Ramazan Bayramına Dair
Ramazân-ı şerîf ayını takip eden 25 – 27 Kasım ( 1 – 3 Şevvâl-i şerîf ) Salı –Çarşamba – Perşembe günleri Fıtır Bayramı (yani Ramazan Bayramı) idi. Bizler de, o günlerde bayram yaptık. Niçin? Çünkü müslümanlar, her yıl, “Ramazân ayı”nda ve “Arefe günü”nde günâhları afv edildiği için sevinirler, sürûrları avdet eder, tekrâr gelir. Bundan dolayı Arapça’da bayrama “îd” denilmiştir.
Bu bayram, Allahü teâlânın, ümmet-i Muhammed’e ihsân buyurduğu iki dînî bayramdan birincisidir. Malûm olduğu üzere, diğer bayramımız da Kurban bayramıdır.
Bilindiği üzere, bazı mekânlar emsâline göre daha mukaddes, bazı insanlar akrânına nisbetle daha muhterem olduğu gibi, bazı zamanlar da benzerlerine nazaran daha kudsî, mukaddes ve mübârektir. Bu mübârek zamanlardan biri de, Ramazan bayramı gecesi ve günüdür.
Burada hemen şunu ifâde edelim ki, Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için bazı gecelere, günlere ve aylara kıymet vermiş, bu gece, gün ve aylardaki duâ, tevbe, namaz, oruç, sadaka-ı fıtır, kurban gibi muhtelif bedenî ve mâlî ibâdetleri kabul edeceğini, yani bol sevâp vereceğini bildirmiştir. Aslında kulların çok ibâdet yapmaları, duâ, tevbe ve istiğfâr etmeleri için böyle gece, gün ve aylar birer sebep kılınmıştır.
Bilindiği gibi, halk arasında “üç aylar” diye anılan “Recebü’l-ferd”, “Şa’bânü’l-muazzam” ve “Ramazânü’l-mübârek” aylarının İslâm dininde özel bir yeri vardır. İçerisinde “Regâib” ve “Mi’râc” kandillerinin bulunduğu Recep ayı ile “Berât” kandilinin bulunduğu Şa’ban ayı göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçmiş, dört gözle beklenen, ayların sultânı Ramazân ayı da idrâk edilmiş ve 24 Kasım Pazartesi günü ise, o da, nihâyete ermiştir.
“Ramazân” kelimesi “yanmak” demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tevbe eden müslümanların günâhları yanar, yok olur. Bundan dolayı da müslümanlar bayram yaparlar. Nitekim bir hadis-i şerifte buyurulmuştur ki:
“…Bu ay, öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası afv ve mağfiret, sonu da Cehennemden âzâd olmaktır…”
Yine Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kimse, Ramazan ayında oruç tutmağı farz (yani vazife) bilir ve orucun sevâbını Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günâhları afv olur.” Demek ki, Allah’ın emri olduğuna inanılarak ve sevâp bekleyerek tutulan oruç, günâhların affına sebep olmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz, iki dînî bayramımız hakkında da:
“Ramazan bayramı, Kurban bayramı ve teşrîk günleri, biz ehl-i İslâmın bayramıdır; bugünler yeme ve içme günleridir” ve “Ramazan bayramında namaz ve sadaka-i fıtır, Kurban bayramında ise, namaz ve kurban vardır” buyurmuşlardır.
Bayramların cemiyet hayatımızda çok özel bir yeri vardır:
Şöyle ki, çocuklar, gençler, olgunlar ve yaşlılar grup grup câmilere doluşurlar; büyük bir huşû içerisinde namazlarını edâ ederler. Bayram namazından sonra bütün müslümanlar birbirlerinin bayramlarını tebrik ederler.
Daha sonra âile büyükleri, eş-dost, akrabâ ve komşuları ziyâret ederek, büyüklerin ellerini öpüp duâlarını alırlar. Bayramlar sevgi ve saygının artmasına vesile olur.
Yine dini bayramlarımızdaki güzel âdetlerimizden biri de, yetimler, fakirler, garipler ve çocukların sevindirilmesi, yardıma muhtaç kimselere yardım ellerinin uzatılması, ictimâî yardımlaşma ve dayanışmanın tezâhür etmesidir.
Ramazan bayramında fakirlere sadaka-ı fıtır verilmesi, kurban bayramında ise, akrabâya ve komşulara kurbân etinden dağıtılması ne kadar hikmetlidir.
Dînî bayramlar, milletimizin birlik-beraberliğine, dargınların, küskünlerin barışmasına vesile olduğu gibi, ölülerimizin bile sevinmelerine sebep olmaktadır. Çünkü bayramlarda kabirler ziyâret edilmekte, rûhlarına Fâtiha-i şerife, İhlâs-ı şerif, diğer sûre ve duâlar gönderilmektedir. Bütün dünyada dîn ve diyânetlerini, ırz ve nâmuslarını, vatan ve memleketlerini, can ve mallarını müdâfaa ederken şehîd düşen, bayrama yetişemeyen müslümanlar da unutulmamakta, onlar için de Kur’ân-ı kerim okunup ruhlarına gönderilmektedir. Bayram gün ve geceleri, mübârek zamanlardan olduğu için, gâzi, mecrûh olan, dul ve yetim kalan çocuk, genç ve ihtiyar bütün müslümanlara da duâ edilmektedir.
Bu ayı uğurlarken bir defa daha ifâde edelim ki, Ramazan ayında yapılan bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâp, başka aylarda yapılan farz ibâdetlere verilen sevâp gibidir. Bu ayda iyi iş ve ibâdet yapabilenlere, bütün sene boyunca da bu işleri yapmak nasip olur. İçerisinde Kur’ân-ı kerimin vahyedilmeğe başladığı Kadir gecesi Ramazan ayı içindedir ki, o gecenin bin aydan hayırlı olduğu, bizzât Allahü teâlâ tarafından beyân buyurulmuştur. Kur’ân-ı kerim, Resûlullah efendimize o gece gelmeye başlamıştır. Kadir gecesi, Kur’ân-ı kerimde medhedilen en kıymetli gecedir.
İşte bundan dolayı, bizler, onbir ayın sultânı olan Ramazan ayını bir ganimet bilip, bu fırsatı elimizden geldiği kadar iyi değerlendirmeye çalıştık. Güzel vatanımıza, asil milletimize imkânımız nisbetinde hizmet etmeye gayret ettik. Milletimizin birliği, vatanımızın dirliği, İslâm âleminin huzur ve sükûnu ve bütün insanlığın da hidâyeti için duâlar ettik, nice gayretler sarfettik. Bu ayda, mâlî ve bedenî ibâdetlerin birçoğunu yapma hususunda büyük çabalar da harcadık. Ama bütün bunların tadına doyamadık. Hem Ramazan ayı, hem de bayram çabucak gelip geçti.
Cenâb-ı Hak, milletçe, sıhhat ve âfiyet içerisinde, daha nice bayramlara kavuştursun duâsıyla bu yazımızı noktalıyalım.