Çarşamba, Ocak 15, 2025
Gazete Makaleleri

Akaid İlminin Önemi

“Akide” (çoğulu akaid): İnanılacak şeyler, iman bilgileri demektir.  Akaid, ibadeti değil, itikadı esas alan İslami kaidelerdir.

Allahü tealanın bildirdiği her din iki kısımdan meydana gelmiştir: 1) İtikadi (inançla ilgili) esaslar, 2) Ameli esaslar (emir ve yasaklar).

İtikadi esaslardan bahseden ilme “akaid ilmi”,  ameli esaslardan bahseden ilme de “fıkıh ilmi”  denir. Daha önce yazdığımız 2 makalemizde, Fıkıh ilminin müslümanlar için lüzumu ve Fıkıh ilminin kolları üzerinde durmuştuk.

Kelime-i şehadet ve Kelime-i tevhid ile bunlara bağlı olan  ve “Amentü” denilen imanın altı şartı, imanla ilgili bilgilerdir. Allahü tealanın zatı ve sıfatları, melekler, peygamberler, mukaddes kitaplar, ahiret, kabir, haşir ve neşir, Cennet ve Cehennem… hepsi bu ilmin konusudur.

Bu vesile ile birazcık kelime-i şehadetten bahsedelim:

İslâmın beş şartından birincisi ve esâsı olan “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” ibâresinin tamâmına kelime-i şehadet ( Şehâdet kelimesi) denir.  

Şehâdet kelimesinin mânâsı şöyledir:

“Ben şehâdet ederim ki, yani görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Allahü teâlâdan başka hiçbir ilah yoktur. Yine görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Allahü teâlânın hem kulu, hem peygamberidir.” 

Bu mânâya göre:

“Allahü teâlâdan başka sonsuz, varlığı lâzım olan, ibâdet ve itâat olunmaya hakkı olan hiçbir ilah ve hiçbir kimse yoktur. İlâhî vahy ile göndermiş olduğu Muhammed (s.a.s) de Allahü teâlânın hem kulu, hem de peygamberidir. O’nun gönderilmesi ile O’ndan önceki Peygamberlerin dinleri tamam olmuş, hükümleri kalkmıştır. Ebedî saâdete kavuşmak için ancak O’na uymak lâzımdır. O’nun dinle ilgili her sözü, Allahü teâlâ tarafından kendisine bildirilmiştir; hepsi doğrudur; yanlışlık ihtimâli yoktur.”

Müslüman olmanın ilk şartı îmân etmektir. Îmân etmek için, kelime-i şehâdeti tam olarak söylemek (yani Muhammed aleyhisselamın peygamberliğini bildiren ikinci kısmı da kabul etmek), bunun mânâsını bilmek ve inanmak lâzımdır.           

Şimdi bir nebze de kelime-i tevhid’den bahsedelim:

“Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah” ibâresine kelime-i tevhid ( Tevhid kelimesi) denir. Bu ifade, İslâm dîninde tevhid inancını bildiren söz olup, tevhid inancı da, Allahü teâlânın var ve bir olduğuna ve Muhammed aleyhisselâmın O’nun peygamberi olduğuna inanmaktır. Müslüman bir kimsenin, ilk önce “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” sözünün mânâsını bilmesi ve inanması farzdır.

Kelime-i tevhîdin mânâsı şöyledir:

“Allah’tan başka (ibâdete hakkı olan) hiçbir ilâh yoktur. Hazret-i Muhammed, Allah’ın peygamberidir.” 

Bunun geniş manası ise şu şekildedir:

Allahü teâlâ tektir; eşi, ortağı yoktur. Azamet, büyüklük sâhibi olmak O’na mahsustur. İnsanlar yoktu; sonradan yaratıldı. İnsanların bir yaratanı vardır. Her varlığı O yaratmıştır. Bu yaratan birdir; ortağı, benzeri yoktur; bir ikincisi yoktur. O, hep vardı; varlığının başlangıcı yoktur. Hep vardır; varlığının sonu olmaz. Yok olmaz; O’nun hep var olması lâzımdır. O, yok olamaz. Varlığı kendindendir, hiçbir sebebe ihtiyacı yoktur. O’na muhtâc olmayan hiçbir şey yoktur. Her şeyi var eden, her varı her an varlıkta durduran O’dur. O, madde değildir; cisim değildir. Bir yerde değildir. Hiçbir maddede bulunmaz. Şekli yoktur. Ölçülmez. Nasıldır? diye sorulmaz. O’ndan bahsedilince, akla hayâle gelen her şey, O değildir. O, bunlara benzemez. Bunlar, hep O’nun mahlûklarıdır. O, mahlûkları gibi değildir. Akla, vehme, hayâle gelen her şeyi, O yaratmaktadır. Yukarıda, aşağıda, yanda değildir. Yeri yoktur. O, ezelde, sonsuz öncelerde nasıl ise, şimdi de hep öyledir. O’nda değişiklik olmaz. O’nun zati ve sübuti sıfatları vardır. Bu sıfatlarında da, hiç değişiklik olmaz Bunlardan, Allahü tealâ hakkında müslümanların imanları nasıl olmalıdır konusunda daha önce yazdığımız bir makalede bahsetmiştik.

Allahü teâlâ, kullarına, peygamberler gönderdi. Bu büyük insanlar vâsıtasıyla kullarına, saâdete ve felâkete sebeb olan işleri bildirdi. Peygamberlerin en yükseği, son peygamberi olan Muhammed aleyhisselâmdır. Yeryüzündeki dinli-dinsiz herkese, her yere, her millete peygamber olarak gönderilmiştir. Bütün insanların, meleklerin ve cinnilerin peygamberidir. Dünyânın her yerinde de, herkesin, O yüce peygambere tâbi’ olması, uyması lâzımdır. İslâm dîninin hükmü, kıyâmete kadar bâkidir.

Kelime-i tevhîdin mânâsı Kur’ân-ı kerîmde bildirilmekte, Resûlullah efendimiz de bu bildirilenleri açıklamaktadır. Eshâb-ı kirâmın hepsi, bu açıklamaları öğrenip kendilerinden sonra gelenlere bildirdiler. Eshâb-ı kirâmın bildirdiklerini hiç değiştirmeden, olduğu gibi kitaplara geçirerek bugüne kadar ulaştıran yüksek din âlimlerine “Ehl-i Sünnet  alimleri” denir.

Ehl-i sünnet ve cemaat mezhebini bildiren itikad imamları ikidir. Bunlar; İmam Ebü’l-Hasen Eş’ari ile İmam Ebu Mansur Matüridi’dir. Bu iki büyük alim, Selef-i  salihinin (daha önce gelen büyük İslam alimlerinin, yani Sahabe-i Güzin, Tabiin-i kiram ve sonraki alimlerin) bildirdikleri iman bilgilerini açıklamışlar, kısımlara bölmüşler, insanların anlayabileceği şekilde açıklayıp yazmışlardır.

Akaid ilminde söz sahibi olan alimlerin naklettikleri inanç esaslarına “itikadda mezheb” denir. İtikadda doğru yolu gösteren mezheb tektir. Buna da “Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebi” denir. Diğerleri bozuk fırkalar olup, bunlara  “bid’at ehli” veya  “fırak-ı dalle” yani sapık fırkalar adı verilmektedir. Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Ümmetim (itikadda) yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır; birisi kurtulup Cennet’e gidecek, diğerleri Cehenneme gideceklerdir. Kurtulan fırka, benim ve Eshabımın yolunda olan fırkadır.”