Cumartesi, Ocak 25, 2025
Gazete Makaleleri

Sevgili Peygamberimizin Eğitim Metodundan İstifâde Etmek Lâzımdır

Önemine binâen, hemen makalemizin başında, hem de altını çizerek ifâde edelim ki, eğitimde işin esâsı, hem kendisine faydalı, hem de âilesine, milletine, vatanına ve devletine faydalı bir unsur meydana getirmektir. Türk-İslâm tarihi boyunca, millî eğitimimizdeki ana hedef bu olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm tefsîrleri, Hadîs-i şerîf şerhleri, Siyer, İslâm Târihi ve Genel Tarihle ilgili eserler, Resûlullah’ın da’vet ve teblîği ile ilgili kaynaklar tetkik edilip oradaki esâslar tesbît edilerek; Genel Eğitim ve Öğretim metoduyla ilgili kitaplar, Psikoloji ve Sosyoloji ile ilgili çalışmalar, Dîn Eğitimi, Dîn Psikolojisi, Dîn Sosyolojisi ve Dînler Târihi ile ilgili araştırmalarla mukâyese edildiği takdîrde, Peygamberimizin eğitim metodlarının isâbetliliği daha açık ve seçik bir tarzda ortaya çıkacaktır.

RESÛLULLAH’IN EĞİTİMİNİN İSÂBETLİLİĞİ

Çünkü O’nun eğitimi,  temelde, Allahü teâlânın yüce kelâmı Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan esâslara dayanmaktadır. O, “Sahâbe-i Kirâm’ı yani ilk müslümanları nasıl eğitmiştir?” diye bir soru sorulacak olursa, tabîî ki evvelâ “Kur’ân-ı Kerîm ile eğitmiştir” cevâbını veririz. Zâten Hz. Âişe vâlidemiz de, Peygamberimizin ahlâkının, Kur’ân-ı Kerîm ahlâkından ibâret olduğunu ifâde etmiyor mu?

Bu esâsları, 23 sene zarfında, barışta ve savaşta, sıkıntı ve mutluluk anlarında, dînî, ictimâî, ahlâkî ve siyâsî yönden tedrîce riâyet ederek hayâta, içinde bulunduğu topluma ve çevresindekilere uygulamıştır.

Şüphesiz ki, eğitimciler için de nümûne-i imtisâl yanî örnek insan, ideal eğitimci, bundan 14 asır evvel, tek başına teblîğâta başlayarak 23 sene gibi çok kısa zaman zarfında, târihin bir benzerini görmediği ve kıyâmete kadar da göremeyeceği 150.000 kâmil insânın meydana gelmesine vesîle olan, “Asr-ı Saâdet”in mimârı sevgili Peygamberimizdir.

Takdîr edileceği üzere, insanları, bağlı bulundukları dînlerinden, eski örf, âdet ve geleneklerinden bir anda çevirmek kolay bir iş değildir.

İşte sevgili Peygamberimiz, bozuk inançları ve alışkanlıkları söküp atmada tedrîce riâyet etmiş, bu tedrîci inanç, ibâdet ve hükümlerin hepsinde uygulamıştır. Şüphesiz ki, bu esasların başında, Kelime-i tevhîd geliyordu. Bunun da ma’nâsı: Allah’tan başka, ibâdete hakkıyla lâyık bir ilâhın olmadığı ve [Hazret-i] Muhammed’in O’nun kulu ve resûlü olduğuna dâir iki temel konuyu ihtivâ ediyordu.

Tevhîd inancı, insanlığın dünyâya gelişinden itibâren gelmiş-geçmiş bütün peygamberlerin istisnâsız olarak teblîğ ettikleri temel inançtır.

Pozitivizm, pragmatizm, natüralizm, idealizm, nihilizm gibi cereyanların da eğitim teorileri vardır. Ama bu ve benzeri eğitim teorileri, başarıları ispatlanmış eğitim esâsları değildir.

İşte bu noktada, Resûlullah’ın eğitiminin önemi ortaya çıkmaktadır. Zâten ehemmiyeti bugün tesbît edilmiş olan pedagojik esâsların hepsi, O’nun eğitiminde yer almaktadır. Şüphesiz ki, Peygamberimizi, belirli kişilere veya özel bir sınıfa ders veren klasik bir eğitimci olarak kabûl edemeyiz. 

ÖĞRETMEN EĞİTİMDE TEMEL UNSURDUR

Peygamberimizin eğitiminde, muallim (öğretmen), eğitimin temel unsuru olup İslâm esâslarını öğretmek üzere çeşitli kabîlelere muhtelif öğretmenler gönderilmiştir. Burada, zaman zaman sayıları 70’e kadar varan “Ashâb-ı suffe”’yi hatırlamalıyız. Onlar bazen kabilelere öğretmen olarak gitmişler, gerektiğinde de harplere mücâhit olarak katılmışlardır.

Bir eğitim ve öğretimde, öğretmenin bilgisi, şahsî özellikleri ve öğretim metodlarına vukûfiyeti, birbirinden ayrılmaz bir bütün olup pedagojik esâslara göre çok önemlidir.

İmâm-ı Gazâlî âlimlerin, eğitimcilerin derece ve mertebesini ne kadar vecîz bir şekilde ifâde etmektedir. Buyuruyor ki: İlim adamları olmasaydı, insanlar hayvanlar gibi olurdu. Çünkü âlimler insanları, öğretim vâsıtasıyla barbarlıktan çıkarıp insanlık seviyesine yükseltirler.

Hazret-i Ömer’in (radıyallahü anh): “Biz, en zelîl bir kavim idik; Allahü teâlâ, bizi İslâmiyyetle azîz eyledi” sözü de ne kadar mânidârdır.

Yine Hz. Ömer’in (r.a.): “Câhiliye döneminde yaptığımız iki iş vardır ki, birine hâlâ gülerim; diğerine de hâlâ ağlarım” sözü de çok önemlidir. Bilindiği gibi bu iki şeyle kasdettiği, yolda tapınmak için yanlarına aldıkları putu, kıtlık olunca parçalayıp yemeleri ve kız çocuğunu da diri diri toprağa gömmesi hususlarıdır.

ÂLİMLERE OLAN İHTİYAÇ

Peygamberimiz, ilmin önemi ve âlimin fazîleti üzerinde o kadar durmuştur ki, iki sınıf dışındaki insanlarda âdetâ hayır olmadığını söylemiştir. Bu iki hayırlı sınıf ise, âlim (ilim adamı) ve öğrencidir.

İlmin ayakta durması, ulemâ(ilim adamları)nın varlığına bağlıdır. Dünyâ durdukça, ilim adamlarına olan ihtiyaç devâm edecektir. Muallimler(öğretmenler) de eğitim ve öğretimin temel ihtiyâcıdır.

Bilinmeyen konuların, mutlakâ ilim ehline sorulması, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bir emirdir. Müslümanlar içinde, terbiye ve aydınlatma işiyle görevli husûsî muallimlerin bulunması gerekir. Hattâ büyük İslâm âlimi İmâm Gazâlî (r.aleyh), her şehirde, akâid konusunda ortaya çıkacak tereddütleri gidermek için bir İslâm âliminin bulunmasının farz-ı kifâye olduğunu belirtmektedir.

İşte İslâm nazarında kâmil öğretmenler yetiştirilmesi, her türlü ihtiyaçtan önce gelmektedir.