Cuma, Kasım 15, 2024
Makaleler

Peygamber Efendimize Hakâret Edenlere Dâir Birkaç Kelime

Bildiğiniz gibi, bir müddetten beri, gayr-i müslimler tarafından, müslümânların en mukaddes değerlerine hakâret edilerek ısrârlı bir şekilde onların tahrîk edilmek istendiğini görüyoruz.

Bilindiği üzere, 2000-2001 yıllarından beri, özellikle 2005 yılının ortalarından ve 2006 yılının da başlarından i’tibâren, bazı Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da, bir kısım gazete, dergi ve kitaplarda; radyo, televizyon ve internet programlarında; çok âdî ve değersiz bir takım yazı ve bayağı karikatürlerle, başta mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı kerîm, Şerefli Peygamberimiz, mukaddes dînimiz İslâmiyet olmak üzere, en mukaddes değerlerimize,  dînî ve mîllî değerlerimize çok çirkin saldırılar yapılmıştır.

Şimdi de yine çok rezîl bir filimle, aynı şekilde, Peygamber Efendimize, İslâmiyete ve müslümânlara hücûma geçmişlerdir.

SON ZAMANLARDA İSLÂMİYETE VE MÜSLÜMÂNLARA YAPILAN SALDIRILAR

Bu münâsebetsizlikler hangi ülkelerde, ne zaman yapılmıştır? Bunlara şöyle kısaca bir göz atalım ve birkaç misâl verelim:

1- Papalığın teşvîkıyle, hıristiyân Avrupalıların müslümânlara karşı tertip ettikleri ve 1096-1270 yılları arasında devâm eden “Haçlı Seferleri”ne, günümüzde bir Cumhurbaşkanı ile ayrıca bir Bakan bazı atıflarda bulundukları için, üzerinde biraz durmak istiyoruz.

Meşhûr 11 Eylül 2001 hâdiselerinden sonra, Amerika Cumhurbaşkanı “Haçlı Seferleri”nden bahsetti.

Tarihteki “Haçlı Seferleri” ve “Saint Barthelmy Katliâmı”, dinler arası; I. ve II. Dünyâ Harpleri ise medeniyetler arası çatışmalara misâl olarak gösterilebilir.

2- İtalya’da bir bakan, “Papa”ya mürâcaat ederek tekrâr “Haçlı Seferleri”ni başlatmasını istedi.

 “NetGazete.com” adlı İnternet sitesinde, 08.02.2006 tarihinde çıkan bir habere göre:

Kuzey Birliği Partisi’nden İtalya Reform Bakanı Roberto Calderoli, Papa 16. Benedict’i yeni bir “Haçlı Seferi” başlatmaya çağırdı.

Karikatür krizi ve Trabzon’da bir İtalyan râhibin öldürülmesini, “Durum çok vahîm” şeklinde değerlendiren Bakan Calderoli, “Papa; 5. Pio ve 11. Innocenzo gibi mücâdele etmeli” diyerek Haçlı Seferlerini başlatan papaları Benedict’e emsâl gösterdi.

Calderoli, “Durum çok vahîm. Bugün bütün İtalyan vatandaşları, zavallı râhip gibi öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya. Müslümân halkta müthiş bir nefret var. Tedbîr almanın zamanı geldi. Bunu sadece güç kullanarak engelleyebiliriz” diye konuştu.

3-  17 Şubat 2006 tarihinde gazetelerde çıkan haberlere göre, yineİtalya Reform Bakanı Roberto Calderoli, katıldığı TG1 haberlerinde, çirkin karikatürlerin basılı olduğu tişörtle televizyona çıktı.

Calderoli, ülkesinde bulunan Müslümânlara hakâret etti ve o zamanki Başbakan Berlusconi’ye de bir çağrıda bulundu: “Hıristiyânlık değerlerine sahip çık, hıristiyânlığı yaymaya çalış. İslâm’ın yayılmasına izin verme” dedi.

4- “Şeytân Âyetleri” adıyla bir kitap yazılarak, müslümânların mukaddes kitâbı “Kur’ân-ı Kerîm”e hakâret edildi.

5- Hâtırlanacağı üzere, birkaç sene sene, ABD’de yayımlanan “Newsweek” dergisindeki bir haberde, Guantanamo’daki ABD askerlerinin Kur’ân-ı Kerîm’i, tuvalete attıkları iddiâsı yer almıştı. Bunun üzerine, Afganistân ve Endonezya’da baş gösteren protesto gösterileri ve çatışmalarda 16 kişi ölmüştü. Dergi, daha sonra özür dilemişti.

6-  19 Mayıs 2005 tarihinde “habervitrini.com” isimli İnternet Sitesi’nde yer alan, ayrıca CNN TÜRK’te neşredilen bir habere göre:

ABD’de “amazon.com” isimli İnternet Sitesi üzerinden, bir “Mushaf-ı şerîf” satın alan “Azzâ Basaruddîn” adlı ABD’li Müslümân bir kadın, “Kitâb”ın kapağı içinde ”Tüm Müslümânlara Ölüm” yazısıyla karşılaştı.

Bunun üzerine, ABD’deki Müslümân Dernekleri, olayla ilgili olarak “amazon.com”un, kamuoyu önünde, tüm Müslümânlardan özür dilemesini istemiş; olayı araştıran ve doğrulayan şirket, mezkûr kadının parasını iâde edip yeni bir Kur’ân ve hediye çeki göndermiş, kendisinden özür dilemiş, ayrıca kitapların paketlenmesi ve dağıtımından sorumlu kuruluşla ilgili de soruşturma başlatmıştı.

7-  17 Ağustos 2005’te bir Danimarka Radyosu (Radio Holger), Müslümânlara karşı şiddet kampanyası başlattı. [Hattâ bundan dolayı, Radyo’nun yayın lisansı, 3 aylığına elinden alındı; ama buna rağmen, Radyo yetkilileri, yayınlarını İnternet’ten sürdüreceklerini açıkladılar.]

8- 30 Eylül 2005’te yine Danimarka’nın çok satan bir gazetesi (Jyllands-Posten), bahsi geçen 12 çirkin karikatürü yayınladı.

9-  01 Şubat 2006 tarihinde,  muhâfazakâr Die Welt (Almanya), France Soir (Fransa), Volkskrank (Hollanda), Blick (İsviçre), La Stampa ve Corriere della Sera (İtalya) ve bazı İspanya gazeteleri, söz konusu karikatürleri tekrâr yayınladılar.

10- Ayrıca bu seviyesiz, bayağı karikatürleri tişörtlere de bastılar.

Bu durum karşısında, maalesef ilgili ülkelerin resmî yetkililerince, herhangi bir tedbir alınmadı ve müslümânlardan da özür dilenmedi.

Bunlar bardağı taşıran son damlalar oldu ve bütün İslâm âleminde, karikatüristler, onları yayınlıyan gazetelerin sorumluları ve onların ülkelerinin yetkililerine karşı yoğun protestolar başladı, boykotlar yapıldı, internet siteleri hacklendi, diğer bazı tedbîrler alındı, hattâ maalesef bazı yerlerde şiddet olayları meydâna geldi. İslâm Ülkelerinde gösteri ve boykotlar şiddetlenerek tırmandı.

“HAÇLI SEFERLERİ” NEDİR?

Yukarıda bahsi geçen, dînî, kültürel, sosyal, siyâsî ve iktisâdî sebeplere dayanan “Haçlı Seferleri”ni, maalesef Papa II. Urbanus, 1095 yılında toplanan Clermont Konsili’nde yaptığı konuşmasıyla başlatmıştır. Asırlarca devâm eden 8 adet savaşta, kadınlar ve çocuklar dâhil, yüzbinlerce müslümân kılıçtan geçirilip, hunharca öldürüldü; İslâm Devletleri’nin yerleşim alanları da yakılıp-yıkıldı ve yağmalandı.

Haçlıların kılıcından sâdece müslümânlar değil, yahûdîler, özellikle Ortodoks Bizanslılar da çok zarar görmüşlerdir.. Hattâ 4. Haçlı seferinde (1204’te) Haçlılar, İstanbul’u işgâl ettiler; 1261 yılına kadar, belki de târihte ilk defa, İstanbul’da Lâtin İmparatorluğu kuruldu. Bizanslılar İznik’i başşehir yaptılar. Ancak 1261 senesinde tekrâr İstanbul’u geri alabildiler.

I. ve II. CİHÂN HARPLERİNİ KİM YAPMIŞTIR?

Şimdi kısaca I. ve II. Cihân Harplerine temâs edelim:

I. Dünya Savaşı’nda, savaşa katılan “İttifâk Devletleri”(Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan, Türkiye)’nin toplam nüfûsu 168.300.000, silâh altına alınan asker sayısı 22.900.000’dir. Orduların kayıpları 15.620.000, sivil kayıplar ise 3.640.000 kişidir.

“İ’tilâf Devletleri” denilen İngiltere, Rusya, A.B.D., Fransa, Japonya, İtalya, Belçika, Portekiz, Romanya, Sırbistan, Yunanistan, Karadağ’ın toplam nüfûsu 1.002.435.000, silâh altın alınan asker sayısı 42.700.000’dir. Bunların ordu kayıpları da 22.861.000, sivil kayıpları ise 5.863.300 kişidir.

Görüldüğü gibi, her iki taraftan 50 milyon insan ölmüştür; her taraf yakılıp yıkılmıştır. Harplerde ele geçenlerle kayıpları iyi mukâyese etmelidir.

57 Devlet’in birbiriyle 6 yıl çarpıştığı II. Dünya Savaşı’na gelince (1939-1945), hemen hemen dünyanın her tarafını içine alan milletlerarası bir savaştır. İngiltere, Fransa ve ortaklarına “Müttefikler”, Almanya ve ortaklarına da “Mihver Devletler” denilmiştir. Müttefik devletlerde en çok kayıp Amerika, Britanya Milletler Topluluğu, Sovyetler Birliği, Çin ve Fransa’da oldu. Mihver devletlerinde ise Almanya, Japonya ve İtalya büyük kayba uğradılar.

Bu büyük harpte, dünyânın toplum, medeniyet ve insanlık açılarından uğradığı kayıpların tam bir hesâbı yapılamaz.

Ölü ve kayıplar:

Müttefiklerden 10.650.000 (en çok Sovyetler 7.500.000), Mihver devletlerinden ise 4.650.000 (en çok Almanlar 2.850.000) olmak üzere toplam 15.300.000 can kaybı olmuştur. Yaralı sayısı, müttefiklerden 20 milyon, Mihver devletlerinden ise 8 milyondur. Hitler’in toplama kamplarında da 6 milyon insan kaybolmuştur.

Bu harp, birçok milletin bağımsızlığını kaybetmesine sebep olmuştur.

“SAİNT BARTHELMY KATLİAMI” NEDİR?

Şimdi gelelim “Saint Barthelmy Katliamı”na:

Bu katliâmda, o zamanki Paris nüfusunun beşte biri, yani en az yirmi bin kişi katledildi. Şöyle ki,Fransa tahtında oturan genç kral IX’uncu Charles, Roma’daki Papa XI’inci Leo’nun kız kardeşi, fanatik ve koyu bir Katolik olan annesi (yani Ana Kraliçe) Katherine ile ülkelerinde, Katoliklikten başka hiçbir inanca hayat hakkı tanımak istemiyorlardı.

Ama ne var ki, Fransa’nın bir kısmında, Ortodoks olan Navar Kralı Henry hâkim durumda idi. Sık sık yazıştığı ağabeyi Papa Leo’nun büyük tesiri altında kalan Ana Kraliçe ve oğlu, Fransa’nın din bütünlüğünü bozan bu durumu düzeltmekOrtodoksları ortadan kaldırıp, Fransa’da Katolik birliğini sağlamak istiyorlardı.

Papa Leo, bu konuda bir plan yaptı. Bu plana göre: 24 Ağustos 1572 günü, mutaassıp Katolikler, en mukaddes bildikleri Saint Barthelmy Yortusu’nda, o gece Paris’teki bütün Ortodoks evlerini tespit edip kapılarına özel işaretler koydular.

Gece yarısından sonra, Saint Germen Qukcer Kilisesi’nin çanları çalmaya başladı ve bir anda sokaklarda elleri meş’aleli binlerce insan peydah oldu. Bu meş’alelerle, kapıları önceden işâretlenmiş evleri yakmaya başladılar. Yanan evlerden, canlarını kurtarmak için, sokağa fırlayanları, en vahşî şekilde sokak ortasında parçaladılar. Bu cinayetleri işleyenler arasında yaşlı fanatik kadınlar bile vardı. Gözü dönmüş Katolik cânîler ayrıca, Protestan asilzâdelerini de öldürdüler. Bütün bu insanlar, Katolik olmadıkları için katledildi.

Öyle ki, gözleri önünde bu katliâmlar yapılan genç Kral Charles, gördüğü manzara karşısında tahammül edemeyip aklını yitirdi ve olaydan onbeş gün sonra da “deli” olarak öldü.

Târihî konularda uzman, radyo ve televizyon programcısı,  yazar, Em. Alb. İsmail Yağcı’nın da belirttiği gibi (15 Şubat 2006 tarihli Türkiye Gazetesi) bu cinâyeti planlayan Papa Leo’nun, Ana Kraliçe’yi cinâyete azmettirici yazışmalarının birer sureti Vatikan’da hâlen saklanmaktadır.

PEYGAMBERLERİ TAHKÎR KÜFÜRDÜR

Bu vesîleyle ifâde edelim ki, bir müslümân, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâma veya Hazret-i Îsâ aleyhisselâma da hakâret edemez. Peygamberlerden herhangi birini, özellikle son Peygamber Muhammed aleyhisselâmı tahkîr etmenin hükmü, kesinlikle küfürdür; ya’nî böyle yapan bir kişi kâfir olur.

Kesin bir husustur ki, O’nu [Resûlullah Efendimizi], ilim, irfân ve asâlet sâhibi insanlar medhetmekte; câhil, ilim ve edepten mahrûm, nasîpsiz, dînsiz, îmânsız, bozuk kişiler de kötülemektedir. Bu, bir nasip işidir.

Bilindiği üzere, sevgi kalpte olur, bir gönül işidir; bugünkü medenî dünyâda, hıristiyanlar, müslümânları sevmeseler de, onlara düşmanlık, sözlü veya yazılı hakâret yapma hakkına sâhip değildirler. Zâten günümüzde insan haklarıyla ilgili bütün belgelerde, insanların dînlerine ve dînce mukaddes saydıkları değerlere hakâret etmek yasaklanmıştır.

Hakîkatte, kâfirlere ve putlarına çirkin sözler söylemek de müslümânlara yakışmaz. Zâten Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, kâfirlere ve onların bâtıl tanrılarına sövüldüğü takdîrde, onların da câhillikle Allah’a sövebileceklerini beyân buyurmaktadır: “Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler. [Onların Allah’tan başka taptıklarına; yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da taşkınlıkla, câhillikle, sınırı aşıp Allah’a sövmesinler]…..” [En’âm, 108]

Büyük İslâm âlimi Seyyid Abdülhakîm Efendi de, öküze tapan bir topluluk görüldüğü zaman, onların bâtıl tanrılarını, bozuk dînlerini tahkîr etmenin, ilm-i siyâsete uygun olmayacağını belirtmiş, ama bir kenarda da durmayıp hiç olmazsa, o öküze ot verilmesini tavsiye etmiştir.

Bu vesîleyle, şunu önemle belirtelim ki: Biz, gayr-i müslimlerin mukaddes saydıkları değerlerine, hiçbir zaman hakâret etmiyoruz. Onlar da bizim mukaddesâtımıza dil uzatmamalıdırlar; medenîlik, insanlık, insan haklarına saygı, hukûkî normlar da bunu gerektirmektedir.

Peki, âlemlere rahmet olarak gönderilen,  bütün üstünlüklerin timsâli olan Sevgili Peygamberimiz, resim vekarikatürlerde, sinema ve tiyatrolarda niçin teröristlere, şeytânlara ve daha başka mahlûklara benzetilmektedir?

Bilindiği gibi, ressâm ve karikatüristler, resim ve karikatürlerinde kağıtlara kendi rûh hâllerini, şahıslarına âit psikolojik durumlarını yansıtırlar. Burada, şunu net bir şekilde ifâde edelim ki: Sevgili Peygamberimiz bir ayna mesâbesindedir; aynaya bakan kişi, orada başkasını değil, kendisini görür. Yine Resûlullah Efendimiz bir güneş gibidir; onun altında duran kimse de, yerde, güneşin gölgesini değil, kendi gölgesini görür.

HAKÂRET, FİKİR VE İFÂDE HÜRRİYETİNE GİRER Mİ?

Burada, hemen şunu belirtelim ki:

Müslümânların mukaddes değerlerine hakâret edilmesinin, yahut ta başka bir dînin kutsal saydığı şeyleri tahkîr etmenin, basın hürriyeti, fikir ve ifâde hürriyeti gibi telakkî edilmesi mümkün değildir. Hakâret, basın ve düşünce özgürlüğüyle bağdaşamaz. Bu davranış, hem “İnsan Hakları Evrensel Beyâannâmesi”nde, hem de “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”nde yer alan insan haklarını ihlâldir. Yine “Kopenhag Kriterleri”ne de uymaz. Nitekim, önemli bir hukûk adamı olan, Yargıtay’ın Eski Başkanı Osman Arslan, 09.02.2006 tarihinde bir gazeteye yaptığı bir değerlendirmesinde:

“Böyle basın özgürlüğü olmaz. Her özgürlük, bir başkasının özgürlüğü ile sınırlıdır. Mutlak ve sınırsız özgürlük anarşiye neden olur” demiş, ayrıca “Bu karikatürlerin yayınlanması, evrensel hukuk kuralları açısından da, tartışmasız bir insan hakkı ihlâlidir. Danimarka tarafından da imzalanan ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9’uncu maddesi, dîn, vicdân ve düşünce özgürlüğünü güvence altına almıştır. Danimarka’da yayınlanan karikatürlerle, Müslümânların kutsal değerleri incitilmiş, sözleşme ihlâl edilmiştir” diye de ilâvede bulunmuştur.

Fransa’nın Eski Cumhurbaşkanı Jackes Chirac da, “Dinî inançları yaralayacak hareketlerden sakınmak gerekir. Düşünce özgürlüğü, sorumluluk çerçevesinde uygulanmalı. İnsanların tutkularını, tehlikeli bir şekilde kuvvetlendirecek provokasyonları kınıyorum” demiştir.

Kezâ BBC’de bir konuşma yapan Diyânet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, önce Danimarka’da, daha sonra da Avrupa’nın diğer bazı ülkelerinde, Hz. Muhammed’in (aleyhisselâm)  karikatürlerinin yayınlanmasının, “büyük bir yanlış ve çok büyük bir saygısızlık” olduğunu kaydetmiş; bunun, “sadece dîne saygısızlık değil, aynı zamanda insana saygısızlık, insan haklarını ihlâl” olduğunu da belirtmiştir.

“İnsanların, birbirlerinin inançlarına ve kutsallarına saygı göstermeyi öğrenmesi gerektiği”ne işâret eden Diyânet İşleri Eski Başkanı Ali Bardakoğlu, “herhangi bir insanın veya müslümânın, Hz. İsâ ya da Hz. Mûsâ’ya kötü bir söz,  çirkin bir şey söylemesinin, müslümânlığa ve insanlığa aykırı olduğunu” da belirtmiştir.

Bizim dînî geleneğimizde, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’i resmetmenin bulunmadığını, Türk geleneğinde de O’nun resminin çizilmediğini ayrıca ifâde etmiştir.

BUGÜNKÜ HARPLER, ARTIK NEŞİR YOLUYLA OLMAKTADIR

Ma’lûmdur ki, iki araba çarpıştığında, her ikisinde de büyük hasârlar meydâna gelir. Kezâ iki testi çarpışınca ikisi de kırılabilir; faraza biri biraz sağlam olsa ve kırılmasa bile, yine de biraz zarar görür.

Başlatılan yangın, bazan kontrol altına alınamıyabilir. Meydana getirilen sel de, bazen kontroldan çıkabilir. Isrârlı bir şekilde müslümânların üzerine gelindiğine dâir misâller o kadar çok ki, saymakla bitmez. Bu yapılanları ma’kûl karşılamak mümkün değil.

Maalesef şu bir vâkıadır ki, târih boyunca, hep îmânsızlar îmânlılara saldırmış; kuvvetli, çalışkan olan taraf, gâlib ve hâkim olmuş, inançlarını, düşüncelerini yaymışlardır. Bu çarpışma, önceden harp vâsıtalarıyla, döğüşerek olduğu gibi, şimdi neşir yoluyla,  propaganda ile de yapılmaktadır.

Îmânsızlar, tarih boyunca, İslâmiyeti hem dışarıdan, hem de içeriden yıkmaya çalışmışlardır. Kitaplı ve kitapsız kâfirlerin, plânlı olarak hazırladıkları uydurma kitapları, radyo, televizyon neşriyâtı ve sinema filmleri, maalesef insanların îmânları ve fikirleri üzerinde çok büyük tahrîbât yapmıştır. 

Aslında yaptıkları hakâretler, sâdece “Sevgili Peygamberimiz”e mahsûs da değildir. Karikatürlerin tamâmı incelendiğinde görüleceği gibi, Peygamberimiz’e hakâretten başka, Kelime-i Tevhîd, Kur’ân-ı Kerîm, İslâm harfleri, sakal, sarık, tesettür ve Türk bayrağını temsil eden Ay-Yıldız’la da alay etmişlerdir.

İşte bu sebeple, Türkiye, Ortadoğu ve bütün İslâm âleminde, ayrıca dünyanın her tarafında müslümânların yaşadıkları (Avrupa ve Amerika gibi) yerlerde yoğun protestolar yapılmıştır.

Söz konusu karikatürlerin, yazıların ve filimlerin bir takım merkezlerce, plânlı olarak ve müslümânları tahrîk maksadıyla, provokasyon için yapılmış olabileceği ihtimâli çok kuvvetlidir. Bunların bir kronolojisine bakacak olursak, bunu daha iyi tahmin edebiliriz.

[İnşâllah öbür haftaki makâlemizde de, bu mevzû üzerinde durmak istiyoruz.]