Salı, Ocak 14, 2025
Makaleler

Ömre İbâdeti ve Kabr-i Şerîfin Ziyâretine Dâir

Biz, 27 Ocak – 07 Şubat 2013 tarihleri arasında umrede idik. Onun için, bugün ve inşâallah yarın yazacağımız 2 makâlemizde, “Umre” ile Medîne-i Münevvere, “Mescid-i Nebevî” ve “Kabr-i Şerîf”in Ziyâretini ele almayı arzû ediyoruz.

“Kâbe-i Muazzama”yı ziyâretle ilgili iki temel ibâdet vardır: Bunlardan biri “Hac”, diğeri ise “Umre”dir.

Bilindiği gibi, İslâmın beşinci şartı olan “Hac” ibâdeti, hem bedenî, hem de mâlî bir ibâdettir. Hac ibâdeti, “belli bir yeri, belli bir zamanda, belli şeyleri yaparak ziyâret etmek” şeklinde ta’rîf edilmektedir.

Hanefî mezhebine göre, gücü yeten müslümânlara, ömürlerinde bir defa olmak üzere, “hac” farz, “Umre” ise sünnet-i müekkede(kuvvetli sünnet)’dir.

Hac, ancak, “Hac Ayları” adı verilen belli zaman içerisinde yapılabilir. Hac ayları, Şevvâl-i Şerîf ve Zil-ka’de ayları ile Zil-hicce ayının ilk on günüdür. Bu aylar girmeden önce veya bu aylar geçtikten sonra, hacla ilgili menâsikten herhangi biri yapılamaz.

Şâyet fakîr bir kimse, önceden hac vazîfesini yapmamış ise ve bu hac aylarında “Umre” için gelmiş ise, ona hac farz olur. Sevgili Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem), hem hac yapacağı zaman, hem de umre ibâdeti için, bu ibâdetlerde, bir takım meşakkatler bulunduğundan dolayı, “Allah’ım onu bana kolaylaştır…..” diye duâ buyurmuştur.

UMRENİN TA’RÎFİ VE HÜKMÜ

“Umre (Ömre)”, Arefe günü sabâhından, Kurbân Bayramının dördüncü günü akşam vaktine kadar olan beş gün müstesnâ olmak üzere, hac aylarında da, hac ayları dışında da, bütün yıl boyunca, her zaman yapılabilen, niyet ve telbiye ile ihrâma girip tavâf ve sa’y yaptıktan sonra tıraş olup ihrâmdan çıkılmak sûretiyle îfâ edilen bir ibâdettir.

Zikredilen bu beş günde, Umre yapmak Hanefî mezhebine göre tahrîmen mekrûhtur. O günlerde sâdece hac yapılır.

Mâlikî mezhebinde de “Umre”, gücü yeten müslümânlara, ömürlerinde bir kerre “müekked sünnet”tir. Fakat Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde, şartlarını taşıyanlara “Umre” de, hac gibi, ömürde bir kerre “farz”dır.

Umre ibâdetinin, bütün şart ve rükünlerine, vâciplerine, sünnet ve müstehablarına, mendûp ve edeplerine riâyet edilerek ve yasaklarından kaçılarak yapılabilmesi için, umreye gitmeden önce, mu’teber bir “Umre [Ömre] Rehberi”ni, dikkatli bir şekilde okumalı, yapılacak ve yapılmayacak işleri iyice öğrenmelidir. Oradaki ziyâretleri de tecrübeli bir rehber refâkatinde yapmalıdır.

MEDÎNE-İ MÜNEVVERE, “MESCİD-İ NEBEVΔ VE “KABR-İ ŞERÎF”İN ZİYÂRETİ

“Sahîh-i Müslim”de ve Ebû Bekr bin Makkarî’nin “Mu’cem” kitabında bildirilen bir hadîs-i şerîfde:

“Bir kimse beni ziyâret etmek için gelse ve başka bir şey için niyeti olmasa, Kıyâmet günü, ona şefâat etmemi hak etmiş olur” buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)in, kendisini ziyâret etmek için, Medîne-i Münevvere’ye gelenlere şefâat edeceğini haber vermektedir.

Dârekutnî‘nin haber verdiği başka bir hadîs-i şerîfte de: “Hac edip de beni ziyâret etmeyen kimse, beni incitmiş olur” buyuruldu. Resûlullah (sallall­âhü aleyhi ve sellem)in ziyâret olunmak istemeleri, ümmetinin, bu yoldan da sevâb kazanmaları içindir.

İslâm âlimlerinin güneşi İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe Hazretleri:

“Müstehabların en üstünlerinden olan ‘Kabr-i Seâdet’in ziyâreti, vâcip derecesine yakın bir ibâdettir” buyurdu.

Fukahâ-i kirâm (Fıkıh âlimlerimiz), hac ve umre vazîfesini yaptıktan sonra, Medîne-i Münevvere’ye gelerek, “Mescid-i Nebevî”de namaz kılarlardı. Sevgili Peygamberimizin “Ravda-i mutahhara” ile “Minber-i münîr”i ve Arş-ı a’lâdan efdal olan “Kabr-i şerîf”i, sonra da oturdukları, yürüdükleri, dayandıkları yerleri, vahiy geldiği zaman dayandıkları direği ve mescid yapılırken ve ta’mîr edilirken çalışan ve para vermekle şereflenen Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiîn’in geçtikleri yerleri ziyâret ederler, görmekle bereketlenirlerdi.

Onlardan sonra gelen âlimler ve sâlihler de, hac ve umreden sonra Medîne-i münevvere’ye gelirler, fıkıh âlimlerimiz gibi yaparlardı.

Fahr-i Kâinât Efendimiz buyurdular ki: “Kim, vefâtımdan sonra beni ziyâret ederse, beni hayâtta iken ziyâret etmiş gibidir.”

“Mir’ât-ı Medîne” kitabında bildirilen bir hadîs-i şerîfde; “Kabrimi ziyâret edene, şefâatim vâcip oldu” buyuruldu. [Bu hadîs-i şerîfi, İbn-i Huzeyme, Bezzâr, Dârekutnî ve Taberânî haber vermektedir.]

İmâm Bezzâr’ın bildirdiği diğer bir hadîs-i şerîfte ise: “Kabrimi ziyâret edene, şefâatim helâl oldu” buyuruldu.

Dün olduğu gibi, bugün de hac ve umre yapanlar, yukarıda zikredilen hadîs-i şerîflerden dolayı, Medîne-i Münevvere’de gerekli ziyâretlerde bulunuyorlar.

Resûlullah Efendimizin “Kabr-i Şerîf”lerini ziyârete giden kimsenin, çok salevât-ı şerîfe getirmesi lâzımdır. Okunan bu salât ve selâmların Peygamber Efendimize ulaştığı, hadîs-i şerîfde bildirilmiştir. [Yarın aynı konuya devâm edelim inşâallah.]