Pazar, Kasım 3, 2024
Makaleler

Kâmil Bir Müslümânın Vasıfları Nelerdir?

Geçen haftaki iki makâlemizde, “iyi bir insanın vasıfları” hakkında bazı âyet-i kerîmelerle bir kısım hadîs-i şerîfleri zikretmiştik. Bugün de inşâaallah, “kâmil bir müslümânın vasıfları” konusunda, bazı İslâm büyüklerinin bir kısım sözlerini zikretmek istiyoruz.

Allah’tan korkan bir mü’minin, bir müslümânın, ya’nî iyi bir insanın vasıfları nelerdir? Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden çıkan netîceleri özetleyecek olursak, Allah’tan korkan bir kimse, Onun emirlerini yapmaya, yasaklarından sakınmaya titizlikle çalışır. Yaptığı kusûrlara tevbe eder. Herkese iyilik eder. Her iyiliği Allah için yapar.

Allahü teâlânın her ân kendisini gördüğünü ve yaptıklarını, hattâ kalbinden geçenleri bile bildiğini düşünerek hiç kötülük yapmaz. O’nun emirlerine sarılır, yasaklarından kaçar. Hiç kimseye kötülük yapmaz; kötü kimselere de nasîhat verir, onlara uymaz. Kimsenin mâlına, cânına, nâmûsuna göz dikmez. Kendine kötülük yapanlara sabreder. Çalışırken, alış-veriş ederken, kimsenin hakkını yemez. Şüpheli şeylerden kaçınır. İlim ve ahlâk sâhiplerine saygı gösterir. Makâm sâhiplerine, zâlimlere yaltaklanmaz.

Arkadaşlarını sever ve kendisini sevdirir. Kimseye sert davranmaz. Cömert olur. Mâlı ve mevkıi herkese iyilik etmek için ister. Zararlı ve hattâ faydasız bir şey söylemez. Sözünün eri olur. Küçüklerine merhametli ve şefkatli olur. Misâfirlerine ikrâm eder. Kimseyi çekiştirmez. Keyfi, zevkı peşinde koşmaz.

Riyakârlık, iki yüzlülük yapmaz. Ucup sâhibi olmaz, ya’nî kendisini beğenmez ve kibirlenmez. Allah’tan korkanlar kendilerine, âilelerine, milletlerine, ülkelerine ve devletlerine faydalı olurlar. Hattâ bunların bütün müslümânlara ve tüm insanlara faydaları dokunur.

MÜSLÜMÂNLIĞIN GAYESİ NEDİR?

Zâten müslümânlığın gayesi nedir?diye bir suâl soracak olursak,özet olarak şöyle cevaplandırabiliriz: İnsanları, İslâm-ı hakîkî üzere yaşatıp onların îmân-ı kâmil ile bu dünyâdan göçmelerini sağlamak ve Cennet’te ebedî seâdete erişmelerini te’mîn etmektir.

Yine İslâm dîninin gâyesinin, beş şeyi (ya’nî dîni, aklı, nesli, bedeni/canı ve malı) korumak olduğu bildirilmiştir. Bütün Peygamberler, ümmetlerine bildirdikleri emir ve yasaklarda, dâimâ bu beş şeyi gözetmişlerdir. Tabîî ki bu Peygamberler, bu emir ve yasakları, kendiliklerinden değil, Allahü teâlâ nâmına, O’nun emriyle bildirmişlerdir. Bu beş esâsın gâyesi de, îmânı muhâfaza ederek müslümân olarak ölmektir. Kur’ân-ı kerîmde mealen buyuruluyor ki: “Ancak müslümân olarak cân veriniz!” [Âl-i İmrân (3), 102]

Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, râhatlık ve saâdet menbaı olan İslâm dînini gönderdi. En son, en mükemmel dîn, İslâm dînidir. Aslında Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan Peygamber Efendimize gelinceye kadar dîn tektir, o da tevhîd dîni olan İslâmiyettir. [Diğer dînler, maalesef kötü insanlar tarafından değiştirilmiştir.]

Bilerek veya bilmeyerek, inanarak veya inanmayarak İslâmiyet’e uygun yaşayan bir kimse, bu dünyâda, yaptıklarının faydasını görür. Ama âhırette de faydasını görebilmesi için, behemehâl îmânla, İslâmla şereflenmesi lâzımdır.

Müslümân olsun, kâfir olsun, herhangi bir insan, bilerek veya bilmeyerek İslâmiyet’e uygun yaşarsa, dünyâda hiç sıkıntı çekmez; râhat ve neş’e içerisinde yaşar. Avrupa’da ve Amerika’da İslâmiyet’e uygun olarak çalışan kâfirler, böyle râhat ediyorlar. Fakat kâfirlere âhirette hiç sevâp ve mükâfât verilmez. Böyle çalışan, eğer müslümân olur ise, âhirette de sonsuz saâdete kavuşacaktır.

İslâm’a tâm uyan tâm huzûrlu olur. İslâmiyet, insanların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmaları için ihsân edilmiştir. Ama insanın i’tikâdda ve amelde noksânı olursa huzûrsuz olabilir. “İslâm, huzûrlu olmaya yeterli mi?” diye bir suâl sorulacak olursa, “elbette yeter” deriz. “Yetmez” diyen, hâşâ, “Allahü teâlâ, dînini eksik göndermiştir” demiş olur, O’na kusûr isnâd etmiş olur. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı hakîminde, “…..Bugün size dîninizi ikmâl ettim, üzerinizdeki ni’metimi tamâmladım ve size dîn olarak İslâma râzî oldum, size dîn olarak İslâmı seçtim…..” [Mâide, 3] buyurmuştur.

Sevgili Peygamberimiz de buyurmuştur ki:

“Mü’min olmadıkça Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de [kâmil] mü’min olamazsınız…..” [Müslim]

“Allah indinde en sevgili kimseler, ahlâkça en güzel olanlardır. Bunlar, başkaları ile ülfet ederler, kendileri ile de kolayca ülfet olunur. Allahü teâlânın sevmediği kimseler ise, laf taşıyanlar, kusûr araştıranlar, iki kişinin arasını açanlardır.” [Hatîb Bağdâdî]