Ömrümüzden Bir Sene Daha Gitmek Üzere
01 Ocak 2014 i’tibâriyle, ömrümüzden bir mîlâdî sene [365 gün] daha geçmiş, kabre, ölüme ve âhirete biraz daha yaklaşmış olacağız. Geçen sene bugünlerde aramızda bulunan birtakım dostlarımız, sevdiklerimiz, büyüklerimiz bugün aramızda değiller.
Bu vesîleyle burada, mü’min olmak için inanılması gereken “Âmentü” esâslarındaki “Îmânın 6 şartı”ndan “kader”e ya’ni hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmak konusuna, bir nebze de olsa, temâs etmemiz uygun olacaktır.
Kitaplarda: “hayır ve şer, olmuş ve olacak şeylerin cümlesinin, Allahü azîmüşşân’ın takdîri ile ya’nî ezelde bilmesi, dilemesi, levh-i mahfûza yazması ve vakitleri gelince yaratmasıyla olduğuna inandım, îmân eyledim, kalbimde aslâ şek ve şüphe yoktur” demek lâzım geldiği belirtilmektedir.
Erzurumlu İbrâhîm Hakkı (rahmetullahi aleyh) buyuruyor ki:
“Hak şerleri hayr eyler, zannetme ki ğayr eyler, ârif ânı seyr eyler,
Mevlâ görelim neyler, neylerse, güzel eyler.”
Meselenin bir başka yönü daha vardır ki, o da şudur:
“Derd ü belâ kemend-i mahbûbest” ya’ni “derd ve belâ sevgiliye atılan bir kemend”dir.
Bilindiği gibi, Peygamberlere, Eshâb-ı kirâma, âlimlere ve velîlere nice sıkıntılar gelmiştir. Şüphesiz ki, inanan insanlara gelen sıkıntılar, onların günâhlarının affına ve derecelerinin yükselmesine sebeb olmaktadır. Bunu da hâtırdan çıkarmamalıdır.
İNSANLARIN İMTİHÂN EDİLMELERİ
Yüce Allah, Kur’ân-ı kerîm’inde, Mülk sûresinin 2. âyetinde: “Amelce hanginiz daha güzeldir diye [ya’nî hanginizin daha güzel amelde bulunacağını] imtihân edip ortaya çıkarmak için ölümü de, hayâtı da yaratan O’dur. O, azîzdir (herşeye gâliptir), gafûrdur (çok bağışlayandır)“ buyurmuştur. Demek ki hayât ve ölümün yaratılmasında imtihân maksadı vardır.
Bakara sûresinin 155. âyet-i kerîmesinde de insanların imtihân gâyesi şöyle açıklanır: “(Ey mü’minler, itâatkârı âsî olandan ayırt etmek için) and olsun, sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mâllardan, cânlardan ve mahsûllerden yana eksiltme ile imtihân edeceğiz. (Ey habîbim), sabredenlere (lutûf ve ihsânlarımı) müjdele.”
Ayrıca “Her cân ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihân olarak hayır ve şer ile deniyoruz” [Enbiyâ, 35] buyurulmuştur.
Allahü teâlâ “çok merhametli” olduğunu [Fâtiha, 2] ve “insanlara zerre kadar zulmetmediğini” [Nisâ, 40] bizzât kendisi ifâde buyuruyor. Elbette ki, mâla ve câna zarar veren musîbetlerin meydâna gelmesinde, İlâhî irâde ve takdîr tecellîsi vardır ve imtihân maksadına ma’tûftur.
Mü’minlerin başlarına gelen ve musîbet gibi görülen şeyler, aslında şer değil, hayırdır. Zîrâ musîbetler sebebiyle, mü’minler sevâp kazanmakta, günâhları bağışlanmakta ve ma’nen dereceleri artmaktadır. Bu da ancak musîbetlere sabırla mümkündür.
Demek ki herhangi bir müslümân, gerek mâla, gerek câna isâbet eden musîbetler karşısında sabreder, söz ve davranışlarıyla isyâna dalmazsa, onun günâhları bağışlanır.
Peygamber Efendimiz de:
“Müslümâna, herhangi bir fenâlık, hastalık, keder, hüzün, ezâ, can sıkıntısı ârız olursa, hattâ vücûduna bir diken batarsa [tabîî ki o da bunlara sabrederse], bu musîbetler sebebiyle, Allah onun günâhlarını ve hatâlarını bağışlar” [Buhârî, Merdâ, 1; Müslim, Birr, 14] hadîsiyle bu hakîkati ifâde etmiştir.
Bir hadîs-i kudsîde de, “Ben kulumu, iki sevgilisiyle [veya iki kıymetli uzvuyla] imtihân ettiğimde [iki gözü kasdedilmektedir] o buna sabrederse, iki göze bedel olarak ona cenneti veririm” [Buhârî, Merdâ, 7] buyurulmuştur.
Şu müjdeyi de unutmamak lâzım:
Hadîs-i şerîfte, şehîdlerin 5 grup olduğu belirtilmiştir. Şöyle ki: “Şehidler, 5 kısımdır: Tâûn(veba, kolera)dan vefât edenler, çâresi bilinmiyen iç hastalıklarından vefât edenler, yangında ölenler, suda boğulanlar, yıkıntı altında kalanlar.”