İslam Devletinin Temelinin Atılmasının Başlangıcı Olan Hicret Ve Medine’de Kardeşlik
Son Akabe bi’atıyla Medine, Müslümanlara, huzur bulacakları ve sığınacakları bir yer olmuştu. İkinci Akabe bi’atını duyan Mekkeli müşriklerin tutumları, çok şiddetli ve pek tehlikeli bir hal almıştı. Müslümanlar için Mekke’de kalmak tahammül edilemeyecek derecede idi. Peygamber efendimiz(sallallahü aleyhi ve sellem)’e durumlarını arz ederek, hicret için müsaade istediler.
HİCRET İZNİNİN ÇIKMASI
Bir gün, sevgili Peygameberimiz, sevinçli bir halde Eshab-ı kiramın (r.anhüm) yanına gelip: “Sizin hicret edeceğiniz yer bana bildirildi. Orası Yesrib(Medine)’dir. Oraya hicret ediniz” ve: “Orada müslüman kardeşlerinizle birleşiniz. Allahü teala onları size kardeş yaptı. Yesrib’i(Medine’yi) size emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı” buyurdu. Resulullah efendimizin izin ve tavsiyesi üzerine müslümanlar, Medine’ye birbiri ardınca bölük bölük hicret etmeye başladılar.
Bu arada Hazret-i Ebu Bekr de hicret izni istedi. Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz: “Sabr eyle. Ümidim odur ki Allahü teala bana da izin verir. Beraber hicret ederiz” buyurdu. Hazret-i Ebu Bekr, “Anam-babam sana feda olsun! Böyle ihtimal var mıdır?” diye sorunca, Peygamberimiz, “Evet vardır” buyurarak onu sevindirdiler.
MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ KARDEŞLİK
Peygamber efendimiz, Medine-i münevverede daha sıkı bir bağlılığın te’sisi için, hicret eden Muhacirleri ve onları evlerinde barındıran Ensarı birbirlerine kardeş yaptılar. Hazret-i Ali en sona kalınca, unutuldum sanarak, “Ya Resulallah! Beni unuttunuz mu?” diye sordu. O zaman Alemlerin efendisi: “Sen, dünyada ve ahirette benim kardeşimsin” buyurdu. Bu kardeşlik, maddi ve manevi yardımlaşma esasına dayanıyordu. Böylece yurtlarından yuvalarından ve akrabalarından ayrı kalmanın mahzunluğu bir mikdar da olsa giderilmiş olacaktı. Zaten Medineli müslümanlar (r.anhüm), Allahü tealanın dinini yaşayabilmek ve yayabilmek için memleketlerini terk eden Muhacir kardeşlerine kucaklarını açmışlar, evlerine buyur etmişler, onlara her türlü yardımı yapmak için canla başla çalışmışlardır. Bu kardeşlik te’sisi ile birbirlerine daha candan sarıldılar. Resulullah efendimiz, her bir Muhaciri, mizacına uygun bir Ensari ile kardeş yapmıştı. Öyle ki bu kardeşlik, babalarından kalan malı paylaşacak seviyede idi.
Her Medineli, arazisini, bağını, bahçesini, evini, mallarını… nesi varsa, ikiye ayırıyor, böylece yarısını muhacir kardeşine seve seve veriyordu.
Ensâr ve Muhacirin, bu yeni İslam merkezinde el ele, gönül gönüle vererek, İslam dininin kuvvetlenmesi için, her fedakarlığa katlanmak ve sonunda şehadet mertebesine kavuşmak üzere söz verdiler. Bu şekilde Resulullah’ın etrafında toplanıp, İslam dininin esaslarına uyarak, yeni bir nizam ve mes’ud hayat kuruyorlardı. Artık İslamiyet, hicret hadisesi ile, “Devlet” olma yolunda ilk adımını atmıştı. Medine-i münevvere ise İslam dininin beşiği ve merkezi haline geliyordu.
Medine’de Eshab-ı kiramdan başka, hıristiyanlar, yahudiler ve puta tapan müşrikler de vardı. Yahudiler, Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni Nadr olmak üzere üç kabile olup, İslam’a ve bilhassa sevgili Peygamberimize ziyadesiyle düşman idiler.
Mekkeli müşrikler, Medineli müşriklere ve yahudilere, “Eğer bizim adamımızı şehrinizden çıkarmaz veya öldürmezseniz, üzerinize yürür, sizleri öldürür, kadınlarınızı hizmetimize alırız!…” diyerek tehditlerde bulundular.
Bunun üzerine Medineli müşrikler, Abdullah bin Übey isimli münafığın etrafında toplanıp, fırsatını buldukları an, Resulullah efendimize zarar yapmak üzere karar aldılar.
Müslümanlar bu durumu öğrenince, sevgili Peygamberimizi korumak için ellerinden gelen bütün gayreti gösterip, O’nun etrafında kenetlendiler.
MESCİD-İ NEBEVİ’NİN İNŞASI VE İSLAM’IN YAYILMASI
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine’yi teşrif ettiklerinde ilk iş olarak Eshabını yetiştirecek, cemaatla namaz kılacak bir mescidin yapılmasını arzu ediyorlardı. Bu sırada Cebrail aleyhisselam: “Ya Resulallah! Allahü teala sana, kendisi için taştan ve kerpiçten bir beyt (mescid) yapmanı emrediyor” dedi. Habib-i ekrem efendimiz, hemen devesi Kusva’nın Medine’ye geldiklerinde çöktüğü yeri sahiplerinden satın alıp oraya mescid yaptılar.
Mescid-i Nebi inşa edildikten sonra, namaz vakitlerinde, vaktin girdiğini bildirip, müslümanları camiye davet etmek için ezan okundu.
Gün geçtikçe İslamın nuru yayılmaya, Resulullah efendimizin mübarek ismi işitilip kalblerde yer tutmaya başladı. O’nun geleceğini kitaplarda okuyup hasretle bekleyen ilim ehli kimseler, arayış içinde ve heyecanla Medine’ye koşarak imanla şerefleniyorlardı.
Mekkeli müşrikler, Medine’deki müşrikleri, münafıkları, yahudileri ve Medine’nin çevresindeki kabileleri durmadan tahrik ve tehdide devam ediyorlardı. Bir an önce İslamın nurunu söndürmeye çalışıyorlar, sevgili Peygamberimizin mübarek vücudunu ortadan kaldırmanın yollarını arıyorlardı. Ama herkes biliyor ki, Peygamber efendimize bir şey yapamadıkları gibi, İslamiyet de günümüze kadar devam etmiştir ve inşaallah kıyamete kadar da devam edecektir.