Cumartesi, Kasım 16, 2024
Gazete Makaleleri

Okullar Açılırken “Gençliğin Önemi” Konusunda Birkaç Kelime

İslâm âlimleri, insanların yaratılış gâyesi hakkında buyuruyorlar ki: Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’de de (Zâriyât:56) belirtildiği üzere, insanlar ve cinnîler, Allahü teâlâya ibâdet, kulluk etmek için yaratılmışlardır. Sonsuz saâdete kavuşmak için yaratılış gâyesine dikkat etmelidir. Bu dünyânın nimetleri geçicidir. Dünyâ ebedî kalınacak bir yer değildir, âhirete gitmek için bir binek gibidir. Sevinç yeri değil, ayrılık yeridir. Akıllı olan bu fânî dünyâya düşkün olmaz, kulluk vazîfesini hakkıyla yapar.

“Her ni’met, bir külfet karşılığıdır” sözünü hepimiz biliriz. Bize ihsân buyurulan îmân nîmetinin şükrünü yapabilmek için, îmânın kıymetini, fazîletini ve ne büyük bir cevher olduğunu başka insanlara da anlatmak, duyurmak lâzımdır. İnsanlar ebedî ateşte yanmasın düşüncesinde olmak lâzımdır.  Zâten “emr-i ma’rûf” da bu demektir.

Târihteki bütün harplerin temelinde de bu düşünce vardır. “Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlullah” kelimesini söylemek-söylememek. Bu mübârek kelimeyi söyleyenler kurtulmuşlar, söyletmek için çalışarak ölenler şehîd olmuş, ebedî Cennet’e gitmişler, söylememekte direnenler ise Cehennem’e gitmişlerdir. Burada, Hazret-i Ebûbekir ( r.a.) ile Ebû Cehil’in mukâyesesi yapılabilir.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, en kıymetli kitaplardan biri olan Mektûbât’ında buyuruyor ki: “Hâfız, imâm da, aklını-fikrini dînin yayılmasına vermiştir. Zâten her müslümânın böyle olması lâzımdır.”  ( 1. cild, 213. mektub) 

Hazret-i Ebûbekir(r.a.)’in müslüman olur olmaz söylediği ilk söz de şudur: Yâ Resûlallah, benim 6 arkadaşım daha var; yüksek huzûrunuza onları da getirebilir miyim?

Allahü teâlânın, bir kulunu sevip-sevmediği, o kişinin işinden belli olur. Allahü teâlânın, bir kulunu sevmediğinin alâmeti, onun “mâ lâ ya’nî” ile (ya’nî dinine de, dünyâsına da faydalı olmayan işlerle) vakit geçirmesidir. Allahü teâlânın bir kulunu sevdiğinin alâmeti ise, onun ilimle, bilhâssa fıkıh ilmi ile meşgul olmasıdır. Bir hadîs-i şerîfte: “Allah, kime hayır murâd ederse, onu dînde fakîh kılar” buyurulmuştur.

Bir şâir de:  “Âyînesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz,

                     Şahsın görünür rütbe-i aklı, eserinde” demiştir.

En büyük İslâm âlim ve velîlerinden olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri, “gençliğin kıymetini bilmelidir” buyuruyor. İfâdeleri şöyledir:

“Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytânlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir ibâdete, pek çok sevâp verilir. İhtiyârlıkta dünyâ zevkleri azalıp güç-kuvvet gidip, arzûlara kavuşmak imkânı ve ümitleri kalmadığı zamanda, pişmânlıktan, âh etmekten başka bir şey olmaz. Çok kimselere bu pişmânlık zamânı da, nasip olmaz. Bu pişmânlık da tövbe demektir ve yine büyük ni’mettir.

Gençlik çağı, kazanç zamanıdır. Mert olan bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. İhtiyârlık, herkese nasip olmaz. Nasip olsa da râhat, elverişli, vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz. Bugün, güç kuvvet yerinde iken, hangi özürle, hangi sebeple, bugünün işi yarına bırakılabilir?

Sevgili Peygamberimiz, “Yarın yaparım diyen, helâk oldu, ziyân etti”  buyurdu. Gençlik zamanında insanı, üç dîn düşmânı olan, nefis, şeytân ve kötü insanlar aldatmaya uğraşırlar. Bunlar karşısında, az bir ibâdet pek kıymetli olur. İhtiyârlıkta yapılan, bundan kat kat fazla ibâdetlerin bu kadar kıymeti olmaz.

Gençlikte, nefsin arzuları, insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte, şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyârlıkta yapılan aynı ibâdetten çok üstün ve kıymetli olur. Hele başka mâniler de araya girerse, bunları dinlemeyip yapılan ibâdetin sevâbı o kadar çoktur ki, ancak Allahü teâlâ bilir.

 Çünkü, mâniler karşısında ibâdet yapma güçlüğü, sıkıntısı, o ibâdetlerin, şânını, şerefini göklere çıkarır. Mâni (engel) olmayarak, kolay yapılan ibâdetler, aşağıda kalır.  Bunun içindir ki, insanların yüksekleri, meleklerin yükseklerinden daha üstün olmuştur. Çünkü insan, mâniler (engeller) arasında ibâdet ediyor. Melekler ise, mâni olmadan emre itâat ediyor. Harp zamanında askerin kıymeti artar ve muhârebede ufak bir hizmetleri, sulh zamanındaki büyük gayretlerinden daha kıymetli olur.

Gençlik arzuları, Allahü teâlânın düşmânı olan nefsin ve şeytânın sevdiği şeylerdir. Dîne uygun şeyler ise, Allahü teâlânın sevdiği şeylerdir. Allahü teâlânın düşmânlarını sevindirip, bütün ni’metleri veren, hakîkî sâhibi gazaba getirmek, akıllı insanların yapacağı şey değildir.”

[Allahü teâlâ, hepimize akla, vicdâna, dîne uygun hareketler nasip edip nefse, şeytâna ve dîn düşmânlarının sözlerine ve yazılarına aldanmaktan bizleri muhâfaza buyursun!]