Cumartesi, Ekim 5, 2024
Gazete Makaleleri

İnsanın Şerefli Olmasının Sebepleri

Makalemizin hemen başında, gayet net bir şekilde söyleyelim ki, insanın diğer varlıklardan daha mümtaz (seçkin) olması iman, takva, ilim, edep ve ahlak  iledir. “İnsanın şerefi ilim ve edepledir; mal ve neseple değildir” kelam-ı kibarı ( büyüklerin sözü ) ne kadar manidardır. Bundan dolayı, en son ve en mükemmel din olan mukaddes dinimiz islamiyette, –ilim ve alimlerin üstünlüğüyle ilgili, daha önce yazdığımız bir makalemizde de belirttiğimiz gibi-  ilme, alime, kitaba, okumaya çok büyük önem verilmiştir.

Maddi yönden, tarif edilemiyecek derecede gelişmelere sahne olan çağımız, ne hazindir ki, insanoğlunun en bunalımlı, huzursuz, ruh ve mana bakımından iflas ettiği bir çağ olma özelliğini taşımaktadır. Asrımızda, akla, hayale gelmeyen suçlar işlenmekte, insanlar canavarca birbirlerini boğazlamakta, bir kısmı da güya dertlerden kurtulmak için intihar etmektedir. Halbuki intihar hakikatte bir kurtuluş reçetesi değildir. 

Alexis Carrel gibi bazı bilim adamları, “İnsan Denen Meçhul” adıyle kitap yazmak suretiyle insanı bir muamma olarak gösteriyorlarsa da, insanı, -temel kaynaklarımızda zikredilen sıfatlarıyla- tarif etmek mümkündür: İnsan, madde ve mana (yani beden ve ruh) olmak üzere iki unsurdan meydana gelen, “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” kılınan (Bakara:30), a’lâ-yı illiyyîn‘e çıkmaya namzed yapılan (Al-i İmran:139, Mutaffifin:18-19), eşref-i mahlukat olarak (İsra:70), ahsen-i takvim üzere yaratılan (Tin:4), mükerrem (İsra:70) bir varlıktır. Fakat nefsinin esiri olduğu zaman, esfel-i sâfilîn‘e (Tin:5) yuvarlanmaya, hayvanlardan aşağı bir derekeye düşmeye mahkum (A’raf:179, Furkan:44) bir yaratıktır. Ne melekler gibi sırf nurani bir varlık, ne de hayvanlar gibi sadece bir maddi varlıktır. İnsan, meleklerden üstün seviyeye çıkabilen, kendisine, muhtaç olduğu bütün ni’metler ihsan edilen (Lokman:20, Nahil:18), ahirette bunlardan hesaba çekilecek olan (Tekasür:8), belli bir yaratılış gayesiyle bu dünyaya gönderilen, yani Allahü tealayı tanımak ve ibadet etmekle mükellef  (Zariyat:56)  bir kuldur.

Bu açıklamalara bağlı olarak denilebilir ki:

İnsanların içine düştükleri buhranların, bunalımların en önemli sebebi, insanın ruh ve madde dengesini kuramaması, ulvi yaratılış gayesini unutması, fıtrat-ı selimesine uygun hareket edememesidir. Yani akl-ı selimin icaplarına göre hareket etmeyip, nefsinin, süfli duygularının esiri olması, kemale götüren yollardan ayrılmasıdır.

Bugün milli ve manevi değerlerden mahrum, mazisine, tarihine, kültürel değerlerine yabancı olan gençler arasında içki, kumar ve uyuşturucu alışkanlığı bir salgın ve moda haline gelmiştir. Bu illetler, milletimizin yükselmesini ve memleketimizin ilerlemesini istemeyen düşman güçlerin yaymaya çalıştıkları anarşi ve terörden daha tehlikeli bir hastalıktır. Bu hastalıklar, yetkililerin ifadeleriyle, gençleri ahlaksızlık, iffetsizlik, fuhşun bütün nevileri, terör, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi kötülüklere de itmektedir.

Bir babanın veya annenin evladına olan  şefkat ve merhametinden daha çok kullarına merhamet eden Yüce Rabbimiz, insanları çirkinliklerden, bozukluklardan, kötülüklerden, sapıklıklardan, zulmetten, küfürden, dalaletten, karanlıklardan, ahlaksızlıklardan kurtarmak için, onlara “din” göndermiştir. Umumi bir tarif yapmak gerekirse “İslam dini”, Allahü tealanın, Cebrail ismindeki melek vasıtası ile Sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselam’a gönderdiği, insanların, dünyada ve ahirette  rahat ve mes’ud   olmalarını sağlıyan usul ve kaidelerdir. İslam alimlerinin buyurdukları  gibi, bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslamiyetin içindedir. Eski semavi dinlerin görünür-görünmez bütün iyilikleri, bütün güzellikleri İslamiyetin içinde toplanmıştır. Bütün seadetler, muvaffakıyetler ondadır.Yanılmayan, şaşırmayan akılların kabul edeceği esaslardan ve ahlaktan ibarettir.

            İslamiyet, insanların hem ruhi, hem de maddi refahını en mükemmel şekilde te’min edecek prensipler getirmiştir. İnsan  hak ve vazifelerini en geniş şekilde düzenlemiştir. İnsanların yardımlaşmalarını, birbirlerine hizmet etmelerini ehemmiyetle istemekdedir. Kendi idaresi altında bulunan insanların, evladın, ailenin ve milletlerin haklarını ve idarelerini öğretmekte; dirilere, geçmişlere, geleceklere karşı bir takım hak ve mes’uliyetler yüklemektedir. Seadet-i dareyn ya’ni dünya ve ahıret seadeti  İslamiyette  toplanmıştır.

            Netice olarak söylemek gerekirse, İslam dini, ahlakı ve medeniyeti doğru bir şekilde öğrenilir ve öğretilirse, ona uygun yaşanırsa, bütün fertler, aileler, cemiyetler, hatta tüm insanlık rahat eder, huzur ve sükun içerisinde, emniyet ve asayiş üzere yaşarlar.