Cuma, Kasım 22, 2024
Konferanslar

Çok Kıymetli Ve Şerefli Bir Ay Olan Ramazân Ayını İdrâkle Şereflendik

 [17 Mayıs 2018 Perşembe – 02 Ramazânü’l-Mübârek 1439 Perşembe Sâat 21.30 – 22.15  Yer: Beylikdüzü – Yaşam Vâdîsi]

Prof. Dr. Ramazân Ayvallı

Ü. İlâhiyat Fak. Em. Öğr. Üyesi

Beylikdüzü Sâkini Olan Kıymetli Komşularımız!

Uzaktan-Yakından Teşrîf Eden Değerli Misâfirler!

Sözlerimin başında, hepinize cândan “Hoş Geldiniz” diyor, mübârek Ramazân ayınızı tebrîk ediyorum.

Hamdele  /  Salvele / Teşekkür

Konuşmamıza geçmeden önce, bir teşekkür vecîbesini îfâ etmemiz lâzım.

Çünkü bir hadîs-i şerîf var: “İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allah’a da şükretmemiş olur” buyuruluyor.

Bu konferansları tertipleyen Bld. Bşk. Sayın Ekrem İmâmoğlu beye, yardımcılarına, Belediye Meclisi 1. Bşk. Vekîli Sayın Ömer Şatır beye, yardımcılarına ve bu organizasyonda emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.

Hatırlıyacağınız üzere, evvelki sene, “Özgecan Aslan Kültür Merkezi”nde, geçen sene ise, burada “Yaşam Vadisi”nde, Ramazân aylarında konferanslarımız oldu.

Bu sene de inşâallah, yine burada “Yaşam Vadisi”nde, her hafta Perşembe günleri [mübârek Cuma gecelerinde], bu sâatlerde [Sâat 21.15 – 22.15 arasında], [Ramazân ayı boyunca 4 defa olmak üzere], siz komşularımızla yine beraber olacağız.

Her hafta, değişik bir konu üzerinde durmak istiyoruz. Bu hafta önce, ayların sultânı Ramazân ayına kavuşmamız sebebiyle, MÜBÂREK RAMAZÂN AYININ FAZÎLETİ” konusuyla başlamak istiyoruz.

Şimdi, önce, konuya bir girizgâh yapalım:

Bilindiği üzere, bazı mekânlar emsâline göre daha mukaddes, bazı insanlar akrânına nisbetle daha muhterem olduğu gibi, bazı zamanlar da benzerlerine nazaran çok daha kudsî, mukaddes ve mübârektir.

Allahü teâlâ, kullarına çok merhamet ve şefkat ettiği, acıdığı için bazı gecelere, günlere ve aylara kıymet vermiş, bu gece, gün ve aylardaki duâ, tevbe, namaz ve oruç gibi ibâdetleri kabûl edeceğini bildirmiştir. Aslında kulların çok ibâdet yapmaları, duâ ve tevbe etmeleri için böyle gece, gün ve aylar birer sebep kılınmıştır.

Nasıl ki, altın madeni demir, bakır, kömür gibi madenlerden çok daha üstün ise, yine yâkût taşı diğer normal taşlardan çok daha kıymetli ise, bazı gece, gün ve aylar da diğer normal gece, gün ve aylardan çok üstündürler. Nitekim gül çiçeği de, çiçeklerin şâhıdır.

Resûlullah Efendimiz (aleyhis-salâtü ves-selâm) bir hadîs-i şerîfinde buyurmuştur ki: “Ramazân ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytânlar bağlanır.”

Cuma günü, günlerin seyyidi (efendisi); Kadir Gecesi gecelerin efdali (en fazîletlisi) kılındığı gibi; Ramazân ayı da ayların sultânı / en üstünü kılınmıştır. Bu, Cenâb-ı Hak’ın yüce takdîri ve biz müslümân kullarına olan çok büyük ihsânıdır.

Ramazân ayı, Kur’ân-ı kerîmde (Bakara sûresinde) zikredilen mübârek bir aydır. Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı kerîmin inmeye başladığı bir aydır. İçinde, 1.000 aydan hayırlı Kadir Gecesinin bulunduğu bir aydır.

Sevgili Peygamberimiz bazı hadîs-i şerîflerinde Ramazân-ı şerîf ayı hakkında şöyle buyurmuşlardır:

“Bir kimse, Ramazân ayında oruç tutmayı farz [ya’nî vazîfe] bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günâhları affolur.” [Sahîh-i Buhârî]

“Ramazân ayı bereket ayıdır. Allahü teâlâ bu ayda, günâhları bağışlar, duâları kabûl eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrûm kalır.” [Taberânî]

“Ramazân-ı şerîf ayı geldiği zaman, Allahü teâlâ meleklere, mü’minlere istiğfâr etmelerini emreder.” [Deylemî]

“Ramazân ayının başı rahmet, ortası mağfiret, sonuysa Cehennemden kurtuluştur.” [İbn-i Ebi’d-dünyâ]

“Ramazân ayında âilenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda [cihâd için] yapılan harcama gibi sevaptır.” [İbn-i Ebi’d-dünyâ]

 

FIRSATLARI GANÎMET BİLMELİ

Bütün mübârek gün ve geceleri, kezâ bugün idrâkiyle şereflendiğimiz onbir ayın sultânı olan mübârek Ramazân ayını bir ganîmet bilmeli, bu fırsatları iyi değerlendirmelidir. Bu gece ve günlerde, oruç ibâdetinin yanısıra, çok tevbe ve istiğfâr etmeli, bolca kazâ namazları kılmalıdır.

Allahü teâlâya çokça münâcât, tazarru’ ve niyâzda bulunmalı, yalvarıp yakarmalıdır. Tesbîh, tahmîd, tekbîr, tehlîl ve benzeri her çeşit zikir, fikir ve şükürle meşgûl olmalıdır.

Bu ayda inmeye başlıyan Kur’ân-ı kerîmi çok okumalı, sevâbını da ölülerimizin rûhlarına göndermelidir.

Peygamber Efendimize, âl ve eshâbına salât ü selâmı da ihmâl etmemelidir.

Ana-baba, diğer yakın akrabâ ziyâret edilmeli veya telefonla, hiç olmazsa e-maille, mesajla gönülleri ve duâları alınmalıdır.

Fakîrler, yetîmler ve muhtâaçlar da sevindirilmeli, sadakalar, hediyeler verilmelidir. Dargınlar, küskünler barışmalıdır.

Ayrıca bu vesîle ile güzel vatanımızın dirliği, asîl milletimizin birliği ve beraberliği, bütün müslümanların ve İslâm âleminin huzûr ve saâdeti, bütün insanların da hidâyeti için duâlar etmeliyiz.

 

RAMAZÂN AYI ÇOK KIYMETLİ VE ŞEREFLİ BİR AYDIR

Üç ayların üçüncüsü, hicrî-kamerî ayların ise dokuzuncusu olan Ramazân ayı bütünü itibâriyle çok kıymetli ve şerefli bir aydır.

Ramazân ayında yapılan bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâp, başka aylarda yapılan farz ibâdetlere verilen sevâp gibidir. Bu ayda yapılan bir farza, başka aylarda yapılan 70 farz sevâbı ihsân olunmaktadır. Bu ayda iyi iş ve ibâdet yapanlara, bütün sene boyunca da, bu işleri yapmak nasip olur.

İçerisinde Kur’ân-ı kerîmin vahyedilmeye başlandığı Kadir gecesi, bu ay (Ramazân) içindedir ki, o gecenin bin (1.000) aydan hayırlı olduğu, Kur’ân-ı kerîmde Kadir sûresinde, bizzât Allahü teâlâ tarafından beyân buyurulmuştur. Kur’ân-ı kerîm, Resûlullah Efendimize bu gece gelmeye başlamıştır. Kur’ân-ı kerîmde medhedilen, en kıymetli gecedir. İmâm-ı Şâfiî, Kadir gecesi, Ramazân-ı şerîf ayının onyedinci gecesi, İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ise, yirmiyedinci gecesi olması çok vâki’ olur demişlerdir.

 

Burada Peygamber Efendimizin bazı tavsıyelerini zikredebiliriz:

Şöyle ki, büyük sahâbî Selmân-ı Fârisî’nin (radıyallahü anh) rivâyet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz, bir sene, Medîne-i Münevvere’deki Mescid-i Nebevîlerinde, “Şa’bân-ı muazzam ayı”nın son günü îrâd buyurdukları bir hutbelerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Ey müslümânlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece -ki bu Kadir gecesidir- bin aydan hayırlıdır [daha faydalıdır]. Allahü teâlâ, bu ayda, hergün oruç tutulmasını emretti. Bu ayda, geceleri terâvîh namazı kılmak da sünnettir.

Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmak gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, başka aylarda yetmiş farz yapmak gibidir.

Bu ay, sabır ayıdır. Sabredenin gideceği yer Cennettir. Bu ay, iyi geçinmek ayıdır.

Bu ayda mü’minlerin rızıkları artar. Bir kimse, bu ayda, bir oruçluya iftâr verirse, günâhları affolur. Hak teâlâ, onu Cehennem âteşinden âzâd eder. O oruçlunun sevâbı kadar, ona da sevâp verilir.”

Resûlullah’ın (aleyhisselâm) bu hutbesini dinliyen Eshâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm) dediler ki: “Yâ Resûlallah! Her birimiz, bir oruçluya iftâr verecek [onu doyuracak] kadar zengin değiliz. Biz, bu büyük sevâptan mahrûm mu kalacağız?”

Resûlullah (aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm), Eshâbına şöyle cevap verdi:

“Bir hurma ile iftâr verene de, yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikrâm edene de, bu sevâplar verilecektir. Bu ay, öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası afv ve mağfiret ve sonu da Cehennem’den âzâd olmaktır. Allahü teâlâ, bu ayda, emri altında olanların vazîfelerini hafîfletenleri affedip Cehennem âteşinden kurtarır…..”

Peygamber Efendimiz, hutbelerinin devâmında ise şöyle buyurmuşlardır:

“Bu ayda şu dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar, ‘Kelime-i şehâdet söylemek’ ve ‘istiğfâr etmektir.’ İkisini de, zâten her zaman yapmanız lâzımdır. Bunlar da, ‘Allahü teâlâ’dan Cennet’i istemek’ ve ‘Cehennem âteşinden O’na sığınmaktır.’ Bu ayda, bir oruçluya su veren bir kimse, kıyâmet günü susuz kalmıyacaktır.”

 

İslâm âlimlerinin en büyüklerinden olan İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) buyurmuştur ki:

“Ramazân-ı şerîf ayında yapılan nâfile namaz, zikir, sadaka ve diğer bütün ibâdetlere verilen sevâblar, başka aylarda yapılan farzlara verilen sevaplar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda, bir oruçluya iftâr verenin günâhları affolur; Cehennem’den âzâd olur. O oruçlunun sevâbı kadar, ayrıca buna da sevâb verilir. O oruçlunun sevâbı da hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların [ya’nî işçinin, me’mûrun, askerin ve talebenin] işlerini hafîfleten, onların ibâdet etmelerine kolaylık gösteren âmirler [meselâ patronlar, âmirler, kumandânlar ve müdürler] de affolurlar; Cehennemden âzâd olurlar.

Resûlullah, bu ayda, esîrleri âzâd eder, kendisinden istenilen her şeyi verirdi. Bu ayda ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene, bu işleri yapmak nasip olur.

Bu aya saygısızlık edenin, günâh işleyenin bütün senesi, günâh işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir; elden geldiği kadar ibâdet etmelidir; Allahü teâlânın râzî olduğu işleri yapmalıdır.

Bu ayı, âhıreti kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerîm Ramazân ayında indi. Kadir gecesi, bu aydadır…..”

Ramazân ayının hayrından mahrûm kalanlarla ilgili İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin bir mektûbu var.

“İslâm, kelime-i şehâdet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazân orucunu tutmak ve haccetmektir.” [Müslim]

“Ramazân ayı mübârek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazân orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytânlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [ya’nî Kadir gecesinin] hayrından mahrûm kalan, her hayırdan mahrûm kalmış sayılır.” [Nesâî]

“Ramazân ayı bereket ayıdır. Allahü teâlâ bu ayda, günâhları bağışlar, duâları kabûl eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrûm kalır.” [Taberânî]

“Ramazân ayı gelince, “Ey hayır ehli, hayra koş! Şer ehli, sen de kötülüklerden el çek” denir.” [Nesâî]

Mübârek Ramazân ayına hürmet etmek lâzımdır. Oruç tutup da, gıybet eden, yalan söyleyen, kalb kıran, harâmlardan kaçmayan kimse, Ramazân ayına hürmet etmemiş olur.

Oruca mâni olan hastalık çok azdır. Sâlih bir doktora sormadan, böyle bir doktor, (Senin oruç tutmaman gerekir) demedikçe veya orucun zarar verdiğini kendi tecrübesiyle anlamadıkça, orucu kazaya bırakmamalı! Salih olmayan doktorun sözüyle hareket edilmez. İlaç kullanan hastalar da, doktorun tavsiyesine uygun olarak ilaçların dozunu sahur ve iftara göre ayarlayarak oruçlarını tutabilirler.

– Tabîb-i hâzık-ı müslimin tavsıyesi konusu 

– Hastanın orucunu te’hîr imkânı [Hastaya namazda kolaylıklar var, cihâdda bazı kolaylıklar var; oruçta da bazı kolaylıklar tanınmıştır.]

 

Oruç tutamayacak kadar yaşlı veya hasta ne yapar?

Çok yaşlanıp, ölene kadar Ramazân orucunu veya kazâ oruçlarını tutamayacak ihtiyar ve iyi olmasından ümit kesilen hasta oruç tutmaz. Fakir değilse tutamadığı gün kadar fidye verir. Bir hadis-i şerifte, “Oruç tutamayacak kadar yaşlı veya iyi olmasından ümit kesilen hasta, fidye verir” buyuruluyor. (Nesaî)

Yaşlı olup oruç tutamayan ve iyi olmasından ümit kesilen hasta, fakîr değilse, her günün orucu için fidye verir. Fakîr ise fidye vermez, duâ eder. Fidye olarak, her gün için bir fitre miktarı un verilir. Bir fitre miktarı un, 1750 gramdır. Bir aylık oruç için 53 kg. un vermek kâfîdir. Yahut bunun kıymeti kadar altın, tutulamayan bir aylık orucun fidyesi olarak, bir veya birkaç fakîre, Ramazânın başında veya sonunda verilebilir. Fakîr, aldığı fidyeyi kendisi kullandığı gibi, başka birine de verebilir. Fidye verdikten sonra, oruç tutabilecek hâle gelen hasta, tutamadığı oruçlarını kazâ eder. (en-Nehru’l-fâık)

Hastalık, yaşlılık gibi bir özürden dolayı, Ramazân orucunu tutamayan zenginin, bu durumu ölünceye kadar devâm etse, fakîrlere yemek verilmesini vasiyet eder. Velîsi de, onun tutamadığı her oruç için, fakire fidye verir. (Bedâyi)

 

Hasta olanlar oruç tutmazlar mı?

Orucun birçok hastalığa faydalı olduğu açıklanmıştır. Hadis-i şerifte, “Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur”(Beyhekî) buyuruldu.

Oruç tutan vücudunu hastalıklardan korur. Bir hadis-i şerifte, “Sıhhate kavuşmak için oruç tutun” buyuruldu. (Taberanî)

Son yıllarda,  birey ve toplum olarak kaybettiğimiz bazı değerleri de dikkate aldığımızda, Ramazân ayından neler beklemeliyiz?

Ramazân ayının insanlara kazandırdığı ma’nevî olgunluk, bütün sene boyunca devâm etmelidir. Bu ayda zirveye/doruğa çıkan yardımlaşma, paylaşma duygusu çok önemli. Gerek insanlara, gerekse hayvânlara, merhamet-şefkat duygularının galeyâna gelmesi, coşması çok fazla olmaktadır; işte bunun bayramdan sonra da devâm etmesi lâzımdır.

 

Ramazân ayı, insanların bir köşeye çekilip, aç ve susuz olarak beklemeleri mi demektir?

Ramazân ayı, bedenî ve mâlî bütün tâât ve ibâdâtın daha çok yapılacağı bir ay olmalı. Bedenî ve mâlî her türlü hayır işlenmeli. Ferdî-âilevî-ictimâî olarak bir silkinme olmalı. Bu ayda elzem/en lüzûmlu, ehem/en mühim işlere zaman harcamalı; çünkü yapılan hayırlara kat kat fazla karşılık veriliyor.

Peygamber Efendimiz Ramazân-ı şerîf ayında, bilhâssa son 10 gününde i’tikâf yaparlardı.

Büyük âlimlerimizden İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh)in de ifâ ettiği gibi, bu aylar hayır mevsimleridir; bunları en iyi şekilde değerlendirmelidir.

Fuarlar oluyor; oralarda stand açılabilirse, müşterilerle büyük bağlantılar sağlanabiliyor, çok kârlı işler yapılabilmektedir.

 

Ramazân ayını tâm anlamıyla dolu dolu geçirenlerin ma’nevî kazançları neler olabilir?

Peygamber Efendimizin buyurduklarına göre, bu ayda bir farz işleyen, başka aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevâb kazanmaktadır. Bu ayda nâfile bir ibâdet yapan da başka aylarda farz yapmış gibi sevâb kazanmaktadır. O bakımdan bu ayı çok iyi değerlendirmelidir.

 

Sigara ve alkol bağımlısı olan ve bu yüzden oruç tutmakta zorlanan vatandaşlarımıza neler tavsiye edilebilir?

Böyle mübârek bir ayı hayâtımızda mîlâd yapmalıyız. Bu mübârek ayda, Allahü teâlânın gazabına sebep olabilecek bütün harâmlardan, kötülüklerden sakınmak; îmân, ibâdet bilgilerini ve harâmları öğrenmek; kul haklarından sakınmak, varsa helâlleşmek; günâhlardan tevbe etmek lâzımdır.

Hayırlara koşup şerlerden kaçmalıyız. İçki, uyuşturucu, kumar, fuhuş gibi muhtelif menhiyyâtı, dînimizin harâm/yasak kıldığı şeyleri terk etme konusunda, Cenâb-ı Hak’dan samîmî olarak yardım dilersek, O’na yalvarırsak, candan tazarru’ ve niyâzda bulunursak, şüphe yok ki, O bize harâmları terk etmemizde yardımcı olacaktır.

Az evvel İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin bazı nasîhatlerinden bahsederken, onun şöyle buyurduğuu ifâde etmiştik:

“Ramazân ayında günâh işleyenin, bu aya saygısızlık edenin, bütün senesi, günâh işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir; elden geldiği kadar ibâdet etmelidir; Allahü teâlânın râzî olduğu işleri yapmalıdır.

Resûlullah Efendimiz, bu ayda, esîrleri âzâd eder, kendisinden istenilen her şeyi verirdi. Bu ayda ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene, bu işleri yapmak nasip olur.

Bu ayı, âhıreti kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerîm Ramazân ayında indi. [1.000 aydan hayırlı olduğu bizzât Allahü teâlâ tarafından ifâde buyurulan] Kadir gecesi, bu aydadır…..”

Oruç tutmayan vatandaşlarımızın bu ayda sokakta, çarşı ve pazarda hangi hassâsiyetlere sâhip olmalarını tavsiye edersiniz?

Peygamber Efendimiz buyurmuşlardır ki:

“Ramazân ayında bir günâh işleyen, iki azâba müstehak olur. Ramazân ayında bir iyilik eden de, iki sevâba kavuşur.”

“Dikkatli olun! Ramazân ayındaki sevap ve günâhlar katlarıyla yazılır. Ramazânda çok namaz kılınız! Çok Kur’ân-ı kerîm okuyunuz!”

  1. Ü. İlâhiyat Fakültesinde okuduğumuz sıralarda [1965-1969 yılları arasında ben orada talebe idim], bizim bir Fransızca hocamız vardı. Kendisi Fransız idi; adı da Madame Laugel idi. Onun Ramazân aylarında davranışı çok câlib-i dikkattir. Ramazân aylarında ayağına kalın, siyah çorap giyer, başına da bir örtü alırdı; sigara tiryâkîsi olmasına rağmen, hocaların ve talebenin görecekleri yerlerde de sigara içmezdi.

Bu nezâketi, bizim vatandaşımız olan kimseler de göstermelidirler. Dînî bir mazereti olan kimseler de alenî olarak, milletin gözleri önünde yiyip içmemelidirler.

Bu, bir insanlık nümûnesi, bir nezâket ifâdesi ve bir medeniyet göstergesidir.

 

Ramazân ayı genel olarak nasıl değerlendirilmelidir?

Böyle mübârek bir ayı hayâtımızda âdetâ bir mîlâd yapmalıyız. Bu mübârek ayda, Allahü teâlânın gazabına sebep olabilecek bütün harâmlardan, kötülüklerden sakınmak; îmân, ibâdet bilgilerini ve harâmları öğrenmek; kul haklarından sakınmak, varsa helâlleşmek; günâhlardan tevbe etmek lâzımdır.

Tabîî ki başta, bu ayın ana ibâdeti olan orucu en güzel şekilde tutmalıyız. Îmândan sonra en kıymetli ibâdet olan namaza, bu ayda çok daha fazla dikkat etmeliyiz. Bu ayda inmeye başlayan Kur’ân-ı kerîmi hatmetmeliyiz. Tevbe-istiğfâr, duâ, tesbîh, tahmîd, tekbîr, tehlîl, salevât-ı şerîfe gibi evrâd ve ezkârı çok okumalıyız.

Kendimiz, âilemiz, milletimiz, bütün müslümânlar için, vatanımız ve İslâm âlemi için bol bol duâlar yapmalıyız. Çocukları, yetîmleri sevindirmeli, muhtaçlara yardım ellerimizi uzatmalıyız. Netîce olarak bedenî ve mâlî, ne tür ibâdetler yapabiliyorsak, hepsini a’zamî ölçüde yapmaya gayret etmeliyiz.

İftâr sofraları hangi amaca hizmet etmelidir? İftâr sofralarında önceliğimiz kimler olmalıdır?

Peygamber Efendimize, “İslâmın hangi ameli hayırlıdır?” diye bir suâl sorulduğunda, “Taâm yedirmen” ve “Tanıyıp-tanımadığın kimselere selâm vermendir” buyurmuştur.

Yemek yedirmek kim tarafından olursa olsun, kime olursa olsun, ne niyetle olursa olsun bi-zâtihî kıymetli bir iştir. Ama Allah rızâsı için, Allahın kullarına yardım ve iyilik için olursa, elbette ki çok daha kıymetli olur.

Fakîr-fukarâ ve garip-gurabâya yardım, muhtaçlara hizmet, ihtiyaç sâhiplerinin ihtiyaçlarını gidermek gibi güzel niyetlerle yapılmalıdır. Onlar önceliği almalıdır.

Zâten bilindiği üzere, yüce Allah, kullarının verdiği ni’metlere şükretmelerini, kendisini bilip tanımalarını ve ibâdet/kulluk yapmalarını, birbirlerini sevip saymalarını ve yardımlaşmalarını, kardeşçe yaşamalarını istemektedir.

 

Bu ayı, imkânı ve gücü yettiği hâlde, gerektiği gibi değerlendiremeyenler hangi fırsatları kaçırmış olurlar?

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Eğer kullar, Ramazân-ı şerîf ayındaki fazîlet ve ihsânları bilselerdi, bütün senenin Ramazân olmasını isterlerdi. Çünkü bunda çok sevap vardır.”

“Ramazân ayında bir günâh işleyen, iki azâba müstehak olur. Ramazân ayında bir iyilik eden de, iki sevâba kavuşur.”

“Dikkatli olun! Ramazân ayındaki sevap ve günâhlar katlarıyla yazılır. Ramazânda çok namaz kılınız! Çok Kur’ân-ı kerîm okuyunuz!”

“Ramazân ayının gelmesine sevineni, Allahü teâlâ, kıyâmet gününün korkusundan muhâfaza eder.”

“Ramazâna çok hürmet etmelidir. Onun rahmeti müminleri sevindiricidir. O öyle bir aydır ki; ilk günleri rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtulmaktır.”

“Ramazân ayının gündüz ve gecesinde Kur’ân-ı kerîmden bir âyet okuyana, her harfi için bir şehit sevabı verilir.”

“Allahü teâlâ Ramazân ayında günâh işlemeyi terkeden kimsenin, onbir aylık günahını mağfiret eder.”

“Ramazân orucu farz, terâvîh namazı da sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibâdetle geçirenin günâhları affolur.” [Nesâî]

“Oruçlu iken ölen Cennete girer.” [Bezzâr]

“Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayâline bile gelmeyen ni’met dolu sofrasına, ancak oruçlular oturur.” [Taberânî]

 “Oruç tutan mü’minin susması tesbîh, uykusu ibâdet, duâsı müstecap ve amelinin sevâbı da çoktur.” [Deylemî]

“Cennetteki güzel köşkler, sözü hoş, selâmı çok, yemek yediren, oruca devâm eden ve gece namazı kılan kimselere verilir.” [İbn-i Nasr]

“Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazân orucunu tutması gerekir.” [Ebû Nuaym]

Ramazân Bayramı günü melekler yolların kenârında durarak bayram namazına gidenlere şu müjdeyi verirler: Ey mü’minler topluluğu, size mükâfâtlar, hayırlar ve bol bol nimetler verecek olan kerem ve ihsân sâhibi Rabbinizden isteyiniz! Zira O, size geceleri ihyâ etmenizi emretti, siz yaptınız. O size gündüz oruç tutmanızı emretti, siz tuttunuz. O size Rabbinize itâat etmenizi emretti, siz de itâat ettiniz. Öyle ise bahşîşinizi, mükâfâtınızı alınız! Namazdan sonra bir melek de şöyle nidâ eder: Biliniz ey mü’minler, bugün şüphesiz mükâfât günüdür, günâhlardan kurtuluş günüdür ve ayıplardan temizlenme günüdür.”

 

Kırmadan, dökmeden, incitmeden  Ramazân coşkusunu ve heyecânını nasıl sağlayabiliriz?  

Âdem aleyhisselâmdan beri oruç tutulurdu. Ya’nî daha önceki ümmetlere de oruç tutmak emredilmişti. Kur’ân-ı kerîm’de [Bakara sûresinin 183-185 ve 187. âyetleri] oruçla ilgili âyetlerdir. Bunlardan 183. âyet-i kerîmede, bu ibâdetin daha önceki milletlere de farz kılındığı belirtilmektedir.

 [Fıkıh kitaplarında, “Savm-ı Dâvûdî” denilen Davûd aleyhisselâmın orucu anlatılır; o, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi; bir sene böyle devâm ederdi. Bunun en fazîletli nâfile oruç olduğunu, Peygamber Efendimiz haber vermiştir.]

Bugün bozulmuş, aslından uzaklaştırılmış hâlde bulunan Yahûdîlik ve Hıristiyânlıkta da oruç vardı. Hattâ aslı hak bir dîne dayanmayan, bâtıl, bozuk inançlarda da oruca benzer ibâdetler görülmektedir. Bu ibâdetler, daha önce o bölgelerde yaşamış Hak Peygamberlerden kalmış olabilir. Bozula bozula bugünkü hâle gelmiştir denilebilir.

 

[Alfabetik olarak zikredecek olursak:]

Asurlular’ın oruca büyük önem verdikleri bilinmektedir.

[Amerika’da] Azteklerin oruç tuttukları, hattâ Aztek’lerde ibâdetin büyük bir kısmının riyâzetten ibâret bulunduğu belirtilmektedir.

Babilonya’da da oruca büyük önem verilirdi.

Brahmanizm’de mahallî ayların onbirinci ve onikinci günlerinde oruç tutmak gelenek hâline gelmiştir. Brahmanlar hasta ve yaşlıları dahî oruçtan muâf tutmaz, hattâ bazıları nefsânî arzûlarını yenmek için onbeş gün kadar oruç tutarlardı.

Budizm’de oruç daha önemlidir. Gâyeye ulaşabilmek için konulan esâslardan biri, iki ayda bir oruç tutmaktır. Kurtuluş ancak arzûları terk etmekle mümkündür; bunun da bilinen ve en çok kullanılan şekli oruç tutmaktır.

Güney Asya’daki Hint dînlerinde oruç sıkı bir terbiye vâsıtası olarak hâlâ görülmektedir. Hinduizm’de oruç genellikle nefsi tezkiye için senenin muayyen günlerinde ve bayramlarda tutulur. Duâ ve ibâdetle geçirilen günlerde çoğunluk yemek yemez, bütün geceyi kutsal kitaplarını okuyarak geçirirler. Oruç daha çok, bazı besinleri yememe ya’nî bir nevi perhîz şeklindedir. Bazı günlerde ise sâdece kadınlar oruç tutarlar.

Maniheizm’de de oruç, perhîz ve riyâzetin bulunduğu bilinmektedir. Manilik inancına göre oruç, ışığı gönderen güneş ve aya duâ etmek maksadıyla tutulur.

(Eski) Mısırlılarda orucun genellikle dînî bayramların yanında yer aldığı görülmektedir.

(Amerika’daki) Peruluların da oruç tuttukları kitaplarda kayıtlıdır.

Romalılar’ın da diğer milletler gibi, oruca önem verdikleri ve ictimâî felâketlerden kurtulabilmek için oruç tuttukları bilinmektedir.

İlkellerin inancı olarak kabûl edilen Totemizm’de ise perhîz ve riyâzet gibi fiiller ile tövbe törenleri dînin esâsını teşkîl eder.

(Eski) Yunanlıların da oruç tuttukları bilinmektedir.

Bizler, çok şükür, en son hak dînin müntesipleri/mensuplarıyız. En büyük Peygamberin ümmetiyiz. En son ve en mükemmel kitâbın sâhibiyiz. Bu şeref ne kadar yüksek bir şereftir; işte bunlarn kıymetlerini bilmeliyiz, yoksa âhırette çok pişmân oluruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir