Salı, Ocak 14, 2025
Gazete Makaleleri

Büyük Mutasavvıf Yûnus Emre’nin Bazı Nasîhatleri

Hayâtı hakkında fazlaca mâlumât bulunmayan, fakat çeşitli karînelerden Bolu’lu olduğu, 1240 yıllarında doğduğu, 80 sene civârında yaşadığı anlaşılan Yunus Emre, Eskişehir-Sarıköy(bugünkü ismi Yûnus Emre)’de vefât etmiş, buraya defnedilmiş, 13. yüzyılda yaşamış olan bir tasavvuf şâiridir. Onun kabri, Karaman gibi başka şehirlerde de bulunmaktadır. Bazı büyüklerin birden fazla yerde kabrinin olması, aslında onlara milletimizin nasıl sahip çıktığının bir delîlidir.

Azîz milletimiz, Yûnus Emre’yi, Allah katında ermiş bir kul (velî) olarak kabul etmektedir. Yûnus Emre hazretleri; hem bir Hak âşığı, hem de Peygamber Efendimizle Ehl-i Beyt’inin, soyundan gelenlerin,  bütün yakınlarının, Dört Halife başta olmak üzere bütün Sahâbe-i kirâmın, onların yolunda olan bütün İslâm âlimlerinin ve evliyâ-yı kirâmın cândan âşığıdır.

Bâzıları, Yûnus Emre’nin ümmî olduğunu, tahsil görmediğini iddiâ etmekte ise de, şiirlerinden İslâm târihi, Arapça, Farsça ve İslâmî ilimleri iyi bildiği anlaşılmaktadır.

Meşhûr mutasavvıflardan Niyâzî-yi Mısrî, Yûnus Emre’nin şahsiyeti üzerinde sekiz ay düşünüp çalıştıktan, hattâ rüyâsında görerek, onunla konuştuktan sonra ancak onun şiirlerini tefsir edebildiğini söylemiştir.

Kaynaklarda belirtildiğine göre, Taptuk Emre’nin talebesi olan, otuz (30) seneden fazla onun hizmetinde bulunan ve ondan feyz alan Yûnus Emre, Hacı Bektaş-ı Velî hazretleri zamânında yaşamış, onunla sohbet etmiştir. Hattâ bâzı kaynaklar, Taptuk Emre’nin kızını, Yûnus Emre’ye verdiğini, böylece hem talebesi, hem de dâmâdı olduğunu kaydederler.

O, hiçbir bâtıl cereyana kapılmadığı gibi, âdetâ onlar karşısında dîn sevgisini, ahlâkî nizâmı ve gerçek tasavvufu koruyan bir kültür ve sanat seddi olmuştur.

Şiirlerinde, Ehl-i Sünnet inancına uygun bir Peygamber îmânı, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sevgisi vardır. Genel olarak şiirlerinde Kitap, Peygamber ve Kâbe gibi unsurlar büyük bir yer tutar.

Peygamber Efendimizle ilgili olarak söylediği,

“Araya araya bulsam izini,

  İzinin tozuna sürsem yüzümü,

  Hak nasip etse görsem yüzünü,

  Yâ Muhammed! Canım arzular seni”

gibi samîmî deyişlerinin yanında; “Adı güzel, kendi güzel Muhammed” gibi vecîz anlatımları da vardır. “Güzel Kâbetullah” şiiri de, kıblegâhımız için söylenmiş nefîs bir şiirdir.

Yûnus’un şiirlerinde, İslâmî bir duyuş ve düşünüş sistemi olan tasavvuf ilmi hâkimdir. Fakat geri kalan her şey, dil, vezin, nazım şekli hemen hemen tamâmıyla millîdir.

Yûnus Emre, şiirlerinde İslâmı ve tasavvuf ilmini çok işlemiş, bu yüzden bütün çağlara ve milletlere hitap eden bir lisân hâline gelmiştir.

1408 yılında Osmanlı Türklerine esîr düşen ve Anadolu’da 20 yıl kadar kalmış olan Transilvanyalı Mülbacher isimli Avusturyalı bir yabancı, Yûnus Emre’ye âit şiirleri, ilâhîleri duymuş, okumuş ve öğrenmiştir. Memleketine döndüğünde, Yûnus Emre’nin şahsiyetinde İslâmı anlatmış, onunla ilgili kitaplar yayınlamış ve yazılar yazmıştır. Bundan sonra da Batı ülkelerinde Yûnus ismi çok yaygınlaşmıştır.

Yûnus Emre’nin hiçbir yapmacığa sapmadan, bir sanat kaygısına düşmeden söylediği sâde, külfetsiz, fakat güzel şiirlerine bütün tasavvuf edebiyatında benzer şiirler bulmak kolay değildir.

Onun, çok incelikler sezilen şiirleri okundukça, insana tekrar-tekrar okuma hevesi verir. Çünkü tatlı bir söyleyiş, ferahlık verici bir anlam ve kolay anlaşılır nasihatları vardır.

Temas ettiği konular, hemen hemen her insanı ilgilendirir. Yûnus Emre’nin şiirlerinin çoğu atasözü hâlini almıştır. Meselâ dünyânın fâniliği hakkında, milletin ağzında çok yaygın olan mısraları şöyledir:

“Mal sâhibi, mülk sâhibi,

Hani bunun ilk sâhibi?

Mal da yalan, mülk de yalan,

Var biraz da sen oyalan.”

Birçok şiirinde, gönül kırmamaya dikkat edilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Meselâ biri şöyledir:

“Durma kazan, ye, yedir;

Bir gönül ele getir.

Yüz Kâbe’den yeğrektir,

Bir gönül ziyâreti.”

“Yaradılmışı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” diyen Yûnus Emre, Allahü teâlânın yaratığı olan bütün insanlara, hattâ bütün canlı ve cansızlara şefkat ve merhamet etmek gerektiğini belirtmektedir. Hattâ bu konuda, onlar arasında soy-sop, millet, ırk, renk, mevki-makam ve refah farkı gözetmemek gerektiğini de ifâde etmektedir.

Yûnus Emre için “dervişlik”, herkese faydalı olmak ülküsüdür. Tembelliği, tufeylî ve faydasız olmayı kınamıştır.

İslâm âlimlerine uyulmasını tavsiye eden başka bir şiiri de şöyledir:

“Bu yol gâyet uzaktır,

Dünyâ ona tuzaktır,

Bu tuzağa uğrayan,

Komaya kılavuzun.”

İlimden, okumaktan maksadın hakkı bilmek olduğunu da şöyle anlatır:

“Okumaktan maksat ne?

Kişi hakkı bilmektir.

Çün okudun bilmezsin,

Bu nasıl okumaktır?

İlim, ilim bilmektir,

İlim kendin bilmektir,

Sen kendini bilmezsen,

Bu nice okumaktır?”

Onun başka şiirleri üzerinde de durmak isterdik, ama makalemizin hacmi ancak bu kadarına müsâit oldu. Allahü teâlâ, ona ve bütün büyüklerimize rahmet eylesin.