Pazar, Kasım 3, 2024
Makaleler

İnsanların Rehberlere Olan İhtiyâcı

Bugün sizlere, “İnsanların Rehberlere Olan İhtiyâcı” başlıklı genel bir konuda birkaç kelime takdîm etmek istiyoruz. Ya’nî bu makâlemizde insanların, kıymetli zevâtın rehberliklerine, irşâdlarına, yol göstericiliklerine nasıl muhtâç olduklarından bahsedeceğiz.

Tabîî ki, böyle bahr-ı ummân gibi derin bir konuyu, bir makâleye sığdırmak elbette ki mümkün değil, ama “zikr-i cüz’ irâde-i kül = parçayı zikredip bütünü kasdetme” kâidesine göre, inşâallah bugün bir nebze de olsa, konunun ana hatlarına temâs etmeye gayret edelim, öbür hafta da mevzûumuzu tekrâr ele almaya çalışalım.

Önce, “Rehber” kelimesinin ta’rîfiyle işe başlayalım:

“Rehber” kelimesi için sözlüklerde ve ansiklopedilerde: “Yol gösteren, kılavuz; bir kimseye veya bir topluluğa iyi ile kötüyü görmesinde ve doğru yolu bulmasında yardımcı olan, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaya çalışan, ilim ve ahlâk sunan zât” karşılıklarını görüyoruz.  [Dîni Terimler Sözlüğü, “Rehber” maddesi]

Büyük pedagog, psikolog ve sosyolog, önde gelen ulemâ ve evliyâdan İmâm-ı Gazâlî (rahimehullah): “Allahü teâlâyı tanımaya çalışmak, bunun için, İslâm ahlâkını bilen ve Cenâb-ı Hakk’a kavuşturan yolu gösteren bir rehber aramak ve ona uymak, İslâmiyet’in emirlerindendir” buyurmuştur.

 Büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh): “Allahü teâlânın sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâm; ‘insanların rehberi’, her bakımdan en güzeli, en iyisi ve en üstünüdür” buyururken, Peygamberimiz için, “insanların rehberi”sıfatını kullanmıştır.

Yine İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:

“Her müslümân, terbiye edici bir üstâda muhtaçtır. Üstâd onu terbiye ederek, kötü huylardan kurtarır. Allahü teâlâ, insanlara doğru yolu göstermek için, Peygamberler gönderdi. Peygamberlerden sonra onlara vekîller olarak evliyâyı yarattı.” [Eyyühe’l-veled] 

“Gavs-ı A’zam” ve “Gavsü’s-sekaleyn” sıfatlarıyla anılan, Peygamber Efendimizin mübârek torunlarından, Hazret-i Hasan Efendimizin soyundan gelen Abdülkâdir-i Geylânî (kuddise sirruh) hazretleri ise şöyle buyurmuştur:

“İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz: Rehberin, kusûrları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip kötülükten men edici olması, misâfirperver ve geceleri insanlar uyurken ibâdet edici olması, âlim ve cesûr olması” lâzımdır. [Dîni Ter. Söz., “Rehber” maddesi]

Hadd-i zâtında bu sıfatlar, kâmil ma’nâda Peygamber Efendimizde ve onun vârisleri durumunda olan âlimler ve velîlerde bulunan sıfatlardır.

Dilimizde, “Rehber” ma’nâsında başka bir terim daha vardır,  o da “Mürşid” kelimesidir. “Mürşid” de: “İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât. İnsanları, iyi bir müslümân olmaları için terbiye eden âlim ve velî kişi” anlamında kullanılan bir kelimedir.

“Talebe, mürşidini, hocasını ne kadar çok severse, onun kalbinden feyz alması da o kadar çok olur. Mürşid vesîledir, vâsıtadır; maksad, Allahü teâlâdır” buyuran İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) çok mühim bir hakîkati ifâde buyurmuştur.

“Bütün kazançlarıma, mürşidlerimi, hocalarımı çok sevmekle kavuştum. Seâdetlerin anahtarı, Allahü teâlânın sevdiklerini sevmektir” buyuran Mazhâr-ı Cân-ı Cânân (rahimehullah) da çok önemli bir noktaya temâs etmiştir.

Muhyiddîn İbn-i Arabî (rahmetullahi aleyh): “Mürşidi [hocası, rehberi] olmayanın mürşidi [yol göstericisi] şeytândır” derken, bu konuda Ferîdüddîn Genc-i Şeker isimli velî zât, şöyle çok güzel bir yol göstermektedir:

“Bir kimse, kendisini irşâd edecek (doğru yolu gösterecek) bir mürşid [bir hoca, bir rehber, bir yol gösterici] bulamamışsa, büyük zâtların (Ehl-i sünnet âlimlerinin) kitaplarını okusun ve onlara uysun.” [Dîni Terimler Sözlüğü, “Mürşid” maddesi]

“Mürşid-i Kâmil” diye bir ta’bîr de vardır. Bu, “Tasavvufta kemâle gelmiş, olgunlaşmış, evliyâlık mertebelerinin sonuna ulaşmış, kâbiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zât”lara verilen bir sıfattır.

Büyük âlim ve velîlerden Abdülhak-ı Dehlevî (kuddise sirruh): “Mürşid-i kâmillerin en üstünleri, dört mezheb imâmlarıdır. Bunlar; İmâm-ı A’zâm Ebû Hanîfe, İmâm-ı Şâfiî, İmâm Mâlik ve İmâm Ahmed bin Hanbel’dir. Bu dört imâm, İslâm dîninin dört temel direkleridir” buyurmuştur.

[Bu konu, son derece önemli bir mevzû. İnşâallah, bu bahse dâir başka makâleler de yazmayı arzû ediyoruz.]