Pazartesi, Haziran 2, 2025
Makaleler

Ölüme Hazırlanmanın Ehemmiyeti

Hepimiz biliyoruz ki, Allahü teâlâ, kullarının îmân etmelerini, ibâdet yapmalarını, güzel ahlâka sâhip olmalarını, kendi aralarında kardeşçe yaşamalarını, sevişmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını istemekte ve bunları da emretmektedir.

Cenâb-ı Hak, dünyâya gönderdiği ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâmdan i’tibâren, Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar bütün “Peygamber”leri vâsıtasıyla, kullarına, dünyâ ve âhirette râhat etmeleri, huzûr içerisinde, iyi bir şekilde yaşamaları için, emir ve yasaklarını, ya’nî ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım olduğunu, beğendiği ve beğenmediği bütün işleri bildirmiştir.

Peygamberlerin insanlığa yaptıkları çok önemli hizmetler vardır. Bütün Ülü’l-azim Peygamberler, Resûller ve Nebîler (aleyhimüsselâm), insanlığı kendileri gibi birer mahlûk olan varlıklara tapınma karanlığından kurtararak, bütün varlıkların yaratanı ve hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya ibâdet etmenin şeref ve üstünlüğüne çağırmışlardır.

İnsanlar, Allah’ın Peygamberlerine tâbi’ olup, emir ve yasaklarına uydukları müddetçe, huzûrlu ve râhat bir hayât yaşamışlar, birbirlerini sevip-saymışlardır. Emirlere ve yasaklara uymadıklarında ise, huzûrsuz olmuşlar, râhatları bozulmuş; ahlâksızlık, zulüm ve haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır.

Peygamberlerin hepsi, insanları fevz u necâta ya’nî dünyâda ve âhirette kurtuluşa da’vet etmiş, sırât-ı müstakîmi, doğru olan yolu, bıkmadan, usanmadan ve yılmadan anlatmışlardır.

Hazret-i Âdem’den i’tibâren gelmiş-geçmiş bulunan 6 “Ülü’l-azim” Peygamber, 313 “Resûl”, 124 binden ziyâde “Nebî”nin eğitimdeki hedefleri aynıdır. 100’ü suhuf, 4’ü büyük kitap olmak üzere, bu Peygamberlerden bazılarına gönderilen 104 kitaptaki hedef de, altını çizerek ifâde edelim ki, insanların dünyâda huzûr ve sükûn içerisinde yaşamaları, âhirette de ebedî saâdete kavuşmalarıdır.

“Peygamberler Târîhi”ni incelediğimizde, aslında hepsinin gâyelerinin, yüksek ahlâklı, iyi ferdler, âileler ve cemiyetler meydâna getirmek olduğunu görüyoruz. Zâten bizim dînimiz, târîhimiz, kültür ve medeniyetimizde eğitimden maksat da “iyi insan”, orijinal ismiyle söylemek gerekirse “insân-ı kâmil” meydâna getirmektir.

Burada, hemen, büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî’nin (rahmetullahi aleyh) bir sözünü hatırlıyoruz. O buyuruyor ki: “İnsanlar üç gruptur. Birinci grup gıdâ gibidir, herkese her zaman lâzımdır. İkinci grup devâ (ilaç) gibidir, bazı insanlara bazen lâzım olur. Üçüncü grup ise illet (maraz, dert, hastalık) gibidir; herkes ondan kaçar, ama o, insanlara bulaşır.”

Herkesçe bilindiği gibi, bütün peygamberler ve onların vârisleri olan İslâm âlimleri ve Evliyâ-yı kirâm, hep gıdâ gibi, bütün insanlara lâzım olan fertler, âileler ve cemiyetler teşkîl etmek için uğraşmışlardır.

Yûnus Emre, şu iki dörtlüğünde, son derece önemli husûsları vurgulamaktadır:

“Gelin tanış olalım,

  İşi kolay kılalım,

  Sevelim sevilelim,

  Dünyâ kimseye kalmaz.”

“Mâl sâhibi, mülk sâhibi,
  Hani bunun ilk sâhibi?
  Mâl da yalan, mülk de yalan,
  Var biraz da sen oyalan.”

Yûnus Emre [rahimehullah], bunları niçin söylüyor? Çünkü Sevgili Peygamberimiz, dün de belirttiğimiz gibi: “Dünyâda bir garîp veya yolcu gibi ol ve nefsini ashâbu’l-kubûrdan farzet ya’nî kendini ölmüş bil” buyurmuşlardır.

“Ölmeden önce ölme” sırrına vâkıf olma, “hesâba çekilmeden evvel kendisini hesâba çekme” de, tasavvufta çok önemli prensiplerdendir.

DÜNYÂ FÂNÎ, ÖLÜM HAK, ÂHIRET BÂKÎ

Fahr-i kâinât Efendimiz, bir hadîs-i şerîfinde: “Lezzetleri yıkan ölümü çok hâtırlayın”; diğer bir hadîs-i şerîflerinde: “Dünyâda bir garîp veya bir yolcu gibi ol; kendini kabir ehlinden say (ya’nî kesinlikle öleceğine göre, kendini şimdiden ölmüş bil)”; başka bir hadîs-i şerîflerinde ise:  “Ölülerinizi hayırla yâd edin (iyilikle anın) buyurmuşlardır.

Sevgili Peygamberimiz yine buyurmuşlardır ki: “Âdemoğlu vefât edince amel defteri kapanır [artık sevâb yazılmaz olur]; ancak şu üç şeyi yapanlar müstesnâ:

1- Sadaka-i câriye [(câmi, mescid, medrese, çeşme, yol, hastahâne, aşevi, yurt…ve sâire gibi) umûma hayrı dokunan eserler meydâna getirenler)],

2- Arkasından istifâde olunan ilim bırakanlar (faydalı eserler veya talebe bırakanlar),

3- Arkasından hayır duâ edecek evlâd bırakanlar.”

Yine Sevgili Peygamberimiz: “Akıllı insan, nefsini hesâba çeken ve ölümden sonrası için hazırlanandır” buyurmuştur.

Yûnus Emre (rahmetullahi aleyh) de, bakın bize ne tavsıye etmektedir?

Kimseye bâkî değildir mülk-i dünyâ, sîm ü zer;

  Bir harâb olmuş gönlü ta’mîr etmektir hüner.

  Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner;

  İnsanoğlu bir fenerdir, bir gün âkıbet söner.

Yine Yûnus Emre:

“Eğer bir gönül yıktınsa, bu kıldığın namaz değil,

  Yetmişiki millet dahî elin-yüzün yumaz değil demiştir.

Yûnus Emre [rahimehüllah], birçok şiirinde, gönül kırmamaya dikkat edilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Meselâ onun tavsıyelerinden biri de şöyledir:

“Durma kazan, ye, yedir;

  Bir gönül ele getir.

  Yüz Kâbe’den yeğrektir,

   Bir gönül ziyâreti.

Merhûm Yûnus Emre şunları da söylüyor:

“Elif okuduk ötürü,

  Pazar eyledik götürü,

  Yaratılmışı severiz,

  Yaratandan ötürü.”

O, işin püf noktasını kendisi kavramış ve bizlere de şöyle tavsıyede bulunmuştur:

“Giderdim gönlümden kini,

  Kin tutanın yoktur dîni

  Ey yârenler! Ben bu sözü,

  Uludan işittim ahî

Onun şu dörtlüğü de, târihte olduğu kadar, günümüz için de çok mühimdir:

“Ben gelmedim da’vî [kavga] için,

  Benim işim sevi [sevgi] için,

  Dostun evi gönüllerdir,

  Gönüller yapmaya geldim.”

Kalp nazargâh-ı İlâhîdir. Onun için Peygamber Efendimiz, îmândan sonra en kıymetli işin, kalplere sürûr vermek olduğunu beyân buyurmuşlardır. Taberânî’nin “Mu’cem”inde geçen bir ibârede “idhâlü’s-sürûr fî kalbi’l-mü’min” ifâdelerini görüyoruz. Ya’nî “mü’minin kalbine sürûr, sevinç vermek.”

Evliyânın, Allah dostlarının büyüklerinden olan Bâyezîd-i Bistâmî [kuddise sirruh] de, ulaştığı yüksek mertebeye ne ile ulaştığını soranlara, bu cevâbı vermiştir. Ya’nî “insanlaraın kalplerine sürûr vermekle” buyurmuştur. Hattâ kabr-i şerîfinde [türbesinde] bu ibâre yazılıdır.

Günümüzde, hayâtın çeşitli zorlukları ve sıkıntılarıyla karşı karşıya olan insanlara ümîd vermek, kederlerini gidermek, onlara müsbet enerji aşılamak son derece önemlidir.

“Yaradılmışı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” diyen Yûnus Emre, Allahü teâlânın yaratığı olan bütün insanlara, hattâ bütün canlı ve cansızlara şefkat ve merhamet etmek gerektiğini belirtmektedir. Hattâ bu konuda, onlar arasında soy-sop, millet, ırk, renk, mevki-makam ve refah farkı gözetmemek gerektiğini de ifâde etmektedir.

Yûnus Emre için “dervişlik”, herkese faydalı olmak ülküsüdür. Tembelliği, tufeylî ve faydasız olmayı kınamıştır.

Onun, İslâm âlimlerine uyulmasını tavsiye eden başka bir şiiri de şöyledir:

Bu yol gâyet uzaktır,

  Dünyâ ona tuzaktır,

  Bu tuzağa uğrayan,

  Komaya kılavuzun.”

Yûnus Emre [rahmetullahi aleyh], ilimden, okumaktan maksadın hakkı bilmek olduğunu da şöyle anlatır:

“Okumaktan maksat ne?

Kişi hakkı bilmektir.

Çün okudun bilmezsin,

Bu nasıl okumaktır?

İlim, ilim bilmektir,

İlim kendin bilmektir,

Sen kendini bilmezsen,

Bu nice okumaktır?”

Hattâ “Nefsini bilen, Rabbini de bilir” şeklinde çok meşhûr bir söz vardır.