun değildir. Böyle yapılırsa, bu geceye dînî bir hüviyet kazandırılmış olur.
Demek ki İslâm dîninde, kâfirlerden her kavmin, her memleketin âdeti olarak yaptıkları ve kullandıkları şeylerden, harâm olmayıp, insanlara faydalı olanları yapmak ve kullanmak günâh değildir. Fakat İslâmiyet, müslümânların, îmânlarında ve ibâdetlerinde müslümân olmayanları taklîd etmelerini, onlara benzemelerini, onların dînlerinin ve ibâdetlerinin alâmeti olan şeyleri yapmalarını ve kullanmalarını yasak etmiştir. [Şu bir gerçek ki, aslı olsa da olmasa da, bugün hıristiyanlar “Noel”i dînî bir gerekçeyle, yani ibâdet niyetiyle kutluyorlar. Bunun için bugün de, bir müslüman bunu kabûl ederek veya etmeyerek Noel kutlamalarına katılamaz, buna değer veremez.]