Cumartesi, Ekim 5, 2024
Makaleler

Bizler Bu Dünyâda Birer Yolcuyuz

Bizler bu dünyâda birer yolcuyuz. Zâten bir hadîs-i şerîfte: “Dünyâda bir garîb veya yolcu gibi ol; kendini kabir ehlinden say” buyurulmuştur. Günün birinde ebediyet âlemine göçeceğiz. Yûnus Emre’nin de dediği gibi:  

Bu dünyâya gelen kişi,

  Âhir yine gitse gerek.

  Müsâfirdir, vatanına,

  Bir gün sefer etse gerek.

Diğer bir şiirde ise şöyle denilmiştir:

“Kısmetindir gezdiren yer yer seni,

  Gâfil olma, bir gün âkıbet yer yer seni.”

  [Ahmed İbn-i Kemâl Paşa]

Yalnız azamet ve ikrâm sâhibi Rabbi’nin zâtı bâkî kalacak” [Rahmân, 27] meâlindeki âyet-i kerîmede de ifâde edildiği gibi, Allahü teâlâ’nın zâtı dışındaki bütün varlıklar fânîdir, yok olacaklardır.

Bir şiirde denilmektedir ki:

“Kimseye bâkî değildir, mülk-i dünyâ, sîm ü zer [altın ve gümüş],

  Bir harâb olmuş kalbi ta’mîr etmektir hüner.

  Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner.

  Âdemoğlu bir fenerdir, âkıbet birgün söner!”

ÖMRÜMÜZDEN BİR MÎLÂDÎ YIL DAHA GİTTİ

Takrîben 1,5 aydan fazla bir zaman evvel bir hicrî yıl tamâmlandı; 3 gün önce de, bir mîlâdî yıl bitti. Biz, bir mîlâdî yılı tamâmlamakla, ömrümüzden ne kadar zaman geçtiğini bir kerre daha vurgulayacak olursak, tâm 8.760 sâat [ya’nî 525.600 dakîka] gitmiş olmaktadır ve bunların artık geri dönüşü de yoktur.

Târîhler: Hicrî (Kamerî, Şemsî), Rûmî [Mâlî], Mîlâdî [Efrencî], Roma [Julien], Gregoryan Takvîmi ..…gibi isimler alırlar.

 [Gregoryan Takvîmini, Fransa ve İtalya 1582’de, Almanya 1700’de, İngiltere 1751’de, Bulgaristan 1917’de, Sovyetler Birliği 1918’de, Yunanistan 1923’te, Türkiye ise 1926’da kabûl etti.]

Takvîm için mühim bir hâdise, “târîh başı” olarak ele alınır. Meselâ Romalılar, Roma şehrinin kuruluşu olan M. Ö. 753 senesini; Eski Yunanlılar, ilk olimpiyat oyunlarının yapıldığı M. Ö. 776 senesini başlangıç olarak kabûl etmişlerdir. Hıristiyânlıkta bu başlangıç, Îsâ aleyhisselâmın doğumu zannedilen târîhtir. Îsâ aleyhisselâmın doğduğu yıla sıfır, ondan öncesine “mîlâttan önce”, sonrasına da “mîlâttan sonra” denilmiştir. 

Mîlâdî yıl, müslümanların kullandıkları sene olan hicrî sene gibi doğru ve kat’î olmayıp, günü de, senesi de şüpheli ve yanlıştır. İmâm-ı Kastalânî, “Îsâ aleyhiselâmla Muhammed aleyhisselâm arasında, 963 yıl vardır” buyuruyor. (Mevâhib-i Ledünniyye)

Herkesçe bilindiği gibi, Sevgili Peygamberimiz, mîlâdî 622 yılında Mekke’den Medîne’ye hicret etti. 20 Eylül Pazartesi günü, Medîne’nin “Kubâ” köyüne geldi. Bu târih, Müslümânların “Hicrî-Şemsî” yılbaşı oldu. O yılın Muharrem ayının birinci günü de, “Hicrî-Kamerî” yılbaşı oldu. Muharrem ayının birinci günü olan ilk Hicrî-Kamerî senebaşı, milâdî 622 yılının Temmuz ayının, 16’sına rastlayan Cuma günü idi. 

“Takvîm-i Ebüzziyâ”da ifâde edildiğine göre, Îsâ aleyhisselâm, dünyada az bir müddet (33 sene) kalıp diri olarak göğe çıkarıldığından, kendisini ancak 12 havârî tanıyabilmiş, Îsevîler de az miktarda ve asırlarca gizli yaşamış olduklarından, Noel gecesi doğru olarak anlaşılamamıştır. 25 Aralık, 6 Ocak veya başka bir gündür; ya’nî kesin değildir.

Fârisî “Burhân-ı Kâtı’ ” isimli lüğat kitâbında da, “Mîlâdî yıl, en az 300 yıl noksândır. Çünkü Îsâ aleyhisselâm ile Muhammed aleyhisselâm arasındaki zaman, bin yıldan az değildir” denilmektedir.

İmâm-ı Rabbânî’nin bildirdiğine göre de, mîlâdî sene, üçyüz seneden fazla olarak noksândır ve Îsâ aleyhisselâm ile Muhammed aleyhisselâm arasındaki zaman, bin seneden az değildir.

Aristo’nun hocası, Sokrat’ın da talebesi olan meşhûr filozof Eflatun’un, M. Ö. 429 yılında doğduğu Avrupalılarca iddiâ ediliyorsa da, Îsâ aleyhisselâmın muâsırı, çağdaşı olduğu, “Burhân-ı Kâtı’”da yazılıdır. Diğer bazı Avrupalılara göre, onun vefâtının da, Îsâ aleyhisselâmın dünyâyı teşrîfinden 347 sene evvel olduğu iddiâ edilmektedir. İşte bunlar, mîlâdî takvîmin en az, 300-350 sene yanlış olduğunu gösterir.

BİR SENENİN ÖNEMİ ÇOK BÜYÜKTÜR

Bir senenin değil; yerine, zamanına ve şartlarına göre ayın, haftanın ve günün bile ehemmiyeti çok fazladır; hattâ sâatin, dakîkanın ve sâniyenin bile önemi ne kadar büyüktür.

Bana gelen bir mailde bu husûs şöyle ifâde edilmektedir:

“Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.

Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek dünyâya getiren anneye sor.

Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe sor,

Bir sâatin değerini anlamak için, kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.

Bir dakîkanın değerini anlamak için, treni kaçıran yolcuya sor.

Bir sâniyenin değerini anlamak için, bir kazâyı önleyemeyen sürücüye sor.

Bir sâniyenin yüzde birinin değerini anlamak için de olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.”