“Güzel Ahlâk” Ne Demektir?
Dünkü makâlemizde bir nebze “güzel ahlâk”tan bahsetmeye çalıştık. Hiç şüphe yok ki “güzel ahlâk” konusu,derin bir okyanus gibidir; onun için birkaç makâlemizi bu konuya tahsis etmek istiyoruz.
Hepimizin bildiği gibi Ahlâk: “Hulk”un çokluk şekli olup “insanda yerleşmiş huylar” demektir.Fransızcada: “éthique” ve “morale” kelimeleriyle ifâde edilmektedir. [Alm. Moral, Sitten, İng. Morality, ethics.]
Ahlâk: “İnsanda istemeden, kendini zorlamadan meydana gelen meleke, yani yerleşmiş huy, seciye, tabiat” şeklinde tarif edilmektedir.İnsanın sözleri, hareketleri ve davranışları, ahlâkına bağlı olarak meydana gelir.
Kötü huylardan kurtulup uzaklaşma, güzel huylar edinme, iyi huylu olma yollarını öğreten ilim dalına “Ahlâk ilmi” denilmektedir. Bu ilim, öğrenilmesi lüzûmlu olan sekiz yüksek dînî, İslâmî ilimden biridir.
Ahlâka dâir kitaplar da yazmış bulunan Ali bin Emrullah diyor ki:
“Ahlâk ilmi, çok şerefli, pek kıymetli, en lüzûmlu bir ilimdir. Çünkü rûhun kötülükleri bu ilim ile temizlenebilir. Rûhun iyi huyları, sıhhati, kuvveti bununla kolayca elde edilir. Kuvvetli rûhlar, ahlâk ilmi sâyesinde güzel ahlâk sâhibi olur. Kirlenmiş, hasta rûhlar da, bu ilim yardımı ile temizlenir, iyi ahlâka kavuşur.”
İnsanlar, iyiliğe, güzelliğe ve yükselmeye elverişli olarak doğarlar. [İnşâallah bu konuda da bir makâle yazmak istiyoruz.] Hiç kimsenin huyu yaratılışındaki gibi kalmaz. İyi veya kötü yönde değişir.Böyle olmasaydı, Peygamberlerin gönderilmesine lüzûm kalmazdı. Halbuki onlar insanları hep iyiye, doğruya çağırmışlardır. Peygamber Efendimiz, “Ahlâkınızı iyileştiriniz” buyurmuştur. İlim adamları çocuklarını terbiye etmişlerdir.
Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmdan itibâren, Peygamberleri vâsıtasıyla kullarına emirlerini ve yasaklarını, beğendiği ve beğenmediği işleri bildirdi. İnsanlar, peygamberlere tâbi olup, emirlere uydukları müddetçe, huzûrlu ve râhat bir hayât yaşadılar, birbirlerini sevip saydılar. Emirlere ve yasaklara uymadıklarında ise, huzûrsuz oldular, râhatları bozuldu, ahlâksızlık ve haksızlık bütün cemiyeti sardı.
Bugün çeşitli ahlâksızlıkları, cemiyete yerleştirmeye çalışan kişilere bir îkâz olarak belirtelim ki, inançsızlığın ve ahlâksızlığın umûmî bir hâl alması, cemiyetlerin yıkılmasına ve helâkine sebep olur. Hz. Nûh ve Hz. Lût kavimlerinin ve daha pekçok milletlerin helâki bu yüzden olmuştur.
Kınalızâde Ali Efendi’nin “Ahlâk-ı Alâî”sinde ifâde ettiğine göre, insan denen varlık “medenî” olarak yaratılmıştır. Yanî insanlar topluluk hâlinde, yardımlaşarak yaşayan, kibâr, nâzik, terbiyeli, görgülü kimselerdir; aslında kabalık insana yakışmaz.
“Medeniyet” de: “Ta’mîr-i bilâd ve terfîh-i ıbâd (beldeleri îmâr edip, kulları, insanları refâha, râhat ve huzûra kavuşturmak)” şeklinde ta’rîf edilmektedir.
Medeniyet; memleketleri îmâr etmek, binâlar, yollar, fabrikalar, çeşitli âlât u edevât v.s. yaparak memleketleri kalkındırmak, fenni ve her çeşit gelirleri, bütün insanların, yanî ferd, âile, cemiyet ve milletlerin hürriyetleri, râhat ve huzûr içinde yaşamaları için kullanmaktır.
İslâmiyet; “medenî insan” ve “medeniyyet sâhibi toplum” meydâna gelmesi için, insanlara lâzım olan îmân ve ibâdetleri; iş, ahlâk ve cemiyet hayâtında uyulması gereken her şeyi bildirmiştir.
Bunlar; Allahü teâlânın bildirdiği, Hz. Peygamber Muhammed aleyhisselâmın öğrettiği, Eshâb-ı kirâmın naklettikleri ve İslâm âlimlerinin de açıkladıkları hususlardır.
İnsanlığın bugün bunaldığı, çözmekte sıkıntıya düştüğü her şeyin çözüm ve çâresi bunların içinde vardır. Bugün çok perişan hâlde olan insanlığın kurtuluşu için, bunlardan istifâde etmelidir.
Güzel ahlâk, İlâhî vahye dayanan dînden neş’et eder. Ancak dîne dayanan ahlâk müessesesi insanların rûhlarını tatmîn eder, huzûra kavuşturur ve maddî-manevî yükselmelerini sağlar. Filozofların bir kısmı, ahlâkı hazza, zevke, nefse, maddî bir menfaate dayandırmak istemişlerdir. Halbuki bunların hiç biri, ahlâk için kâfî bir dayanak ve insana huzûr kaynağı olamamaktadır.
İnsanlığın doğru yolu bulması, ahlâken yükselmesi, dünyâda ve âhirette huzûra kavuşmaları için, son Peygamber olarak Muhammed aleyhisselâm gönderilmiştir. O, “İyi huyları tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim” buyurmuştur. Böylece İslâmiyet, insanlığa temelinde Allah sevgisi, Allah korkusu ve her yaptığını, kimseden dünyevî bir menfaat beklemeden ihlâs ile, yalnız Allah için yapma, nefsi kontrol etme ve ona hâkim olma esâsları bulunan en yüksek ahlâk kâidelerini sundu. “Et-ta’zîmü li-emrillah veş-şefekatü alâ (veya li) halkıllah”, yani Allahü teâlânın emrine hürmet, saygı ve yarattıklarına şefkat, merhamet bu kâidelerin en önemlilerinden biridir.
Dost-düşmân herkesin yakînen bidiği gibi, Peygamber Efendimizden itibâren, bütün müslüman devlet adamları, milletlere “Vedîatullah” (Allahü teâlânın kendilerine birer emâneti) olarak muâmele etmişlerdir.