Peygamber Efendimizin Eğitimde De Örnek Oluşu
Allahü teâlânın, kullarına, râzı olduğu yolu göstermek için, çeşitli kavimlere, zaman zaman peygamberler gönderdiği, akl-ı selîm sâhibi herkes tarafından kabûl edilecek olan çok açık bir husûstur. Muhammed aleyhisselâmı, son Peygamber olarak bütün insanlara ve cinnîlere göndermiştir. O, her zamanda, her memlekette ya’nî dünyâ yaratıldığı günden kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür.
Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek, görünür görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri habîbinde toplamıştır. O, güzel huyu, yumuşaklığı, afvı, sabrı, ihsânı ve ikrâmıyla herkesi hayrân bırakmış, onu görenler ve sözlerini işitenler, seve seve müslümân olmuşlardır. Onun hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusûr görülmemiştir. İşte bu husûs, iyi anlaşılacak olursa, dînî ve dünyevî işlerimizde, kimi örnek almamız gerektiği açıkca ortaya çıkar.
Eğitim sâhasında hizmet verenlerin, eğitimle ilgili yeterli metod bilgisine sâhip olmaları gerekir.”Allah’tan ve kıyâmet gününden korkan sizler için, Peygamber ne güzel örnektir.” Bu Ahzâb sûresinin 21. âyet-i kerîmesinde ifâde buyurulduğu üzere, Peygamber Efendimiz, bizler için, her husûsta, en güzel örnek olduğu gibi, eğitimde de güzel bir örnektir. Zîrâ Peygamberimizin ve Onun izinden giden âlim ve velîlerin, nasıl kâmil cemiyetler meydâna getirdikleri açıkca ortadadır. Burada Karahanlılar, Gazneliler, Timuroğulları, Babürlüler, Selçûklular ve Osmânlıları zikredebiliriz.
Bu konuda Peygamberimizin birkaç hadîs-i şerîfini nakledelim:
“Ben sizin için bir baba gibiyim; bilmediklerinizi öğretiyor, sizi terbiye ediyorum.” (Ebû Dâvûd, Nesâî)
“Ben bir muallim olarak gönderildim.” (İbn-i Mâce)
“Ben güzel ahlâkı tamâmlamak için gönderildim.”
“Benim ve sizin benzeriniz, ateş yakan ve ateşine pervâne ve çekirgeler düşmeye başlayınca, onları men’ etmeye çalışan kimse gibidir. Ben sizi ateşe düşmekten korumak için eteklerinizden tutuyorum; hâlbuki siz benim elimden kurtulmaya çalışıyorsunuz.” (Müslim)
“Allah’ın, benimle gönderdiği hidâyet ve ilim, bol yağmura benzer ki, o yağmurun isâbet ettiği yerin bir kısmı, suyu içen kuvvetli bir toprak olup bol ot bitirir. Bir kısmı da su içmeyen katı yer olup suyu biriktirir ve muhâfaza eder de, Allahü teâlâ o su ile insanları faydalandırır; insanlar ondan içerler, hayvânlarını sularlar ve onunla ekerler-biçerler. Yine o yağmur öyle bir yere isâbet eder ki orası düz ve kaypaktır; ne su tutar, ne de ot bitirir.
İşte bu, Allah’ın dînini anlayan ve Allahü teâlânın benimle gönderdiği hidâyet ve ilimden faydalanan ve onları bilip (öğrenip) başkalarına da öğreten kimse ile buna kulak asmayan, benim getirdiğim hidâyeti kabûl etmeyen kimsenin benzeridir.” (Buhârî, Müslim)
Görüldüğü gibi, bu hadîs-i şerîfte, insanlar, toprak misâli ile anlatılıyor:
Üç grup toprak olduğu gibi, üç grup da insan vardır:
Suyu içine alıp bolca ot yetiştiren toprak, yağmurdan hem kendisi istifâde eden, hem de başkalarını faydalandıran topraktır.
Suyu içine almayan, ama üzerinde tutan toprak, kendisi faydalanamıyorsa da, hiç olmazsa başkalarının istifâdesine sebeb oluyor.
Ama, suyu tutmayan, ot da bitirmeyen toprağın, kendisine de, başkalarına da faydası olmaz.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, eğitimde işin esâsı, hem kendisine faydalı, hem de âilesine, milletine, vatanına ve devletine faydalı birer unsur meydâna getirmektir. İşte bizim kültürümüzdeki ana hedef budur. Bu da, iyi bir eğitim ile mümkün olabilir.
Şüphesiz ki, eğitimciler için nümûne-i imtisâl ya’nî örnek insan, ideal eğitimci, bundan 14 asır evvel, tek başına teblîğâta başlayarak 23 sene gibi çok kısa zaman zarfında, târihin bir benzerini görmediği ve kıyâmete kadar da göremeyeceği 150.000 kâmil insanın meydâna gelmesine vesîle olan, asr-ı saâdetin mi’mârı sevgili Peygamberimizdir.
Peygamber Efendimize itâat ve ittibâ etme ya’nî uyma konusunda, Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet-i kerîme vardır. Misâl olmak üzere, bunlardan bazılarını, Kur’ân-ı kerîm’deki sûre sıralarına göre şöyle zikredebiliriz:
“De ki: Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da, sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın.” (Âl-i İmrân, 31)
“Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, herhangi bir şeyde ihtilâfa düştüğünüzde, onu Allah’a ve Resûlüne arz ediniz.” (Nisâ, 59)
“Hayır, Rabbine yemîn ederim ki, onlar, aralarında çıkan o karışık işlerde, seni hakem kılmadıkça ve hem de verdiğin hükümden dolayı, hiçbir sıkıntı duymaksızın teslîm olmadıkça, îmân etmiş olmazlar.” (Nisâ, 65)
Şimdi burada bütün âyet-i kerîmeleri zikredecek kadar yerimiz yok. Sâdece bazı sûre isimlerini ve âyet numaralarını vermekle yetinelim: [Nisâ, 80; Nûr, 63; Ahzâb, 34; Şûrâ, 52-53; Haşr, 7…..].