Sevgili Peygamberimiz İnsanlar İçin Bir Baba Gibidir
Önemine binâen şunu ifâde etmeliyiz ki, eğitim sâhasında hizmet verenlerin, eğitimle ilgili yeterli metod bilgisine sâhip olmaları gerekir.
Eğitimciler için nümûne-i imtisâl yanî örnek insan, ideal eğitimci, bundan 14 asır evvel, tek başına teblîğâta başlayarak 23 sene gibi çok kısa zaman zarfında, târihin bir benzerini görmediği ve kıyâmete kadar da göremeyeceği 150.000 kâmil insânın meydana gelmesine vesîle olan, “Asr-ı Saâdet”in mimârı sevgili Peygamberimiz olmalıdır. Şüphesiz ki, sevgili Peygamberimizi, belirli kişilere veya özel bir sınıfa ders veren klasik bir eğitimci olarak kabûl edemeyiz.
RESÛLULLAH BÜTÜN MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR BABA GİBİDİR
Şu hadîs-i şerîfler, O’nun nasıl bir eğitimci olduğunu ortaya koymaktadır:
“Ben bir muallim olarak gönderildim.” (İbn-i Mâce)
“Ben güzel ahlâkı tamâmlamak için gönderildim.”
“Ben sizin için bir baba gibiyim; bilmediklerinizi öğretiyor, sizi terbiye ediyorum.” (Ebû Dâvûd, Nesâî)
Ahzâb sûresinin 21. Âyet-i kerîmesinde de ifâde buyurulduğu üzere, Peygamber efendimiz, bizler için, her husûsta, en güzel örnek olduğuna göre, eğitimde de en güzel bir örnektir. İşte bu husus, iyi anlaşılacak olursa, dînî ve dünyevî işlerimizde, kimi örnek almamız gerektiği açıkca ortaya çıkar.
Çünkü Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek, görünür görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri, o “üsve-i hasene” olan “Habîb”inde toplamıştır.
O’nun hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusur görülmemiştir. O, her zamanda, her memlekette yani dünyâ yaratıldığı günden kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiçbir kimse, hiçbir bakımdan, O’nun üstünde değildir.
O, güzel huyu, yumuşaklığı, afvı, sabrı, ihsânı ve ikrâmıyla herkesi hayrân bırakmış, O’nu görenler ve sözlerini işitenler, seve seve müslüman olmuşlardır.
Peygamberimizin yüksek ahlâkına sâhip çıkan ve O’nun izinden giden âlim ve velîlerin, nasıl kâmil cemiyetler meydâna getirdikleri açıkca ortadadır. Burada Karahanlılar, Gazneliler, Timuroğulları, Babürlüler, Selçuklular ve Osmanlıları misâl olarak zikredebiliriz.
PEYGAMBERİMİZİN EĞİTİMDEKİ HEDEFLERİ
Hz. Muhammed (s.a.v.), eğitim ve öğretim metodunu, ilk defa, İslâmın altın nesli ve ilk nesil olan Sahâbe-i kirâm üzerinde uygulamış ve ortaya “hayırlı bir ümmet” çıkmıştır. Bu bahtiyâr topluluğun meydâna getirilmesinde kullanılan metodları bilmek zarûrîdir.
Hazret-i Peygamberin eğitiminin hedeflerini, ana hatlarıyla tesbît etmemiz gerekirse, bunları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:
1–İyi insan yetiştirmek, insanın hayrına olan herşeyi teşvîk etmek,
2-İbâdet duygusunu geliştirmek, insanın aklını ve rûhunu eğitmek ve düşünceyi geliştirmek.
İbâdet duygusunu geliştirmek derken, insanın yaratıcısını bilmesi, yaratıcının Rablığı ve yaratılanın kulluğu esâsına dayalı bir münâsebetin kurulmasını kasdediyoruz. Bütün peygamberler, insanlara ilk önce bunu öğretmeyi hedef almışlardır. İslâm’da eğitimin en yüce hedefi, Allah’ı tanıtmaktır.
İsmâîl Hakkı Bursevî’nin “Kenz-i mahfî” isimli eserinde zikrettiği bir hadîs-i kudsîde: “Ben, gizli bir hazîneydim, bilinmeyi arzu ettim; bunun üzerine mahlûkâtı yarattım” buyurulmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de Zâriyât sûresinin 56. Âyet-i kerîmesinde de: “Ben, cinnîleri ve insanları, (ancak beni bilsinler, tanısınlar) bana ibâdet etsinler diye yarattım” buyurulmaktadır.
Yine insanın, yaratıklar arasındaki yerini ve hayâttaki ferdî sorumluluğunu bilmesi, yaratılış hikmetini idrâk etmesi, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâ için, yarın ölecekmiş gibi de âhiret için çalışma düşüncesini yerleştirmek, bu hedefler arasında gelmektedir.
3-Hikmet ve ilim öğretmek,
4-İnsanların, kanun nazarında eşitliğini kavratmak (Sevgili Peygamberimiz, “kızım Fâtıma da hırsızlık yapsa, elini kestiririm” buyurmakla, bunu ne güzel ifâde ediyorlar), mü’minlerin kardeşlik ve işbirliği duygularını yerleştirmek,
5-Takvâyı yerleştirmek, ahlâkî şahsiyeti geliştirmek ve Kur’ân-ı Kerîm ölçüleri içinde ferdin bozuk davranışlarını değiştirmek ve iyi yönde geliştirmek,
6-Adâleti kavratmak,
Devlet Arşivleri eski Genel Müdürü ve İ. Ü. Edebiyat Fakültesi târih profesörlerinden merhûm Prof. Dr. İsmet Miroğlu, bir makalesinde, Venedik’li hıristiyan bir tâcirin, Konya kâdısına, Konya’lı bir tâcir aleyhine açtığı davâda, kâdı efendinin, hıristiyan tâcirin lehine hüküm verdiğini anlatmıştır.
Dost-düşman herkes tarafından bilindiği gibi, koca Osmanlı pâdişâhı da, mahkemede kâdı efendinin huzurunda, diğer suçlular gibi titrerdi. Fâtih’le bir Yahûdî, ayakta, beraberce eşit şartlar altında muhâkeme olunmuşlardır.
Yine Fâtihin, kendi yaptırdığı medresede bir oda istemesi üzerine, öğretim üyelerinin onu imtihân etmesi, aslında çok önemli bir göstergedir.
7-İnsanları, aşırılıklardan korumak,
8-Ferdleri, maddî hayâtın gerektirdiği şekilde eğitmek,
9–İslâmı yaşayacak ve yaşatacak bir nesil hazırlamak. Bütün bu hedeflere baktığımızda, “müslüman insan”ın yetiştirilmesi için gerekli olan hedefler olduğunu görüyoruz. İşte bu ölçüler, aslında Kur’ân-ı Kerîm‘in ve onun tefsîri ve uygulaması olan Sünnet’in ölçüleri olup yukarıda zikredilen hedefe yöneltmede, İslâmî eğitimin canlı örneği ise, sevgili Peygamberimizdir.