Salı, Ocak 14, 2025
Gazete Makaleleri

Akıllı İle Ahmağın Kısa Bir Mukayesesi

Önce, “akl”ın ne olduğunu bilmek ve anlamak gerekir. Cenâb-ı Hak, aklı, hakkı-bâtıldan, iyiyi-kötüden, faydalıyı-zararlıdan ayırt eden bir meleke olarak yaratmıştır.

Akıl, insan beyni vasıtası ile, his uzuvlarından, şeytân ve nefisten kalbe gelen arzûları inceleyerek, iyilerini, kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken yanılmazsa, bu akla “akl-ı selîm” denir.

Akıl, yalnız başına ma’neviyyâtı, faydalı-zararlı şeyleri anlayamaz. Allahü teâlâ, akıldan faydalanmak için, Peygamberleri, din ışığını yarattı. Peygamberler, dünyâ ve âhırette rahat etme yolunu bildirmeselerdi, akılla bulunamazdı. Bizler tehlikelerden, zararlardan kurtulamazdık. İslâmiyete uymayan veya aklı az olan bir kimse, Peygamberlerden faydalanamaz; zararlardan kurtulamaz.

Şu bir vâkıadır ki, hangi şeyin hak, hangi şeyin bâtıl, hangi şeyin iyi, hangisinin kötü olduğu, ancak, bütün mahlûkâtı yoktan var eden Allah’ın bildirmesiyle bilinir ve anlaşılır. O hâlde, Allahü teâlânın görevlendirdiği Peygamberlerin bildirdikleri şeylere, akla uyup uymadığına bakmadan inanmak gerekir.

Dinimizde aklın ermediği şeyler çoktur. Fakat, akla uymayan hiçbir şey yoktur. Âhıret bilgileri ve Allâhü teâlânın beğenip beğenmediği şeyler ve O’na ibâdet şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsalardı ve akıl ile doğru olarak bilinebilseydi, binlerce Peygamberin gönderilmesine lüzûm kalmazdı. O zaman insanlar, dünya ve âhıret saâdetini kendileri bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ Peygamberleri boş yere ve lüzûmsuz göndermiş olurdu. Hiçbir akıl, âhıret bilgilerini bulamayacağı, çözemeyeceği içindir ki, Allahü teâlâ, kullarına çok acıyıp, onların râhat ve huzur içinde yaşamalarını istediği için, her asırda insanlar arasından seçtiği en üstün, en iyi kimseleri Peygamber yapmış, bunlara kitaplar göndererek huzur ve saâdet yolunu göstermiştir.

Allahü teâlâ, en son ve kıyâmete kadar değiştirmemek üzere ve bütün dünyaya, Peygamber olarak, Muhammed aleyhisselâmı göndermiştir. Her peygamber, akıl ile bulunacak dünya işlerine dokunmayıp, yalnız bunları araştırmak, bulup faydalanmak için çalışmayı emretmiş, Allahü teâlânın beğendiği ve beğenmediği şeyleri açık olarak bildirmiştir.

Aslında, Peygamberlere tâbi olmak, aklın gösterdiği bir lüzûmdur ve aklın istediği ve beğendiği bir yoldur. Peygamberlerin, aklın dışında ve üstünde bulunan sözlerini, akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir iş olur. Gecenin koyu karanlığında bilinmeyen yerlerde, pervâsızca yürümeye ve engin denizde, acemî kaptanın, pusulasız yol almasına benzer ki, her an uçuruma, girdâba düşebilirler. Nitekim, felsefeciler ve her şeyi tecrübeleri, hayâlleri ile izâha kalkışan maddeciler, akılları dışında bulunan sözlerinin çoğunda yanılmış, bir yandan birçok hakikatleri meydana çıkarırken, bir taraftan da, insanların saâdet-i ebediyyeye kavuşmalarına mâni olmuşlardır. Tecrübelerin dışına taşmayan akıl sahipleri, bu acıklı hâli, her zaman görmüş ve bildirmiştir.

Aklı hiç olmayana “deli” denir. Aklı olup da aklını kullanmayana veya kullanamayana “ahmak” denir. Ahmak, aklı az, görüşü kısa, basiretsiz kimsedir.

Hz. İsa (aleyhisselâm), “Körleri iyileştirmek, ölüleri diriltmek bana zor gelmedi. Fakat, ahmak olana, doğru sözü anlatamadım” buyurdu.

Alimler de buyuruyorlar ki:

“Ahmakla arkadaşlıktan sakın. Çünkü, sana iyilik edeyim derken, zararı dokunur.” (Hz. Ömer)

“Dişi ile tırnak uçlarını ısırmak ahmaklıktır.” (Hz. Ali)

“Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arasında bulunan hürmet görür.” (İmâm Ca’fer-i Sâdık)

“Dünyayı ele geçirmek için âhireti vermek ahmaklıktır.” (İmâm-ı Rabbânî)

“Yaratıkların en ahmağı nefistir. Çünkü her isteği kendi aleyhinedir.” (İmâm-ı Rabbânî)

“Kazâ borcu varken, nâfile kılmak ahmaklıktır.” (Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî)

“Ahmaklığın alâmeti, kendi aybını bırakıp, başkasının aybıyla uğraşmaktır.” (Sırrî-yi Sekatî)

“Ahmağa verilecek en güzel cevap, sükuttur.” (İbn-i Hibbân)

“Nefsin arzuları peşinde koşan ahmaktır. Nefis ahmaktır, her istediği kendi zararınadır.” (Muhammed Ma’sûm)

“Hatâsında  ısrâr eden ahmaktır.” (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

Hikmet ehli kimseler de  buyuruyorlar ki:

“Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alâmetidir.”

“Akıllı ile istişâre gâlibiyet, ahmakla istişâre mağlûbiyettir.”

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:

“Akıllı, nefsine uymaz, ibâdetlerini yapar, ahmak olan da nefsine uyar, günâh işler, sonra Allâh affeder diye ümitlenir.” (Tirmizî)

“Ahmak, ahmaklığından fâsıkın (açıktan günah işleyenin) günâhından daha büyük bir derde düşer.” (Hâkim)

“Ahmak olanla ilgini kes.” (Beyhakî)

“Sofradan düşen kırıntıyı yiyen fakirlik görmez, çocukları da ahmak olmaz.” (İbnü’n-Neccâr)

“Mümin sert değildir. Yumuşaklığından dolayı ahmak zannedilir.” (Deylemî)

 “Ahmaklığın en kötüsü ve dalâletin (sapıklığın) en büyüğü, müslümanlığı bırakıp, başka dine meyletmektir.” (Deylemî)

Müslümanlığı bırakmak, yani dinsiz olmak ahmaklığın en kötüsüdür. Kim müslümanlığı bırakırsa mürted olur, hangi dine girerse girsin fark etmez. Bu bakımdan ateist, en ahmak kimsedir. Bir buğday tanesini, bir karıncayı yaratmaktan âciz olanın, kâinâtın tesâdüfen meydâna geldiğini, bir Yaratıcı’nın bulunmadığını sanmasından daha büyük ahmaklık olur mu?