Cumartesi, Ekim 5, 2024
Gazete Makaleleri

Sevgili Peygamberimizin Peygamberliğinin Başlangıcı

Âlemlerin efendisi (sallallahü aleyhi ve sellem), 37 (otuz yedi) yaşında iken, gâibden, “Ya Muhammed !” diye kendisini çağıran sesler duyardı. 38 (Otuz sekiz) yaşına girince, bir takım nurlar görmeye başladı ve hallerinden sadece Hazret-i Hadice validemize haber verdi.

Nihayet sevgili Peygamberimize, önce sadık rüyalar gösterilmeye başlandı. Rüyasında gördükleri aynen çıkıyordu. Bu hal, 6 (altı) ay devam etti. Vahiy gelmesi yaklaşınca, “Yâ Muhammed !” diyen sesler çoğaldı. Bundan sonra yalnızlığı sevip, insanlardan uzaklaşarak, Nur dağındaki Hıra mağarasında tefekküre dalmaya başladı. Bazen Mekke’ye gelir, Kâbe’yi tavaf eder  ve saadethanelerine giderdi. Hane-i saadette bir müddet kalıp, yanında biraz yiyecekle tekrar Hıra mağarasına döner, tefekküre dalıp ibadet eder, hatta burada günlerce kaldığı olurdu. O zaman da Hazret-i Hadice yiyecek gönderir veya getirirdi.

Peygamber efendimiz 40 (kırk) yaşında iken, bir Ramazan ayında, Hıra mağarasına çekilmiş ve tefekküre dalmıştı. Ramazan’ın 17. (Pazartesi) gecesi, gece yarısından sonra, adını çağıran bir ses işitti. Başını kaldırıp etrafa bakınca, ikinci defa aynı sesi duydu ve her tarafı aniden bir nurun kapladığını gördü. Sonra Cebrâil aleyhisselam karşısına geldi. Ve “Oku” dedi. Fahr-i kainat Efendimiz, ona: “Ben okumuş değilim” cevabını verdi. O zaman melek, onu tutup takatı kesilinceye kadar sıktı ve tekrar “Oku” dedi. Yine “Ben okumuş değilim” cevabını verdi. Bir daha sıktı ve tekrar “Oku” dedi. O, yine “Ben okumuş değilim” buyurunca, üçüncü defa sıktı. Sonra bıraktı ve: ” (Ey Muhammed !) Herşeyi yaratan Rabbin (Allah’ın) ismi ile oku! O, insanı pıhtılaşmış kandan (alakdan) yarattı. Oku, Allah büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretir, insanlara bilmediklerini öğretir” mealindeki Alak suresinin ilk beş ayet-i kerimesini getirdi. Muhammed aleyhisselam da onunla beraber okudu.

Sevgili Peygamberimize, peygamberliğinin bildirildiği ilk vahiy böyle gelmişti. Sonra kesildi ve üç sene gelmedi. Bu arada İsrafil aleyhisselam gelip, bazı şeyler öğretti. Bunlar vahiy değildi. Bu zaman zarfında, ara-sıra Resûlullah efendimiz çok sıkılırdı. Efendimiz üzüldükçe, Cebrail aleyhisselam görünerek: “Ey Habibullah ! Sen Allahü tealanın peygamberisin” der ve üzüntüsünü yatıştırırdı.

Müddessir sûresinin: “Ey örtüye bürünen Peygamber ! Kalk da kavmini Allahın azabı ile korkut !” mealindeki emri gelince, Peygamber efendimiz, insanları İslam’a davete, Allahü tealanın emir ve yasaklarını tebliğe başladı.

PEYGAMBERİMİZİN İSLAM’I TEBLİĞİ

İlk vahyin gelmesiyle, peygamberlik vazifesini ifaya başlayan Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz, İslam’ı tebliğe, takriben 23 (yirmi üç) sene devam etti. Bunun 13 (onüç) senesi Mekke, 10 (on) yılı Medine’de geçmiştir.

Kur’an-ı kerim, 22 sene 2 ay 22 gün gibi bir zamanda vahyedilip tamamlanmıştır.

Muhammed aleyhisselam “Ümmî” olup, kitap okumamış, yazı yazmamış ve kimseden ders görmemişti. Mekke’de doğup büyümüş, belli kimseler arasında yetişmişti.

Peygamber efendimize, ilk vahyin gelmesinden sonra, ilk iman eden Hazret-i Hadice validemizdir. Hiç tereddüd etmeden İslamiyet’i hemen kabul edip, ilk müslüman olmakla şereflendi. Hazret-i Hadice’den sonra yetişkinlerden ilk müslüman olan, Resûlullah efendimizin yakın arkadaşlarından Hazret-i Ebu Bekir’dir (radıyallahü anh).

Peygamber efendimiz, bir gün Hazret-i Hadice validemizle namaz kılarlarken, Hazret-i Ali onları gördü. O zaman on yaşında idi. Namazdan sonra Resûlullah’ın huzuruna gelerek: “Ya Resûlallah ! Bana İslam’ı öğret” dedi ve müslüman oldu. Hazret-i Ali, müslüman olanların üçüncüsüdür.

Resûlullah efendimiz, Müddessir sûresinin nazil olmasıyla, insanları İslam dinine davete başlamıştı. Bu daveti gizli yapıyordu. Bir müddet sonra da: “Yakın akrabanı Allahü tealanın azabı ile korkutarak, onları hak dine çağır”(Şu’ara sûresi: 214) mealindeki ayet-i kerime nazil oldu. Bunun üzerine Muhammed aleyhisselam, akrabasını dine davet etmek için Hazret-i Ali’yi gönderdi ve hepsini Ebu Talib’in evine çağırdı. Söze başlayıp: “Ey Abdülmuttalib oğulları ! Vallahi, Arablar içinde benim size getirdiğim, dünya ve ahiretiniz için hayırlı olan şeyden (yani bu dinden) daha üstününü ve daha hayırlısını kavmine getirmiş bir kimse yoktur. Ben sizi, dile kolay gelen, mizanda ağır basan iki kelimeyi söylemeye davet ediyorum. O da: “Allah’dan başka ilah olmadığına ve benim O’nun kulu ve resulü olduğuma şehadet etmenizdir.” Allahü teala sizi buna davet etmemi emretti. O halde, hanginiz benim bu davetimi kabul eder ve bu yolda yardımcım olur?” buyurdu. Kimseden ses çıkmadı, başlarını önlerine eğdiler. Peygamber efendimiz, bu sözlerini üç defa tekrarladı. Her söyleyişinde Hazret-i Ali ayağa kalkıyordu. Üçüncü defasında: “Ya Resûlallah ! Her ne kadar bunların yaşça en küçüğü isem de, sana ben yardımcı olurum” dedi. Bunun üzerine Resulullah efendimiz, Hazret-i Ali’nin elinden tuttu. Diğerleri hayret içinde dağıldılar. Hazret-i Ali efendimizin ne kadar nasipli bir insan ve büyük bir kahraman olduğu burada da açıkça görülüyor.

Bundan sonraki makalemizde inşaallah, “İslamiyetin Tebliği Sırasında Çekilen Sıkıntılar” konusunu ele almak istiyoruz.