Hz. Ömer’in Görüşleri İsabetli İdi
Hz. Ali, Hz. Ömer’i çok severdi. Ona kızı Ümmü Gülsüm’ü verdi. Hz. Ömer hakkındaki hadis-i şeriflerin çoğunu Hz. Ali bildirmiştir. Hz. Ömer de onu çok severdi. Birbirinin dostu idi. İşte âyet meali:
(İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshabı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72]
Eshab-ı kiramın birbirine karşı çok merhametli olduğunu bildiren bir âyet meali de şudur:
(Muhammed aleyhisselam, Allahın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin; fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]
Hz. Ömer’in görüşleri [ictihadları] çok isabetli idi. Makâm-ı İbrahim için, kadınların örtünmesi için ve Bedir gazasında alınan esirler için, içkinin haram edilmesi için Allahü teâlâ, Hz. Ömer’in sözüne uygun âyet göndermiştir. Hz. Ömer buyurdu ki: Vallahi Rabbim, bana şu üç şeyde de muvafakat etti;
1- Ya Resulallah, ne olaydı makam-ı İbrahimi namaz kılınacak yer yapsaydınız dedim. Hemen Bekara suresinin, (Makam-ı İbrahimi namazgah edinin) mealindeki 125. âyeti indi.
2- Dedim ki, ya Resulallah! Sizin yanınıza fâsıklar da geliyor. Ne olurdu ki müminlerin anneleri tesettüre girseydi. Hemen Allahü teâlâ hicab âyetini gönderdi.
3- Resulullahın bazı hanımları birbirleri ile niza etmişler. Bu olayı işitince gidip, [Resulullahın hanımı ve kendi kızı olan] Hafsa’ya dedim ki: “Resulullahı üzerseniz, Allahü teâlâ, ona sizden daha iyi hatunlar verir” Hemen Allahü teâlâ; Tahrim suresinin (Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha iyi hanımlar verebilir) mealindeki 5. âyetini gönderdi. (Mealim-üt-tenzil)
Bedir’de alınan esirlere yapılacak muamele hakkında, Sahabe-i kiramın reyleri [ictihadları] farklı olmuştu. Ömer-ül Faruk ve Sad ibni Muaz esirleri öldürelim dedi. Diğer sahabiler ise, para karşılığı bırakalım demişlerdi. Server-i alem de, serbest bırakalım reyini kabul buyurup salıverdiler. Sonra, şu ayet gelerek birinci reyin doğru olduğu bildirildi:
(Savaşta alınan esirleri mal karşılığı olarak salıvermek, hiçbir Peygambere yakışmaz. Yeryüzünde onların çoğunu öldürmek, zayıflamalarına sebep olur. Siz dünya malını istiyorsunuz. Allahü teâlâ ise, sevap kazanmanızı, Cennete ve nimetlere kavuşmanızı istiyor. Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.) [Enfal 67,68]
Bu âyetler indikten sonra Resulullah buyurdu ki:
(Eğer azap geri çevrilmeseydi, Ömer ile Sad bin Muaz’dan başka kimse kurtulmazdı.) [Beydavi, Mealim-üt-tenzil]
Daima görüşü [ictihadı] isabet ederdi. Bir gün, Müslümanlar arasında bulunan bir kişi ile bir Yahudi, bir hususta anlaşamadı. Yahudi davayı halletmek için, Resulullahın meclisi şeriflerine gelmek istedi. O kişi de Yahudilerin reisine gitmek istedi. Sonunda, Resulullahın katına geldiler. Yahudi o davada haklıydı, onun lehine hüküm verildi. Çıkınca, o kişi bu hükme razı olmayıp, (bir de Ömer’e gidelim) dedi. Hz. Ömer Yahudilere düşman olduğu için davayı kendisinin kazanacağını sanıyordu. Hz. Ömer’in huzuruna davayı halletmesi için geldiler. Yahudi, davayı anlattı. Hz. Ömer, onun münafık olduğunu anlayıp, (Olay böyle mi?) diye sordu. O kişi, evet, öyledir. Ama ben o hükme razı olmadım, sen hüküm veresin, dedi. Hz. Ömer; (Siz az bekleyin) buyurdu. Hemen içeriden kılıcını getirip münafığın boynunu vurdu, (Resulullahın hükmüne razı olmayanın hükmü budur) buyurdu. Bunun üzerine, Resulullah efendimiz, (Hak ile batılı ayırt edici Ömer’dir) buyurup, hak ile batılı ayıran anlamında “Faruk” lakâbını verdi ve Ömer-ül-Faruk denildi. ([M. Ç. Güzin)
Yine buyurdu ki: (Allahü teâlâ, hakkı Ömer’in diline ve kalbine yerleştirmiştir, yani Ömer hiç yanılmaz.) [Tirmizi, Ebu Davud, İ. Ahmed, Hakim, Taberani, İbni Neccar, İ. Münavi] (Devamı var)