Mezheb Taklîdinde Dikkat Edilecek Bazı Husûslar
Geçen haftaki makalemizde, mezhep taklidi konusunu ana hatlarıyla ve bazı misallerle ele almıştık. Öneminden dolayı, bu hafta da, aynı konuya devam etmek istiyoruz.
Evvelâ ifâde edelim ki, ihtiyaç olunca, başka bir mezhebi taklid etmek, mezhep değiştirmek demek değildir.
Meselâ bir Hanefi, kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi, başka bir mezhebi taklid ederek yapabilir. Yalnız, bu işi yaparken o mezhebin şartlarını da yerine getirmesi gerekir. Harac [güçlük] olmadan ve şartlarını yerine getirmeden taklid ederse, buna telfîk denir ki câiz değildir.
Şâfii olan bir kimse, bazı zorluklardan dolayı Hanefi veya diğer mezhepleri taklid edebilir. Çünkü bazı İlmihal kitaplarında deniliyor ki: Yolda, nakil vasıtalarında [dolmuşta, otobüste], alış-verişte [çarşıda, pazarda, markette] kadınlara temas korkusu olan Şâfii, Hanefi veya Mâliki’yi taklit etmelidir.
Bir kişi, kendine kolay gelen, dilediği bir mezhebe bütünüyle uyabilir. Bir işini bir mezhebe, başka bir işini diğer bir mezhebe göre yapabilir. Ancak bir işin hepsini bir mezhebe göre yapmak gerekir.
Bir müslümanın, kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi, başka bir mezhebi taklid ederek yapabileceğine dâir birkaç misâl verelim:
a- Hacca giden bir Şâfiî’nin tavâf esnasında kadınlara dokunma ihtimâli olduğu için abdestli bulunması zordur. Bu durumda Hanefi veya Mâliki mezhebini taklid eder.
b- Şâfii bir doktor, kadınlara dokununca abdesti bozulacağı için Hanefi’yi taklid eder.
c- Şâfii bir genç, bir kız kaçırsa, kızın babası râzı olmazsa, Şâfiî’de, velisinin rızâsı olmadıkça evlenmesi câiz olmaz. Ancak Hanefi’yi taklid ederek velîsiz de evlenebilir.
d- Şâfii’de zekât 8 sınıfa verilir; sonra gelen Şafii âlimleri üç sınıfa verilse de câiz olacağını bildirmişlerdir. Ancak üç sınıfı bulmak da zordur. Hanefi mezhebi taklit edilerek bir sınıfa verilir.
e- Şâfii’de fıtra, kâğıt para ile hattâ altın ile de verilmez; “ayn” olarak verilir. Hanefi mezhebi taklid edilerek altın veya gümüş verilebilir.
Hak mezheplerin farklı ictihâdlarından faydalanmak bir rahmet-i ilâhiyyedir.
Namaz kılanlar için, özürlü olunca, Mâliki mezhebini taklid etmeleri büyük kolaylıktır.
Mâliki mezhebini taklid ile ilgili olarak İlmihâl kitaplarında deniliyor ki:
İbn-i Âbidin hazretleri, “Hanefi mezhebinde olanın, Mâliki mezhebini taklid etmesi evlâdır. Çünkü İmâm Mâlik, İmâm-ı A’zam’ın talebesi gibidir” buyuruyor.
Yine İbn-i Âbidin (rahmetullâhi aleyh), “Âlimlerimiz, zaruret olunca, Mâliki’ye göre fetvâ verdi. Bir mesele Hanefi’de bildirilmemiş ise, Mâliki taklid olunur” buyuruyor.
Abdesti sık bozulan hastalar ve ihtiyarlar için ve necâsetten tahâret konusunda çok kolaylık gösterildiğinden, diğer üç mezhepte olan müslümanlar, Mâliki’yi taklid ederek, ibâdetlerini râhatlıkla yapabilirler.
Hastalık veya ihtiyârlık sebebi ile, yani zaruret ile idrar kaçıran Hanefi’nin, tekrar abdest alması, harac (zorluk, zahmet) olacağı için, bu kimse, Mâliki’yi taklit ederek, hemen özür sahibi olur, bu durumda abdesti bozulmaz.
Bir kimsenin namazda abdesti bozulursa veya abdest almak güç olursa, namaza dururken Mâliki mezhebini taklid eder. Mâlikî’de, hastaların, ihtiyarların namazları bozulmaz. Kan veya idrar kaçıranlar, necâset temizlemekte zahmet çekenler Mâliki mezhebini taklid ederler. Mâliki’de, mak’attan ve bedenden taş, solucan, cerâhat, sarı su, kan çıkınca abdest bozulmaz. Abdesti bozanlar, hastalık ile çıkarsa ve çıkması men olunamazsa, iki kavil vardır. İkinci kavle göre, prostat hastalığı sebebiyle gelen idrar abdestini bozmaz. Hastaların, ihtiyarların, abdest almakta harac ve meşakkat olduğu zaman, bu kavli taklid etmeleri sahih olur. İdrarın kesildiği zaman belli ise, bu zamanda abdest almak iyi olur. İstibrâ zamanı uzun süren veya sonraları damlayan ve bir namaz vakti devamlı akmadığı için özürlü olamayan Hanefî ve Şâfiîler, Mâlikî mezhebini taklid ederler.
Mâlikî’nin ikinci kavline göre, özür sâhibi olmak için, hastalık sebebi ile çıkan, abdesti bozan bir şeyin bir kere çıkması kâfidir. Bir namaz vakti içinde devamlı çıkması lâzım değildir. Namazdan önce veya namaz içinde idrar, yel kaçıran hastaların ve ihtiyarların abdestlerinin ve namazlarının bozulmaması için, harac ve meşakkat halinde, bunların Mâliki mezhebini taklid etmeleri ve imâm olmaları sahih olur.
Dikkat edilirse, Mâlikî’de, Hanefî’de olduğu gibi özürlü olmak için her namaz vaktinde bir kere akması lâzım değildir. Hastalık sebebiyle ara-sıra zuhûr etmesi, hattâ bir kere çıkması bu kavle göre özür sayılır. Meselâ elinde olmadan zaman-zaman burnu kanayan, mak’attan solucan çıkan, ara-sıra ağız dolusu kusan, kulağı akan, ağrı ile gözünden yaş gelen, bazen yel kaçıran, ishâl olup gâita kaçıran, idrâr kaçıran, istihâzalı veya akıntısı olan kadın, basurdan, çıbandan, yaradan kan ve irin akan, Mâlikî mezhebini taklid ederse, abdesti bu özrü sebebiyle bozulmuş olmaz. Çamaşıra bulaşan kan ve idrar lekelerini temizlemek meşakkat olursa, necis de sayılmaz. Namazda iken idrar gelse, basurdan kan aksa, hem abdest bozulmaz, hem de çamaşırdaki kan ve idrar necis sayılmaz. Çünkü Mâliki’de, ikinci kavle göre, necâset namaza engel değildir. Temizlemek sünnettir.
Görüldüğü üzere mezheplerin farklı ictihâdları, müctehidlerin değişik şekillerde ictihâd etmeleri, bütün müslümanlar için aslında bir rahmettir; hem de büyük bir rahmet-i ilâhiyyedir.