Cuma, Kasım 15, 2024
Makaleler

Mübârek Gecelere Dâir Birkaç Kelime

Geçen haftaki makâlemizde, bir nebze mübârek “Zilhicce ayı”ndan bahsetmiştik. Bu haftaki makâlemizde ise, birazcık “mübârek geceler”den bahsetmek istiyoruz.

Önce, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinden bir nakil yapalım. O buyuruyor ki:

Âhiret yolcusunun, ibâdetle ihyâ edilmesi kuvvetle müstehab olan mübârek geceleri boş geçirmesi uygun değildir. Çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmâl eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübârek geceleri gafletle geçiren âhiret yolcusu da maksada ulaşamaz. Bu geceler: Muharrem ayının birinci gecesi, 10. Gecesi [Aşûre gecesi], Receb ayının birinci gecesi, yine Recebin ilk Cuma gecesi [Regâib gecesi] ve 27. gecesi [ki buna Mi’râc gecesi denir] Şa’bânın 15. Gecesi [Berât gecesi], Arefe gecesi ile iki bayram gecesidir [Ramazân bayramı ile Kurbân bayramının birinci geceleri].” [İhyâ]

Mübârek geceler, İslâm dîninin kıymet verdiği gecelerdir. Bu geceleri ihyâ etmelidir. Ya’nî kazâ namazları kılmalı, Kur’ân-ı kerîm okumalı, duâ ve tevbe etmeli, sadaka vermeli, Müslümânları sevindirmeli, bunların sevâbını ölülere de göndermelidir. Mübârek gecelerde, tevbe ve istiğfâr etmek, Allahü teâlâya ilticâ etmek, yalvarmak, günâhlarını düşünmek, ayıplarını-kusûrlarını hâtırlamak, kıyâmetteki azâpları düşünüp korkmak, Cehennemin sonsuz acılarından titremek lâzımdır. Afv ve mağfiret için çok yalvarmalıdır. Bu gecelere saygı göstermelidir; saygı göstermek ise harâm işlememekle olur.

MÜBÂREK GECELER BİD’AT MİDİR?

Bazı kimseler, Kadir gecesi hâriç, başta Mevlid gecesi olmak üzere bütün mübârek gecelere “bid’at” diyorlar. Hâlbuki Cuma, bayram ve kandil geceleri ve günleri, Müslümânların mübârek gece ve günleridir. Bu mübârek gün ve gecelere kıymet veren Allahü teâlâdır. Bu gecelerin faziletleri, çeşitli hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir.

Bunun gibi, Peygamberler de birer insandır. Ama Allahü teâlâ, onları kıymetlendirmiş, kendilerine güzîde mevkıler ihsân etmiştir. Onlar için, “diğer insanlardan niye ayırt ediliyor” denemediği gibi, bazı gece ve günleri kıymetli yaratan Allahü teâlâya da, “bu gece ve günleri, diğer gece ve günlerden niye ayırdı” denemez. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gece ve günlere kıymet vermiş, bu gece ve günlerdeki, duâ ve tevbeleri kabûl edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibâdet yapmaları, duâ ve tevbe etmeleri için bu gece ve günleri sebep kılmıştır.

Mübârek geceler, İslâm dîninin kıymet verdiği gecelerdir. Bu geceleri ihyâ etmelidir. Ya’nî kazâ namazları kılmalı, Kur’ân-ı kerîm okumalı, duâ ve tevbe etmeli, sadaka vermeli, Müslümânları sevindirmeli, bunların sevâbını ölülere de göndermelidir. Mübârek gecelerde, tevbe ve istiğfâr etmek, Allahü teâlâya ilticâ etmek, yalvarmak, günâhlarını düşünmek, ayıplarını-kusûrlarını hâtırlamak, kıyâmetteki azâpları düşünüp korkmak, Cehennemin sonsuz acılarından titremek lâzımdır. Afv ve mağfiret için çok yalvarmalıdır. Bu gecelere saygı göstermelidir; saygı göstermek ise harâm işlememekle olur.

“TERVİYE” VE “AREFE” GÜN VE GECELERİNİN FAZÎLETİ

 “Harâm aylar” ve “Hac ayları” Kur’ân-ı kerîmde zikredilmektedir. Zilhicce ayı hem harâm aylardan, hem de hac aylarındandır.

Zilhicce ayının 8. gününe (Arefe gününden bir önceki güne) “Terviye Günü” denir. “Terviye” denmesinin sebebi, hâcıların o gün Zemzem suyundan doya doya içip kanmalarındandır. Zâten “Terviye” kelimesinin lüğat [sözlük] ma’nâsı da “suya kandırmak” demektir. O gün, hâcılar Mekke’den Minâ’ya çıkarlar.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Bir müslümân, Terviye günü, oruç tutarsa ve günâh söz söylemezse, Allahü teâlâ, onu elbette Cennet’e sokar.”

“Terviye” kelimesi, “tefekkür” ma’nâsında da kullanılmaktadır. Nitekim İbrâhîm aleyhisselâm, [Kur’ân-ı kerîmde zikrolunduğu üzere] Zilhicce ayının 8. gecesi, rüyâsında; “Kendi oğlunu keser hâlde” gördü. Sabâh olunca, “Rüyâ şeytânî midir, yoksa Rahmânî midir (Allah tarafından mıdır)?” diye terviyeye [tefekküre] dalıp, o günü tefekkürle geçirdi. Gece olduğunda, kendisine; tekrâren “Emrolunduğun şeyi yerine getir” buyurulunca, Allahü teâlâ tarafından olduğunu bildi. Bildiği için o güne, “Bildi [bilmek]” anlamına gelen “Arefe” dendi. [Tabîî ki Kur’ân-ı kerîmde de belirtildiği gibi, o hâdise bir imtihândı; Cenâb-ı Hak, İsmâîl aleyhisselâmın yerine fidye olarak büyük bir koç göndermiş, İbrâhîm aleyhisselâm, oğlu İsmâîl aleyhisselâm’ı kesmemiştir.]

“AREFE” GÜN VE GECESİ

“Arefe Günü”: Zilhicce ayının dokuzuncu gününe, ya’nî “Kurbân Bayramı”ndan bir önceki güne denilir. Başka herhangi bir güne, meselâ Ramazân bayramından önceki güne  “Arefe” denmez.

Arefe Gecesi” ise; Arefe Günü ile Kurbân Bayramı’nın birinci günü arasındaki gecedir. Her mübârek geceye hürmet olunduğu gibi, bu geceye de saygı gösterilmelidir; çünkü bu gece, İslâm dîninde kıymet verilen on mübârek geceden birisidir.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Rahmet kapıları 4 gecede açılır. O gecelerde yapılan duâ, tevbe reddolmaz. O geceler, Ramazân ve Kurbân bayramının 1. geceleri, Berât gecesi ve Arefe gecesidir.”

Bilindiği gibi, İslâmî literatürde, gece önce gelir, gündüz ondan sonra gelir; ama 4 gece bundan müstesnâdır. Bunlar da Arefe gecesi ile Kurbân Bayramının ilk üç gününün geceleridir.

AREFE GÜNÜNÜN ÖNEMİ

Bu sene de, hamdolsun, müslümânlar için önemli günlerden biri olan “Arefe” gününü ve Allahü teâlânın, ümmet-i Muhammed’e ihsân buyurduğu iki dînî bayramdan ikincisi olan “Kurbân Bayramı”nı da idrâk etmekle şereflendik. Cenâb-ı Hak, sıhhat ve âfiyet içerisinde ve sevdiklerimizle birlikte, daha nicelerine kavuştursun.

 İslâmın beş şartından biri, gerekli şartları taşıyan zenginlerin “hacca gitmeleri”dir. Haccın şartlarından biri ise, “Arefe günü”nde “Arafât”ın “Vâdî-yi Urene” denilen yerinden başka herhangi bir yerinde, öğle [ve ikindi namazların]dan sonra “vakfe” yapmaktır. Bu ibâdet, vaktinden bir gün önce veya bir gün sonra yapılırsa, hac kabûl olmaz. Bu bakımdan haccın kabûlü, “Arefe günü”nün doğru olarak tesbît edilmesine bağlıdır.

 Arabî aylar, gökteki hilâlin görülmesi ile başlar. Hilâlin görülmesi, [Arefe günü veya Kurbân Bayramı’nın birinci günü de, Seyyid Allâme İbn-i Âbidîn’in de belirttiği gibi], hesâpla, takvîmle anlaşılan günde veya bir sonraki günde olur. Hilâlin, hiçbir zaman, takvimlerde belirtilen günden bir önceki günde görülmesi mümkün değildir.

 “Arefe günü”, İslâm dîninin kıymet verdiği günlerdendir. Müslümanlar her yıl, “Ramazân ayı”nda ve “Arefe günü”nde günâhları afv edildiği için sevinirler, sürûrları avdet eder, tekrâr gelir. Bundan dolayı Ramazân ayını takip eden Şevvâl ayının ilk üç gününe ve Arefe gününü takip eden Zilhiccenin 10-13. günlerine “îd” denilmiştir ki, Arapça olan bu kelime Türkçede “bayram” demektir.

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır ki:

“Arefe gününe hürmet ediniz! Çünkü Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür.” 

“Arefe gecesinde ibâdet edenler, Cehennem’den âzâd olurlar.”

“Arefe günü ibâdet edenlerin, oruç tutanların iki senelik günâhları affolur. Biri geçmiş senenin, diğeri de gelecek senenin günâhıdır.”

“Arefe gününde bin İhlâs okuyanların bütün günâhları affolur ve her duâları kabûl olur.” [Hepsini besmele ile okumalıdır.]

TEŞRÎK TEKBİRLERİ

İmâmeyn(yani İmâm Ebû Yûsuf ve İmâm Muhammed)’e göre, Arefe günü, ya’nî Kurbân bayramından önceki gün sabâh namâzından, Kurbân bayramının dördüncü günü ikindi namâzına kadar, yirmiüç vakitte hem hâcıların, hem de hacca gitmiyenlerin, erkek-kadın herkesin, cemâ’at ile kılsın, yalnız kılsın, farz namâzlardan sonra veyâ bu bayramdaki farzlardan birini, yine bu bayram günlerinden birinde kazâ edince, selâm verir-vermez, “Allahümme ente’s-selâm …” demeden evvel, bir kerre “Tekbîr-i teşrîk=Teşrîk tekbîri” okumaları vâcibtir.

Bu tekbîr, Bayram günlerine denk gelen Cum’a namâzlarından sonra da okunur; bayram namâzından sonra okumak ise müstehabdır. Cenâze namâzından sonra okunmaz. Câmi’den çıktıktan veyâ konuştuktan sonra okumak lâzım değildir. İmâm, bu tekbîri unutursa, cemâat terk etmez. Erkekler yüksek sesle okuyabilirler.

Teşrîk tekbîri,Allâhü ekber, Allâhü ekber, lâ ilâhe illa’llâhü, vallâhü ekber, Allâhü ekber ve li’llâhi’l-hamd” şeklinde getirilir.