Peygamberimizin Bize Bıraktığı İki Şey
Geçen haftaki makalemizin sonunda, Ahiret saadetine kavuşabilmek için Allahü tealanın ve son Peygamberinin emirlerine uymak yegane çaredir; bundan başka çare yoktur.demiştik.
Sevgili Peygamberimiz(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Size iki önemli şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe sapıtmazssınız. Bunlar, Allah’ın kitabı ve benim Sünnetimdir. Bu ikisi Havz’a gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır.”
Bu hadis-i şerifin diğer bir rivayetinde ise, şöyle buyurulmuştur:
“Şüphesiz ki, ben size iki (önemli) şey bırakıyorum. Benden sonra onlara tabi olduğunuz müddetçe yolunuzu asla sapıtmazsınız. Onlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bunlardan biri Allah’ın kitabıdır ki, gökten yere sarkıtılmış olan Allah’ın ipidir. Diğeri ise, Itretim, Ehl-i Beytimdir. Bu ikisi Havz-ı Kevser’e gelinceye kadar birbirinden ayrılmayacaklardır. O halde iyi düşününüz, o ikisi hususunda bana nasıl iyi bir halef olacaksınız?”
İslami konularda ilim sahibi her münevverin, kültürlü kimsenin bildiği gibi, bütün metodoloji kitaplarında (Usul-i Tefsir, Usul-i Hadis, Usul-i Fıkıh ve Usul-i Teşri konularında yazılmış kitaplarda), dini ahkamın delillerinin dört olduğu kaydedilir ve bu deliller, “Edille-i Şer’iyye” başlığı altında Kitap, Sünnet, İcma-ı Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha olarak takdim edilir.
Yine hukuk tahsili yapan herkes tarafından bilinir ki, devletlerin hukuk sistemlerinde anayasa, kanunlar, tüzükler, yönetmelikler, tamimler, tebliğler ve talimat olmak üzere birbirini destekleyen ve açıklayan hukuki metinler vardır. Bir mahkemede, hiçbir fert, hakimler heyetine karşı, ben anayasa haricinde hiçbir hukuki metin kabul etmiyorum diyemez; dese de sözü makbul ve muteber addedilmez.
Burada hemen, bu ümmetin en büyük alimlerinden olan, dört hak mezhepten birinin kurucusu bulunan İmam-ı Şafii’nin bir sözünü hatırlayalım:
“Hadis-i şerifler Kur’an-ı kerimin tefsiridir, İslam alimlerinin sözleri de hadis-i şeriflerin açıklamasıdır.”
Eski ilim adamlarımızdan Hatip Bağdadi, el-Kifaye isimli Usul-i hadis’le ilgili kitabının mukaddimesinden hemen sonra gelen 1. Babın başlığını, “Teklifin lüzumu ve amelin vücubu konusunda Allah’ın kitabının hükmüyle Resulullah’ın sünnetinin hükmü arasında eşitlik bulunduğuna dair varid olanlar babı” şeklinde tesbit etmiş ve burada sadece Kur’an-ı kerimle iktifa edilemiyeceğine dair 13 tane hadis-i şerif zikretmiştir.
Hazret-i Peygambere itaat ve ittiba etme yani uyma konusunda, Kur’an-ı kerimde birçok ayet-i kerime vardır. Kur’an-ı kerimdeki sure sıralarına göre bazılarını zikretmek gerekirse, misal olarak şunları kaydedebiliriz:
Allahü teala, mealen buyuruyor ki:
“De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Al-i İmran suresi: 31)
“Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, herhangi bir şeyde ihtilafa düştüğünüzde, onu Allah’a ve Resulüne arz ediniz.” (Nisa suresi: 59)
“Hayır, Rabbine yemin ederim ki, onlar, aralarında çıkan o karışık işlerde, seni hakem kılmadıkça ve hem de verdiğin hükümden dolayı hiçbir sıkıntı duymaksızın teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa suresi: 65)
“Bir kimse, Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş demektir.” (Nisa suresi: 80)
“Peygamberin emrine muhalefet edenler, fitneye ve can yakıcı azaba uğramaktan korksunlar.” (Nur suresi: 63)
“Allah’tan ve kıyamet gününden korkan sizler için, Peygamber ne güzel örnektir.” (Ahzab suresi: 21)
“Ey Kadınlar! Evlerinizde okunan Kur’an’ı ve hikmeti hatırlayınız:” (Ahzab suresi: 34)
“Muhakkak sen, doğru yola, Allah yoluna kılavuzlarsın…” (Şura suresi: 52-53)
“Peygamber nefsin arzusuna uyarak söz söylemez, onun söylediği söz, kendisine vahyedilenden başka birşey değildir”. (Necm suresi: 3-4)
“Peygamber’in size getirdiklerini alınız (tutunuz), yasak ettiği şeylerden sakınınız.” (Haşr suresi: 7)
Hazret-i Peygamber, ilim erbabınca malum olduğu üzere, herhangi bir soru veya olay üzerine hadis irad ettiği gibi, bazan da bir ayeti tefsir veya beyan yahut tahsis yahut da takyid için hadis irad ederdi.
Yüce Allah, Hazret-i Peygambere hitaben: “Ey Resul(üm)! Rabbin tarafından sana indirileni (tamamen) tebliğ et. Eğer tebliği (tam) yapmazsan Allah’ın risaletini (elçilik görevini) yerine getirmiş olmazsın…” (Maide suresi: 67) buyurmak suretiyle kendisine ineni tebliğ etmesini ona emrediyor, ayrıca “…(Ey Resulüm!), Sana da Kur’an’ı indirdik ki kendilerine indirileni insanlara beyan edesin, anlatasın; olur ki iyice düşünürler” (Nahl suresi: 44) ayet-i kerimesiyle de inen ayetleri insanlara beyan etmesini, açıklamasını emrediyordu.
“Sana bu kitabı, ancak hakkında ihtilaf ettikleri şeyleri tebliğ etmen (açıkça anlatman) için ve iman edecek bir kavme hidayet ve rahmet olmak üzere gönderdik” (Nahl suresi: 64) ayetiyle “Muhakkak ki biz sana, insanlar arasında Allah’ın gösterdiği ile hükmetmen için bu kitabı hak olarak indirdik…” (Nisa suresi: 105) ayetinde de, insanların ihtilafa düştükleri hususlarda ve diğer konularda, Hazret-i Peygambere, Kur’an-ı kerimi açıklayarak o konudaki hükmü belirtmesi görevi verilmektedir.
Kur’an kendisine indirilen, Allah ile kulları arasında elçi olarak görevlendirilen Hazret-i Peygamber, ayetleri açıklamayacak olsaydı, Allah’ın ayetlerinden murad-ı ilahinin ne olduğu tam anlaşılamazdı. İnşaallah bu konuda başka makaleler de yazacağız.