Şevvâl Ayında Tutulacak Oruçlar Hakkında
İlk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem’den i’tibâren bütün Peygamberlere (aleyhimüsselâm) ve ümmetlerine oruç farz idi.
Sevgili Peygamberimizin, “ayların sultânı” diye anılan “Ramazân-ı şerîf”le ve onda oruç tutmakla alâkalı pek çok hadîs-i şerîfi vardır. Bunlardan birkaçında buyurdular ki:
“Bir kimse, Ramazân ayında oruç tutmayı farz (vazîfe) bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günâhları affolur.” [Sahîh-i Buhârî]
“Ramazân ayı mübârek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazân orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytânlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrûm kalan, her hayırdan mahrûm kalmış sayılır.” [Nesâî]
“Ramazân bereket ayıdır. Allah bu ayda, günâhları bağışlar, duâları kabûl eder. Bu ayın hakkını gözetin. Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrûm kalır.” [Taberânî]
“Ramazân ayı gelince, ‘Hayır ehli, hayra koş; şer ehli, kötülüklerden el çek’ denir.” [Nesâî]
“Ramazân gelince, Allahü teâlâ meleklere, mü’minlere istiğfâr etmelerini emreder.” [Deylemî]
“Farz namâz, sonraki namâza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazân ayı da, sonraki Ramazâna kadar olan günâhlara keffâret olur.” [Taberânî]
Peygamber Efendimizin yine ifâde buyurdukları vechile:
“Ramazân ayında yapılan bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâp, başka aylarda yapılan farz ibâdetlere verilen sevâp gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftâr verenin günâhları affolur. Cehennemden âzâd olur. O oruçlunun sevâbı kadar, ayrıca buna da sevâp verilir. O oruçlunun sevâbı da hiç azalmaz.”
Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
“Âhiret yolcusunun, ibâdetle ihyâ edilmesi kuvvetle müstehab olan mübârek geceleri [günleri ve ayları] boşa geçirmesi uygun değildir. Çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan geceler[günler ve aylar]dır. Kazançlı mevsimleri ihmâl eden bir tâcir, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübârek geceleri [günleri ve ayları] gafletle geçiren âhiret yolcusu da maksada ulaşamaz.”
Aşere-i mübeşşere’den (Cennet ile müjdelenen 10 büyük sahâbîden biri olan) Ebû Ubeyde İbnü’l-Cerrâh(radıyallahü anh)’ın vefât etmeden önce buyurduğu şu hikmetli sözünü, Ramazân ayında da, sâir zamanda da çok hâtırlamaya çalışmalı:
O, “Namaz kılınız, Ramazân orucunu tutunuz, zekâtınızı veriniz, hac ve umre yapınız. Dünyâ sizi aldatmasın. Allahü teâlâ ölümü yarattı; herkes ölecektir” buyurmuştur.
İnsan, Allahü teâlâ tarafından, bu dünyaya “eşref-i mahlûkât” olarak gönderilmekle beraber, bunun yanında, yüce Yaratıcı tarafından imtihâna da tâbi tutulmaktadır. Âdemoğlu; mahlûklar, yaratılanlar içinde en mümtâz ve en mükerrem bir şekilde yaratılıp yükselmelere ve alçalmalara müsâit kılınan bir varlıktır.
İşte “üç aylar” ve bu aylardaki mübârek gün ve geceler; özellikle Ramazân ayı gün ve geceleri; yaratılmışların en şereflisi olma özelliğini unutarak, nefis ve şeytânların tuzaklarına düşmüş ve her iki dünyâsını zindâna çevirecek günâh, isyân ve gaflet bataklıklarında boğulmakla karşı karşıya gelmiş insanların kurtuluşları için uzatılan can simidi, kurtuluş flikası, kurtuluş halatı gibidirler.
ORUCUN SOSYAL FAYDALARI: ORUÇ TUTMANIN TOPLUM AÇISINDAN ÖNEMİ
Orucun fert bakımından pek çok faydasının yanında, toplumun huzûruna sağladığı çok önemli faydaları da vardır. Şöyle ki, oruç, insanların şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar.
Hayâtında açlık nedir bilmeyen bir insan, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayamaz. Elbetteki, “Bir eli yağda, bir eli balda” olan varlıklı bir kimse, yüreğinde, yoksulların çektiği ızdırâbı, gereği gibi duyamaz.
Cemâatle kılınan 5 vakit namazın, Cuma ve Bayram namazlarının sosyal ilişkiler açısından ne kadar önemli etkisi olduğunu kim inkar edebilir?
Zekâtta bunlara ilâveten sosyo-ekonomik dengeleri olumlu yönde etkileyen çok hikmetli özellikler vardır. Ramazan ayının manevî atmosferi içinde, farz olan zekâtın dışındaki her türlü sadaka ve maddî yardımlaşmanın da zenginleştirdiği bir ihsân ortamında, nice bunalmış insanların sıkıntı ve problemlerine çözüm ve râhatlık sağlandığı herkesin bildiği bir gerçektir.
ORUCUN SEVÂBI KAT KAT VERİLİR
Orucun sevâbı diğer ibâdetlere göre daha fazladır. Hadîs-i kudsîde, “Her iyiliğe, on mislinden 700 misline kadar sevâp verilir. Fakat oruç bana mahsûstur, onun mükâfâtını ben veririm. Çünkü kulum, benim için şehvetini ve yemesini-içmesini bırakmıştır” (Buhârî) buyuruldu.
Her iyiliğin sevâbını Allahü teâlâ verdiği hâlde, orucun sevâbı için, “Onun karşılığını ancak ben veririm” buyurmasının hikmeti vardır. Yeryüzünün tamâmı, Allahü teâlânın mülkü olduğu halde, Kâbe-i şerîfe’ye “Beytullah” yani “Allah’ın evi” denmesi, ona şeref vermek içindir. Allahü teâlâ, “Oruç bana mahsûstur” demekle de ona özel bir şeref vermiştir. Oruç tutana verilecek sevâbın muayyen bir ölçüsü yoktur. Oruçlunun durumuna göre, çok sevâp verilecektir.
Büyük âlim ve velî İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) hazretlerinin de buyurdukları gibi: “Mübârek Ramazân ayı, çok şereflidir. Bu ayda kılınan nâfile namaz, yapılan zikir, verilen sadaka ve bütün nâfile ibâdetlere ihsân edilen sevâplar, başka aylarda yapılan farzlara verilen sevaplar gibidir.
Ramazân-ı şerîf ayında, Resûlullah Efendimiz, esîrleri âzât eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene boyunca da bu işleri yapmak nasîp olur. Bu aya saygısızlık edenin, günâh işleyenin bütün senesi de, günâh işlemekle geçer.”
ŞEVVÂL ORUCUNUN FAZÎLETİ
Şimdi gelelim Şevvâl orucuna: Ramazân ayında oruç tuttuktan sonra, Şevvâl ayında da 6 gün oruç tutanlar, senenin tamâmını oruç tutmuş gibi olurlar. Çünkü hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Ramazân orucunu tutup, Şevvâl ayında da altı gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi olur.”
“Ramazân orucu ile Şevvâlde de altı gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş sayılır.” [İbn-i Mâce]
“Ramazândan sonra, Şevvâl ayında da 6 gün oruç tutan, anasından doğduğu günkü gibi günâhsız olur.” [Taberânî]
“Ramazân ayı orucu on aya, Ramazândan sonra tutulan 6 gün oruç da iki aya mukâbil olur ki, böylece bir yıl oruç tutma sevâbına kavuşulur.” [İbn-i Huzeyme]
Bazı âlimler, bu 6 gün orucun, bayramdan sonra, vakit geçirmeden, hemen tutulmasının iyi olacağını bildirmişlerdir. Ama bu oruçları aralıklı olarak tutmak da câizdir.
Kur’ân-ı kerîmde, “Bir hasene işleyene, en az 10 sevâb verilir” buyurulmaktadır. Bunun için, Ramazân-ı şerîfte tutulan 30 gün oruca karşılık 300, Şevvâl ayında tutulan 6 gün oruca karşılık da, 60 gün sevâbı yazılacağından, toplam 360 gün oruç tutulmuş gibi olur. Hicrî-kamerî sene 354 gün olduğundan, böylece bütün sene oruçlu geçirilmiş sayılır. [Zâten bildiğiniz gibi, Ramazân Bayramının 1. günü, Kurbân Bayramının da 4 günü olmak üzere, senede toplam 5 gün oruç tutmak ta harâmdır.]
Aslında her zaman oruç tutmak sevâptır; fakat Şevvâl ayında tutulan orucun daha çok sevâbı vardır. Bu oruçlar, Ramazân orucunun eksikliklerini de tamâmlar. Oruç kazâsı olmayanın, nâfile oruç tutması çok sevâptır.
HER AY 3 GÜN ORUÇ TUTMAK
Her ay, 3 gün oruç tutmak çok iyidir. Çünkü hadîs-i şerîflerde buyurulmuştur ki:
“Her [kamerî] ayda, üç gün oruç tutmak, bütün yılı oruçlu geçirmek gibi sevâptır.” [Buhârî]
“Her ay 3 gün oruç tutan, yılın tamamında oruç tutmuş gibi olur.” [Müslim]
“Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir.” [Nesâî]
“Her ay 3 gün oruç tutanın kalbindeki kin yok olur.” [Bezzâr]
“İbrâhîm aleyhisselâm, her ayda 3 gün oruç tuttu. Allâhü teâlâ da ona, ömrü boyunca oruç tutmuş gibi sevâp verdi ve ömür boyu sanki yiyip içmiş gibi de zindelik, kuvvet verdi.” [Beyhekî]
“EYYÂM-I BÎD” DENİLEN KAMERÎ AYLARIN 13, 14 VE 15. GÜNLERİNDE ORUÇ TUTMAK
Bu oruçları, “Eyyâm-ı bîd” denilen kamerî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde tutmak iyi olur. Çünkü hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Ayda 3 gün oruç tutan, ayın 13, 14 ve 15. günlerinde tutsun.” [Nesâî]
“Her ay, eyyâm-ı bîd’da oruç tutan kimse, yılın tamamında oruç tutmuş gibi sevâba kavuşur.” [Nesâî]
PAZARTESİ VE PERŞEMBE GÜNLERİ ORUÇ TUTMAK DA SÜNNETTİR
Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak sünnet olduğundan, Şevvâl ayında tutulacak olan nâfile veya kazâ oruçları, bu günlerde tutmak çok iyi olur. Çünkü hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Cennetin kapıları, Pazartesi ve Perşembe günleri açılır.” [Müslim]
“Pazartesi ve Perşembe günleri, günâhların affedildiği günler olduğu için, ben bu günlerde oruç tutuyorum.” [Müslim]
“Ameller, Pazartesi ve Perşembe günleri, (Allahü teâlâya) arz olunur. Ben de amelimin oruçlu iken arz olunmasını isterim.” [Tirmizî]
NETÎCE: Şüphesiz ki, herhangi bir nâfile ibâdetin sevâbına kavuşabilmek için, îmânda ve farzlarda kusûr olmaması, harâmlardan kaçıp günâhlara tevbe etmek ve o işi ibâdet olarak yapmaya niyet etmek de şarttır.
Bir müslümânın, ibâdetlerinde kazâ borçları varsa, tabîî ki önce onları bitirmelidir. Şunu unutmamalıdır ki, farz olan bir ibâdet, bir özürden dolayı vaktinde yapılamamış ise, bunu daha sonra, hemen ilk fırsatta kazâ etmelidir.
Şevvâl ayında olsun, diğer mübârek gün ve aylarda olsun tutulan oruçlar hep nâfiledir. Ya’nî farz oruç gibi değildir. Sevâbı ne kadar çok olursa olsun, nâfile oruçların hiçbiri, farz ile kıyâslanamaz. Şevvâl ayında altı gün oruç tutarken, kazâya da niyet edilirse, hem bugünlerde oruç tutulmuş olur, hem de kazâsı ödenmiş olur.