Dünyâ Fânî, Ölüm Hak, Âhıret Bâkî
Fahr-i kâinât Efendimiz, bir hadîs-i şerîfinde: “Lezzetleri yıkan ölümü çok hâtırlayın”; diğer bir hadîs-i şerîflerinde: “Dünyâda bir garîp veya bir yolcu gibi ol; kendini kabir ehlinden say (ya’nî kesinlikle öleceğine göre, kendini şimdiden ölmüş bil)”; başka bir hadîs-i şerîflerinde ise: “Ölülerinizi hayırla yâd edin (iyilikle anın)” buyurmuşlardır.
Sevgili Peygamberimiz yine buyurmuşlardır ki: “Âdemoğlu vefât edince amel defteri kapanır [artık sevâb yazılmaz olur]; ancak şu üç şeyi yapanlar müstesnâ:
1- Sadaka-i câriye [(câmi, mescid, medrese, çeşme, yol, hastahâne, aşevi, yurt…ve sâire gibi) umûma hayrı dokunan eserler meydâna getirenler)],
2- Arkasından istifâde olunan ilim bırakanlar (faydalı eserler veya talebe bırakanlar),
3- Arkasından hayır duâ edecek evlâd bırakanlar.”
Yine Sevgili Peygamberimiz: “Akıllı insan, nefsini hesâba çeken ve ölümden sonrası için hazırlanandır” buyurmuştur.
Yûnus Emre (rahmetullahi aleyh) de, bakın bize ne tavsıye etmektedir?
“Kimseye bâkî değildir mülk-i dünyâ, sîm ü zer;
Bir harâb olmuş gönlü ta’mîr etmektir hüner.
Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner;
İnsanoğlu bir fenerdir, bir gün âkıbet söner.”
Yine Yûnus Emre:
“Eğer bir gönül yıktınsa, bu kıldığın namaz değil,
Yetmişiki millet dahî elin-yüzün yumaz değil” demiştir.
Yûnus Emre [rahimehüllah], birçok şiirinde, gönül kırmamaya dikkat edilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Meselâ onun tavsıyelerinden biri de şöyledir:
“Durma kazan, ye, yedir;
Bir gönül ele getir.
Yüz Kâbe’den yeğrektir,
Bir gönül ziyâreti.”
Merhûm Yûnus Emre şunları da söylüyor:
“Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü,
Yaratılmışı severiz,
Yaratandan ötürü.”
O, işin püf noktasını kendisi kavramış ve bizlere de şöyle tavsıyede bulunmuştur:
“Giderdim gönlümden kini,
Kin tutanın yoktur dîni
Ey yârenler! Ben bu sözü,
Uludan işittim ahî”
Onun şu dörtlüğü de, târihte olduğu kadar, günümüz için de çok mühimdir:
“Ben gelmedim da’vî [kavga] için,
Benim işim sevi [sevgi] için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.”
Kalp nazargâh-ı İlâhîdir. Onun için Peygamber Efendimiz, îmândan sonra en kıymetli işin, kalplere sürûr vermek olduğunu beyân buyurmuşlardır. Taberânî’nin “Mu’cem”inde geçen bir ibârede “idhâlü’s-sürûr fî kalbi’l-mü’min” ifâdelerini görüyoruz. Ya’nî “mü’minin kalbine sürûr, sevinç vermek.”
Evliyânın, Allah dostlarının büyüklerinden olan Bâyezîd-i Bistâmî [kuddise sirruh] de, ulaştığı yüksek mertebeye ne ile ulaştığını soranlara, bu cevâbı vermiştir. Ya’nî “insanlaraın kalplerine sürûr vermekle” buyurmuştur. Hattâ kabr-i şerîfinde [türbesinde] bu ibâre yazılıdır.
Günümüzde, hayâtın çeşitli zorlukları ve sıkıntılarıyla karşı karşıya olan insanlara ümîd vermek, kederlerini gidermek, onlara müsbet enerji aşılamak son derece önemlidir.
“Yaradılmışı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” diyen Yûnus Emre, Allahü teâlânın yaratığı olan bütün insanlara, hattâ bütün canlı ve cansızlara şefkat ve merhamet etmek gerektiğini belirtmektedir. Hattâ bu konuda, onlar arasında soy-sop, millet, ırk, renk, mevki-makam ve refah farkı gözetmemek gerektiğini de ifâde etmektedir.
Yûnus Emre için “dervişlik”, herkese faydalı olmak ülküsüdür. Tembelliği, tufeylî ve faydasız olmayı kınamıştır.
Onun, İslâm âlimlerine uyulmasını tavsiye eden başka bir şiiri de şöyledir:
“Bu yol gâyet uzaktır,
Dünyâ ona tuzaktır,
Bu tuzağa uğrayan,
Komaya kılavuzun.”
Yûnus Emre [rahmetullahi aleyh], ilimden, okumaktan maksadın hakkı bilmek olduğunu da şöyle anlatır:
“Okumaktan maksat ne?
Kişi hakkı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin,
Bu nasıl okumaktır?
İlim, ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır?”
Hattâ “Nefsini bilen, Rabbini de bilir” şeklinde çok meşhûr bir söz vardır.
22 Şubat 2013 Cuma günü [gece 21.30 civârında], tedâvî gördüğü Memorial Hastahânesi’nde vefât edip 23 Şubat Cumartesi günü Eyüp Sultân Câmi-i şerîfinde ikindi namazını müteâkıben kılınan cenâze namazından sonra, Kaşgârî Dergâhı’nın yakınında bulunan âile kabristanında, hocası ve merhûm kayınpederi büyük İslâm âlimi Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin (rahmetullahi aleyh) yanına defnedilen merhûm Dr. Enver Ören Ağabey, bu satırların yazılmasına vesîle olmuştur.
Kendilerine ve akribâ-i taallukâtına, Cenâb-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret diler, Cennet’teki derecesinin âlî olmasını ve bizlere şefâatçi olmasını temennî eder, saygıdeğer Hanımefendilerine, muhterem Mahdûmlarına, bütün âile efrâdına, sevenlerine, bütün Türkiye’ye, Türk âlemine ve İslâm âlemine başsağlığı ve sabr-ı cemîl niyâz ederim.