Peygamber Efendimize Hakâret Edilmesi Münâsebetiyle – 2
Dünkü makalemizde, bazı Avrupa ülkelerindeki bir takım kişilerin, gazetelerinde, Sevgili Peygamberimize ve bazı mukaddes değerlerimize, karikatürlerle nasıl saldırdıklarından bahsetmiş, bu konunun birçok yönünün olduğunu belirtmiştik..
Önce, Peygamber Efendimizin resminin veya karikatürünün yapılması konusunu ele alalım.
Hemen belirtelim ki, bırakın hakâret için yapmayı, Sevgili Peygamberimizin normal olarak da resminin veya karikatürünün yapılması, kat’iyyen câiz değildir. Diğer Peygamberlerin ve meleklerin resimlerinin yapılması da dînen yasaktır. Sinema ve tiyatrolarda, film ve temsîllerde bizzât Hazret-i Peygamber’in temsîli de uygun değildir.
Bilindiği üzere O’ndan, film ve piyeslerde, audio ve video kasetlerde, CD ve DVD’lerde hep üçüncü şahıs olarak bahsedilir. Bugüne kadar İslâm âleminde hep böyle olmuştur. Tarih boyunca, İslâm âleminde, O’nun herhangi bir resmi veya karikatürü yapılmamıştır. Türk geleneğinde de bu böyledir.
[Nitekim, BBC’de bir konuşma yapan Diyânet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da, Türk geleneğinde, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’i resmetmenin bulunmadığını, bizim dînî geleneğimizde de O’nun resminin çizilmediğini ifâde etmiştir.
Başkan Ali Bardakoğlu, önce Danimarka’da, daha sonra da diğer bazı Avrupa ülkelerinde, Hz. Muhammed’in karikatürlerinin yayınlanmasının büyük bir yanlış ve çok büyük bir saygısızlık olduğunu kaydetmiş; bunun, “sadece dîne saygısızlık değil, aynı zamanda insana saygısızlık, insan haklarını ihlâl” olduğunu da belirtmiştir.
İnsanların, birbirlerinin inançlarına ve kutsallarına saygı göstermeyi öğrenmesi gerektiğine işâret eden Diyânet İşleri Başkanı, herhangi bir insanın veya müslümanın, Hz. İsa ya da Hz. Musa’ya kötü bir söz, çirkin bir şey söylemesinin, Müslümanlığa ve insanlığa aykırı olduğunu da belirtmiştir.]
“HİLYE-İ SEÂDET”
İslâm âlimleri, tarih boyunca şifâhî olarak, Resûlullah Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) “hilye-i şerîfe”sini [yani O’nun dış görünüşünü veya görünen bütün uzuvlarının şeklini, sıfatlarını, isimlerini ve güzel huylarını] anlatmışlar, bunları çok kıymetli kitaplarında da yazmışlardır.
Bütün Müslümanlar da, tezhipli [süslenmiş] levhalar üzerine yazılan “hilye-i seâdet”leri, câmi ve mescidlerle, ev ve iş yerlerinde gözlerinin önlerine asmışlar ve O’nu dâimâ kalplerinde bulundurmaya çalışmışlardır.
Çünkü Yüce Rabbimiz: “Peygamber, mü’minlere canlarından evlâdır, ileridir, daha yakındır; [O, mü’minler nazarında kendi nefislerinden, canlarından daha önce gelir; Mü’minlerin, Peygamber’i kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir.] O’nun hanımları da onların anneleridir…..” [Ahzâb, 6] buyuruyor.
Yine Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“(Ey inananlar!) Andolsun ki, size içinizden, kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız, ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün [üstünüze çokça titriyor], mü’minlere karşı çok şefkatli ve gâyet merhametlidir.
(Ey Muhammed!) Eğer yüz çevirirlerse, aldırmazlarsa, onlara de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O, yüce Arş’ın sâhibidir, [O, büyük arşın Rabbi’dir.]“ (Tevbe, 128-129)
Peygamber Efendimizin “Hilye-i seâdet”i [Hilye-i şerîfesi], pek çok “Siyer” kitabında, geniş ve açık olarak, senedleri ve vesîkalarıyla yazılmış ise de, bereketlenmek için kısaca şöyle arzedelim:
“Mübârek yüzü, bütün âzâ-i şerîfesi (organları) ve mübârek sesi, bütün insanların yüzlerinden, âzâsından ve seslerinden daha güzel idi.
Güler yüzlü olup, tebessüm ederek gülerdi. Kırmızı ile karışık beyaz benizli olup, gâyet güzel, nûrlu ve sevimli idi. Mübârek yüzü bir miktâr yuvarlak idi. Neş’eli olduğu zaman mübârek yüzü ay gibi nurlanır, parlardı.
Mübârek gözleri büyük idi. Mübârek gözlerinde bir miktâr kırmızılık vardı. Mübârek gözlerinin karası gâyet siyâh idi. Mübârek kirpikleri de uzun idi.
Gündüz nasıl görürse, gece de öyle görürdü. Önünde olanları gördüğü gibi, arkasında olanları da görürdü. Yana ve geriye bakacağı zaman bütün bedeni ile dönüp bakardı.
Alnı açık, kaşları ince idi. Kaşları arası da açık idi.
Mübârek burnu gâyet güzel olup, orta yeri bir miktâr yüksek idi.
Ağzı küçük değildi. Mübârek dişleri beyaz olup, ön dişleri seyrek idi. Konuştuğu, her hangi bir söz söylediği zaman, sanki dişleri arasından nûr çıkardı. Mübârek sözleri gâyet kolay anlaşılır, gönülleri alır, rûhları cezbederdi.
Mübârek parmakları iri idi. Avuçlarının içi geniş idi. Mübârek kolları etli idi. Mübârek kolları, ayakları ve parmakları uzun idi.
Mübârek göğsü geniş idi. Mübârek karnı da geniş olup, göğsü ile karnı berâber [aynı hizâda] idi.
Çok uzun boylu olmayıp, kısa da değildi.
Mübârek saçları ve sakalları çok kıvırcık ve çok düz değil, yaratılıştan ondüle idi.
Bütün vücûdunun kokusu, miskten daha güzel idi.
Güzel huyların hepsi, Resûlullah’ta (sallallahü aleyhi ve sellem) toplanmıştı.”
İnşâallah, bu konuya temâs etmeye devâm edeceğiz.