İslâmiyette İlme ve İlim Adamlarına Verilen Kıymet
Bilindiği üzere, ilk emri, “Oku” diye başlayan İslâm dîninde ilme büyük ehemmiyet verilmiştir. Şurası bir hakîkattır ki, okuyan ve okumasından istifâde edebilen insanlar, dâimâ tekâmül kaydederler. Okuma aklî ve fikrî gelişmeyi te’mîn eder.
Ama burada şunu tebârüz ettirmek gerekir ki, okumak, ilim öğrenmek sadece mekteplerde olmaz. Herkesçe bilindiği gibi, mekteplerde talebeye sadece birer anahtar verilir. Bu anahtarı alan öğrenciler, içerisinde ilim hazînesi bulunan kapıları açtıkları takdîrde, ilim öğrenebilirler. Aksi hâlde, sâdece etiket elde edilmiş ve diploma hammâllığı yapılmış olur.
“İlim öğrenmek erkek ve kadın her müslümâna farzdır” hadîs-i şerîfine burada dikkatleri çekmek lâzım. Bu hadîste “falan okulu bitirmek, filan diplomayı elde etmek farzdır” denilmiyor, ilim öğrenmekten bahsediliyor. Binâen aleyh ilim sadece mektepte değil, dışarıda da öğrenilebilir. Zâten mektebi bitirdiği hâlde, ilim tahsiline husûsî olarak, şahsî çalışmalarıyla devâm etmiyen insanlar, boş kalmıya mahkûmdurlar.
Kâinâtın Efendisi olan Sevgili Peygamberimiz: “İki gününü birbirine müsâvî tutan aldanmıştır” buyururlar. Biz, ilim yönünden de iki günümüzü birbirine eşit tutmamalıyız ki, zarar ve ziyândan, hüsrân ve helâktan kurtulmuş olabilelim.
İNSANLAR DİĞER VARLIKLARDAN DAHA ÜSTÜNDÜRLER
Herkesçe bilindiği gibi, insanların diğer varlıklardan imtiyâzlı ve üstün olmaları, kuvvetle, vücut iriliğiyle, çok yemekle, yiğitlikle değil, îmân, ilim, ahlâk ve takvâ iledir. Allahü teâlâ, bu konuyla ilgili olarak Beyyine sûresinin 6-8. âyetlerinde buyuruyor ki:
“Kitâp ehlinden ve müşriklerden inkâra sapanlar var ya, onlar elbette, içinde devâmlı kalacakları Cehennem’dedirler. İşte onlar, yaratılanların en kötüleridirler. İmân edip iyi amellerde bulunanlar ise, işte onlar, yaratılanların en iyileridirler. Onların elbetteki Rab’leri yanında mükâfâtı, altlarından ırmaklar akan, içinde devâmlı kalacakları Adn Cennetleri’dir. Allah onlardan râzî, onlar da Allah’tan râzîdırlar. İşte bu (mükâfât ve rızâ mertebesi), Rabbinden korkanlara mahsûstur.”
“Şerefü’l-insâni bil-ilmi vel-edeb, lâ bil-mâli ve’n-neseb: İnsanın şerefi ilim ve edebledir. Mâl ve neseble değildir” kelâm-ı kibârı, konuyu ne güzel özetlemektedir? Yine “İlim rütbesi, rütbelerin en yükseğidir” hadîs-i şerîfi, ilim rütbesinin durumunu ifâdeye kâfî olsa gerektir.
Şüphesiz ki kâmil bir îmân, tâm bir tâat ve ibâdet, Allahü teâlâya ve Resûl-i Ekremine bi-hakkın itâat ve ittibâ, iyiliği emretme ve kötülükten nehyetme, cihâd, i’lâ-yı kelimetullah için yapılacak çalışmalar, İslâmı en iyi şekilde teblîğ, Allah yoluna da’vet ve sâir hizmetler, lâyıkı vechile, ancak ilim, irfân ve hikmetle yapılabilir.
İlim öğrenmek için çalışmak gerekir. Geçmişteki âlimlerimizden her biri, ilme başlayınca, zamanında okunması âdet olan ilimleri okumuştur. Zâten bir hadîs-i şerîfte de: “İlim, ancak teallüm iledir” buyurulmuştur. Bütün İslâm târihi boyunca, ilim öğrenmek için, İslâm âleminin her tarafındaki meşhûr ilim merkezlerine ve şöhretli âlimlerin huzûrlarına gitmek, önemli bir şart olarak görülmüştür. Cenâb-ı Hak, ilmi isteyene, malı ise istediğine vermektedir. Mal ve mülk, herhangi bir kimsenin eline, çalışmadığı hâlde, meselâ mîrâs yoluyla geçebilir, ama ilim böyle değildir.
İSLÂMIN İLK EMRİ, “OKU” DİYE BAŞLAMAKTADIR
İlim mevzûunda, ilmin te’mîn edeceği yüksek dereceler husûsunda, Kur’ân-ı kerîmde müteaddid âyet-i celîleler ve Peygamber Efendimizin birçok hadîs-i şerîfleri vardır. Bunlardan birkaçını zikretmeden evvel belirtelim ki:
Peygamber Efendimiz, 40 yaşında iken, Peygamberliği henüz kendisine bildirilmeden önce, Mekke-i Mükerreme’de Nûr dağındaki Hırâ Mağarası’nda tefekkür ve ibâdetle meşgûl olurken, Cebrâil (aleyhisselâm), Ramazân ayının 17. gecesi gelip, ilk İlâhî emri getirmişti. Bilindiği gibi, bu gelen ilk vahiy, “Alak Sûresi”nin ilk beş âyet-i kerîmesi idi. Meâl-i âlîsi şöyledir:
“(Ey Habibim Muhammed!) Yaratıcı Rabbinin (Allahü teâlânın) adı ile oku. O, insanı alaktan (yani pıhtılaşmış kandan) yarattı. Oku, senin Rabbin, en büyük kerem sâhibidir. O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti (ya’ni öğretir).”
Cihânı aydınlatan İslâm güneşi böyle doğmuş, Kur’ân-ı kerîm, takrîben 23 senede indirilmiş, Peygamber Efendimizin teblîği ve İslâma da’veti, 13 senesi Mekke-i Mükerreme’de, 10 senesi de Medîne-i Münevvere’de olmak üzere 23 sene sürmüştür.
Bilindiği üzere İslâm dîni, Allahü teâlânın, Cebrâîl ismindeki melek vâsıtası ile Sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların, dünyâda ve âhirette râhat ve mes’ûd olmalarını sağlıyan usûl ve kâidelerdir.
İslâm âlimlerinin buyurdukları gibi, bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslâmiyetin içindedir. Eski dînlerin görünür-görünmez bütün iyilikleri, güzellikleri İslâmiyette toplanmıştır. Bütün seâdetler, muvaffakıyetler ondadır. Yanılmayan, şaşırmayan akılların kabûl edeceği esâslardan ve ahlâktan ibârettir.
İslâmiyet, insanların rûhî ve maddî refâhını en mükemmel şekilde te’mîn edecek prensipler getirmiştir. İnsan hak ve vazîfelerini en geniş şekilde düzenlemiştir.
İslâmiyet; ilme, fenne, tekniğe, endüstriye, lâyık olduğu üzere ehemmiyet verir. Zirâat, ticâret ve san’atı da kat’î olarak emreder. İnsanların yardımlaşmalarını, birbirlerine hizmet etmelerini ehemmiyetle istemektedir. Kendi idâresi altında bulunan insanların, evlâdın, âilenin ve milletlerin haklarını ve idârelerini öğretmekte; dirilere, geçmişlere, geleceklere karşı bir takım hak ve mes’ûliyetler yüklemektedir. Seâdet-i dâreyni ya’ni dünyâ ve âhiret seâdetini kendinde toplamıştır.
Bu girişten sonra hemen belirtelim ki:
Kur’ân-ı kerîmde en çok geçen kelime, “Allah” lafz-ı celâlidir. Bu kelime, değişik şekillerde 2.697 defa geçmektedir. Kökü “alime” olan “ilim” kelimesinden müştak, türemiş olan kelimeler de, Kur’ân-ı kerîmde pekçok defa zikredilmiştir. Mu’cemlerden, fihristlerden yaptığımız bir araştırmaya göre, bu kelimelerin sayısı toplam olarak 676(altıyüz yetmişaltı)dır ki, Allah kelimesinden sonra, Kur’ân-ı kerîmde en sık geçen kelimelerden biri olduğunda şüphe yoktur.
İlim sıfatı, Allahü teâlânın yüce sıfatlarındandır. Kullarına da cüz’î olarak vermiştir. Allah’ın ilmi şüphesiz ki küllîdir. O, gaybı (gizliyi) da, açık olanı da bilir.
Şimdi konumuzla ilgili birkaç âyet-i kerîme meâlini misâl olarak sunmak istiyoruz:
“De ki, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak temiz akıl sahipleri (bunları) düşünürler.” (Zümer, 9)
“…Allah, sizden îmân etmiş olanlarla, kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini yükseltir…” (Mücâdele, 11)
“Allah’tan kulları arasında (hakkıyla) ancak âlimler korkar…”(Fâtır, 28)
Peygamber Efendimizin, bu konudaki pekçok hadîs-i şerîfinden de birkaç tanesini zikredelim:
“Beşikten mezâra kadar ilim tahsîl ediniz.”
“İlim taleb etmek (erkek ve kadın) her müslümana bir farîzadır.”
“Sadakanın en fazîletlisi, müslümân kimsenin ilim öğrenmesi, sonra onu müslümân kardeşine öğretmesidir.”
“Ya âlim veya öğrenici yahud dinleyici olarak veyahud da (bunlara) muhabbet besliyerek hâl ve istikbâlini te’mîn et. (Bu dört grubun dışında) beşinci olma, yoksa helâk olursun.”
“Kim bildiği ile amel ederse, Allah ona bilmediklerini de öğretir.”
Bir rivâyette: “Bilmediği ilme onu vâris kılar” buyurulmuştur.
“İstediğiniz kadar okuyun, bildiğinizle amel etmedikçe, Allah size mükâfât vermez.”
Misâl olmak üzere birkaç tanesini zikretmiş bulunduğumuz bu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden başka, ilim mevzûunda, daha bir çok âyet ve hadîs vardır, onlara da yeri ve zamanı geldikçe temâs etmeye çalışacağız.
İSLAMİYETTE İLİM VE AMEL MÜNÂSEBETİ
Her müslümânın ilk vazîfesi, Allahü teâlânın ve Peygamber Efendimizin ta’lîm ettikleri esâsları öğrenmek ve onlara [ya’nî Kur’ân-ı kerîme ve Sünnet-i seniyyeye] uygun olarak “amel-i sâlih”te bulunmaktır. Bu da ancak, bu sâhanın mütehassıslarının ya’nî müctehid imâmların, mezhep imâmlarının dediklerine uymakla olur. Îmân ve İslâm esâslarını bilip tatbîk edecek, ibâdet yapacak kadar ilim öğrenmek her müslümân için zarûrîdir; âkıl ve bâliğ, kadın ve erkek her müslümân üzerine farz-ı ayındır. Nitekim hadîs-i şerîfte: “İlim öğrenmek erkek ve kadın her müslümâna farzdır” buyurulmuştur.
Yüce kitâbımız Kur’ân-ı kerîmde, ilme değer verildiği kadar ilim ile âmil olmaya da değer verilmiştir. Kur’ân-ı kerîmde amelin lüzûmu defalarca beyân buyurulmuştur. Nitekim amel hususunda 135 kadar âyet-i kerîme vardır. Bunlardan 25’inde “amel-i sâlih” adı verilen her türlü iyi işden bahsedilmekte, aynı zamanda iyi ve kötü işlerin nelerden ibâret olduğu beyân edilmektedir.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı kerîminde, kendisine (yani Allah’a) îmândan sonra sâlih ameli zikrederek onun önemini açıkça belirtmiştir. Bu konudaki birçok âyet-i kerîmeden birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz:
“İmân eden iyi amel (ve hareket)lerde bulunan, namazı dosdoğru kılan, bir de zekâtı veren kimselerin Rab’leri indinde mükâfâtları vardır.” (Bakara, 277)
“Kim Allah’a ve âhiret gününe îmân edip de iyi amelde bulunursa, artık onların üzerine hiçbir korku yoktur. Onlar mahzûn da olacak değillerdir. “ (Mâide, 69)
“Kim de erkek olsun kadın olsun, (fakat) mü’min olarak iyi amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesâpsız rızıklara kavuşturulmak üzere, Cennete girerler.” (Mü’min, 40)
“Kim Rabbine kavuşmayı arzû ediyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine yaptığı ibâdette, O’na hiçbir kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf, 10)
“İnanan ve iyi işler yapanlar da halkın en hayırlılarıdırlar.” (Beyyine, 7)
“Asra yemîn olsun ki, insan hüsrân, ziyân içindedir. Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (onlar ziyândan kurtulmuşlardır).” (Asr, 1-3)
Müslümânın ilmiyle amel etmesiyle ilgili birçok hadîs-i şerîf de vardır. Bunlardan birkaç tanesini şöylece sıralamamız mümkündür:
“Ey müslümanlar, ilim öğrenin, ilim öğrenin, öğrendiğiniz zaman onunla (ilimle) amel edin.” (Dârimî, Mukaddime, 24)
“Ey âlimler topluluğu, ilimle amel edin, zira âlim bildikleriyle amel eden ve ilmi ameline uyan kişidir.” (Dârimî, Mukaddime, 34)
“İlimden istediğinizi öğrenin, fakat bildiklerinizle amel etmedikçe ilmin size hiçbir menfaatı olmayacaktır.”
“Dilediğiniz ilmi öğrenin. (Ancak) öğrendiklerinizle amel edinceye kadar Allah sizi mükâfâtlandırmaz.”