Pazar, Nisan 20, 2025
Makaleler

Seyyid Tâhâ-i Hakkârî’nin Yüksek İlmî Şahsiyeti

Dünkü makâlemizde, kısaca, büyük âlim ve velî Seyyid Tâhâ hazretlerinden bahsettik. Bugün, konumuza birkaç kelime daha ilâve etmek istiyoruz.

Malûm olduğu üzere, her meşhûr kimsenin, meselâ dirâyetli bir devlet adamının, fazîletli bir ilim adamının, muvaffak olmuş bir ticâret veya iş adamının, şöhretli bir san’atkârın ve herhangi bir spor dalındaki rekortmenin, bulunduğu mevkı ve makâma gelmeden önceki hayâtı, yetişme tarzı, elde ettiği şöhrete nasıl ulaştığı dâimâ merâk edilir.

Evvelâ Seyyid Tâhâ-i Hakkârî, asîl ve temiz bir âileye mensûp olup yüksek bir “ilim ocağı”nda dünyâya gelmiştir: O, tâ çocukluğundan beri, büyüklük ve olgunluk hallerine sâhip, zekâ, isti’dâd, vakâr ve heybeti ile herkesin dikkatini çeken bir şahsiyetti. Onu gören her kimse, ileride onun büyük bir zât olacağını söylerdi.

O, “Ümmî” olmasına rağmen, “Oku” emr-i İlâhîsinin muhâtabı olan ve “Beni Rabbim te’dîb etti ve edebimi de ne güzel verdi” buyuran Sevgili Peygamberimizin;

“İlim şehrinin kapısı” diye anılan Hazret-i Alî Efendimizin;

“Ehl-i Beyt”in ve “Oniki İmâm”ın ikincisi Hazret-i Hasan’ın;

“Gavsü’s-sekaleyn” ve “Gavs-ı A’zam” sıfatlarıyla anılan Abdülkâdir-i Geylânî’nin torunlarından Seyyid Molla Ahmed bin Sâlih Geylânî’nin oğludur.

Büyük bir âlimin oğlu olma mazhariyetine ermiştir. Tabîî ki bu durum, ilim yolunda atılacak adımlarda çok önemli bir merhaledir.

O aynı zamanda, hâtırlı bir âilenin de damadıdır; Seyyid Tâhâ hazretlerinin kayınpederi, Nehrî kâdîsı idi.

Amcası Seyyid Abdullah-ı Şemdînî de, onun ilim ve feyz kaynaklarından biri olmuştur. Amcası, Anadolu’da yetişen evliyânın büyüklerinden, kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîler silsilesinin otuzuncusu’dur. Hakkârî vilâyetinin Şemdînân (veya Şemzînân, şimdiki adıyla Şemdinli) kasabasından olan, doğum târihi bilinmeyen, ama 1228 (m. 1813) senesinde vefât eden, Şemdînân’ın Nehri kasabasında medfûn bulunan amcası Seyyid Abdullah-ı Şemdînî, Şafiî mezhebi âlimlerinden ve Hazret-i Osmân’ın güzel ahlâkını hâtırlatan yüksek bir velî idi.

Seyyid Tâhâ-i Hakkârî, küçük yaşta Kur’ân-ı kerîmi okuma, hatmetme ve ezberleme ni’metine erişmiştir. Süleymâniye, Kerkûk, Revandız, Erbîl ve Bağdâd gibi ilim merkezlerinde ve daha başka birçok medresede şöhretli âlimlerden tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimleri öğrenme imkânını elde etmiştir.

Yine zamanının en büyük âlimlerinden, “dîn” bilgileri yanında, “fen” ve “edebiyat” dallarında da ilim tahsîl etme şansını yakalamıştır.

Böylece, ilme çok büyük değer ve önem veren Osmanlı Devleti zamânında, Anadolu’da yetişen ulemâ ve evliyâdan olma ihsânına kavuşmuştur. Bilindiği gibi, onun hayâtı, Sultan Abdülmecîd Hân zamanına rastlamaktadır.

Her zamanda bulanamıyacak olan, “Zül-cenâheyn”, “dört büyük mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir”, “beş tarîkatte mürşid-i kâmil ve mükemmil” olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî zamanında yaşama, ondan ilim, irfân, feyz alma ve onun “Halîfe”si olma,  böylece “Silsile-i Aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisi olma şerefine nâil olmuştur.

Büyük âlim ve velî olan amcası Seyyid Abdullah-i Şemdînî [v. 1228 (m. 1813), kabri Şemdinli-Nehri’de] yeğeni (kardeşi Seyyid Ahmed Geylânî’nin oğlu) Seyyid Tâhâ-i Hakkârî’yi, Bağdâd’a Mevlânâ Hâlid’in sohbetlerine götürerek, onun, bu yolda yetişmesine vesîle olmuştur.

Mevlânâ Hâlid, Bağdâd’da Seyyid Tâhâ’yı görür görmez, hemen Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i şerîfine gidip istihâre etmesini emr eylemiştir. Seyyid Tâhâ da istihâre yapmıştır. Ceddi Abdülkâdir-i Geylânî, ona: “Benim yolum büyük ise de, şimdi ehli kalmadı. Mevlânâ Hâlid, zamânının âlimi, evliyânın en büyüğüdür. Hemen ona git, teslîm ol, onun emrine gir” buyurmuştur.

Önce Berdesûr’da, sonra da Şemdinân’da, Nehri kasabasında ders vermeye başlamıştır. Kırk iki sene insanlara doğru yolu göstermiştir. Nehri’deki babadan kalma küçük evine yerleşip, aklî ve naklî ilimleri öğretmeye ve İslâmın güzel ahlâkını yaymağa çalışmıştır.

Nehri kasabasında ilk defa feyz ve irşâd kaynağı olan Seyyid Abdullah-ı Şemdînî hazretleridir. Bu temeli o kurmuş, medrese, tekke ve zâviyeler yaptırarak, Türkiye, Irâk ve İrân’ın uzak yerlerine kadar âlimlerin feyz ve nûrlarını yaymıştır.

Seyyid Tâhâ, çok kıymetli âlimler yetiştirdi. Onun yetiştirdiği âlimlerin ve velîlerin en üstünleriarasında, başta kendi oğlu Seyyid Ubeydullah-i Hakkârî, kendi kardeşi Seyyid Sâlih, Seyyid Fehîm-i Arvâsî ve Seyyid Sıbğatullah-i Arvâsî [Hızânî] [kaddesallahü esrârehümü’l-aliyye] gelir. Bunlara çeşitli dersler okutmuş, onların büyük birer âlim ve velî olarak yetişmelerine sebep olmuştur. Seyyid Fehîm Efendiyi Arvas’ta vazîfelendirmiştir.

Hastalığının on ikinci, Cumartesi günü talebeleri ve yakınlarıyla helâllaştı, vedâlaştı, vasiyetini bildirdi. Kardeşi Seyyid Sâlih’i çağırttı. Onun için;

“Birâderim Sâlih, kâmil, olgun bir velîdir. Herkesin başı onun eteği altındadır” buyurdu. Yerine kardeşi Seyyid Sâlih’i halîfe bıraktı. 1269 (m. 1853) senesinde Nehrî’de vefât eyledi. Kendisini seven âşıklar, uzak yerlerden gelerek, mübârek kabrinden fışkıran nûrlardan, feyizlerden istifâde etmekte, bereketlenmektedirler. [Cenâb-ı Hak, bizleri de onun şefâatlerine nâil eylesin.]