Cumartesi, Ekim 5, 2024
Gazete Makaleleri

Son Peygamber Muhammed Aleyhisselâmın Bazı Fazîletleri – 3

23 – 24 Aralık tarihli makâlelerimizde, bazı şıkları da bulunmakla beraber, 27 madde hâlinde, Sevgili Peygamberimizin fazîletlerinden, üstünlüklerinden bahsetmeye çalıştık. Araya “Yılbaşı”, “Hac”, “Arefe” ve “Bayram”la ilgili 4 yazı girdi. Bu hafta, konumuza birkaç madde daha ilâve etmek istiyoruz:

28-  Sevgili Peygamberimizin büyük bir mu’cizesi de, mîrâca götürülmesidir.

“Burâk” denilen Cennet hayvanı ile Mekke’den Kudüs’e götürüldü. Oradan da göklere ve Arş’a götürüldü. Kendisine acâib şeyler gösterildi. Allahü teâlâyı baş gözü ile, bilinmeyen bir şekilde gördü. [Fakat bu görmesi, mâdde âleminin dışında yâni âhiret âleminde oldu.] Bir ânda tekrâr evine getirildi. Mîrâç mu’cizesi, başka hiçbir Peygambere verilmedi.

29- Gâyet açık, kolay anlaşılır olarak konuşurdu. Arabî lisânının her lehçesiyle de konuşurdu. Çeşitli yerlerden gelip suâl soranlara, onların lüğati ile cevâp verirdi. İşitenler hayrân olurlardı. “Allahü teâlâ, beni çok güzel yetiştirdi” buyurdu.

30- Onun her sözü, her işi doğrudur. Her ictihâdı, Allahü teâlâ tarafından doğrulanmıştır.

31- Az kelime ile çok şey anlatırdı. Yüz binden ziyâde hadîs-i şerîfi, Onun “Cevâmiu’l-kelim” olduğunu göstermektedir.

Bazı âlimler dediler ki: Muhammed aleyhisselâm, İslâm dîninin dört temelini, dört hadîs-i şerîfle bildirmiştir. Bunlar:

      a) “Ameller niyetlere göre değerlendirilir…”

      b) “Helâl meydandadır, harâm da meydandadır…”

      c) “Da’vâcının şâhit göstermesi ve da’vâlının da yemîn etmesi lâzımdır.”

      d) “Bir kimse, kendine istediğini, din kardeşi için de istemedikce, îmânı kâmil olmaz.”

Bu dört hadîs-i şerîften birincisi, “ibâdet” bilgilerinin; ikincisi, “muâmelât” bilgilerinin; üçüncüsü, “husûmât, yâni adâlet işlerinin ve siyâset” bilgilerinin; dördüncüsü de, “âdâb ve ahlâk” bilgilerinin temelidir.

32- Erkek, kadın, bülûğa ermiş olarak, büyük yaşta vefât eden herkese, kabrinde Muhammed aleyhisselâm sorulacaktır. “Rabbin kimdir?” denildiği gibi, “Peygamberin kimdir?” de denilecektir.

33- Rütbeyi ve saltanatı istememiş, Peygamberliği ve fakîrliği dilemiştir. Bir sabâh, Cebrâîl aleyhisselâm ile konuşurken, “bu gece evimizde, yiyecek bir lokmamız yoktu” buyurdu. O anda, İsrâfîl aleyhisselâm gelip, “Allahü teâlâ, senin söylediğini işitti ve beni gönderdi. İstersen her elini sürdüğün taş, altun veya gümüş yahut ta zümrüt olsun. İstersen melek olarak peygamberlik yap” dedi.

Resûlullah üç kere “Kul olarak Peygamberlik istiyorum” dedi.

34- Başka Peygamberler, kâfirlerin iftirâlarına kendileri cevap vermişlerdir. Muhammed aleyhisselâma yapılan iftirâlara ise, Allahü teâlâ cevap vererek, Onun müdâfaasını yapmıştır. [Kevser ve Tebbet Sûreleri bunun iki delîlidir.]

35- Her insanın cinnîlerden, şeytanlardan birer arkadaşı vardır. Bu şeytân kâfirdir. Vesvese vererek, arkadaşının îmânını çalmaya, ona günâh yaptırmaya çalışır. Resûlullah aleyhisselâm, arkadaşı olan cinnîyi îmâna getirmiştir.

36- a) Gözleri uyurken, mübârek kalbi uyanık olurdu. Bütün Peygamberler de böyle idi. [Onun için sadece Peygamberlerin uyumaları, abdestlerini bozmaz.]

       b) Önünden gördüğü gibi, arkasından da görürdü.

       c) Aydınlıkta gördüğü gibi, karanlıkta da görürdü.

       d) Sevr [öküz] burcunun yanında bulunan “Süreyyâ” denilen yıldız kümesindeki yedi yıldızı, gözleriyle görüp sayısını bildirmişti. Bu yıldız kümesine “Pervîn” ve “Ülker” de denilmektedir.

37- a) Tükrüğü acı suları tatlı yaptı; hastalara şifâ verdi; bebeklere süt gibi gıdâ oldu.

       b) Hacâmat kanından içenler oldu. Bunu işitince, “Cehennem ateşi onu (yani kanımı içen kimseyi) yakmaz” buyurdu.

       c) Ömründe hiç esnemedi. Bütün Peygamberler de böyle idi.

       d) Teri gül gibi güzel kokardı.

       Bir fakir kimse, kızını evlendirirken, kendisinden yardım istemişti. O ânda verecek birşeyi yoktu. Küçük bir şişeye terinden koydurup verdi. O kız, yüzüne, başına sürünce, evi misk gibi kokmaya başladı. Evi, “güzel kokulu ev” adı ile meşhûr oldu.

38- a) Orta boylu olduğu hâlde, uzun kimselerin yanında iken de, yine onlardan yüksek görünürdü.

       b) Güneş ve ay ışığında yürüyünce, gölgesi yere düşmezdi.

       c) Bedenine ve elbisesine sinek, sivri sinek ve başka böcekler konmazdı.

       d) Çamaşırlarını ne kadar çok giyse, hiç kirlenmezdi.

       e) Her yürüdüğü zaman, arkasından melekler gelirdi. Bunun için, Eshâbını önünden yürütür, arkamı meleklere bırakın derdi. [Tabîî ki onun emri olunca, “el-emru fevka’l-edeb” kâidesince önünde yürümek câiz olurdu.]

       f) Taş üstüne basınca, taşta ayağının izi kalırdı. Kum üstünde giderken, hiç iz bırakmazdı. [Muhtelif yerlerdeki “nakş-ı kadem-i şerîf”lerinde de bu durum görülmektedir.]

      g) Açıkta abdest bozduğu zaman, yer yarılıp bevl ve benzerleri toprak içinde kalırdı. Oradan etrâfa güzel kokular yayılırdı. Bütün Peygamberler de böyle idi.