Millî Ve Ma’nevî Değerlere Sâhip Çıkmak Lâzım
Târih, bize millî ve manevî değerlerine sahip çıkmayan ve başka milletleri körü körüne taklit edip millî şahsiyetlerini kaybedenlerin, dünyâ coğrafyasından silinip gittiklerini göstermektedir.
Bu yüzden, bir toplumu içten yıkmak isteyenler, inanç, ahlâk ve millî değerlerini yok etmeyi ilk hedef olarak seçmektedirler.
Bu itibârla geleceğimizin teminâtı olan gençlerimizi, millî, manevî ve kültürel değerlere uygun yetiştirmek, anne-baba, dede-nene, eğitimci, resmî ve sivil kuruluşlar ve topyekûn toplum olarak hepimizin görevidir.
Nitekim Yüce Allah, dinî ve ahlâkî prensiplere sâhip çıkarak, kimlik ve şahsiyetimizi korumamızı emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “İşte bu (dîn), benim dosdoğru yolumdur; artık ona uyun. Başka yollara uymayın; yoksa o yollar, sizi parça parça edip, doğru yoldan (Allah’ın yolundan) ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size emreder.” (En’âm, 6 / 153)
Sevgili Peygamberimiz de (aleyhisselâm), bizleri ahlâkî çöküntüye sebep olabilecek, birlik ve beraberliğimizi bozacak başka milletlerin örf ve âdetlerini benimsemekten sakındırmıştır.
Milletleri ayakta tutan, hiç şüphe yok ki millî ve manevî değerlerdir. Bu değerler, milletlerin birlik, beraberlik ve toplumsal dayanışma içerisinde yaşamalarını ve millî kimlikleriyle târih sahnesinde yer almalarını sağlamaktadır. Milletler, söz konusu kıymetleri, değerleri gelecek nesillere, kuşaklara aktardıkları nisbette, oranda varlıklarını sürdürürler.
Bizim millî kültürümüz, yüce dînimizle âdetâ bütünleşmiş ve yine güzel dînimizin prensipleriyle yoğrulmuştur. Sevgi, saygı ve fedâkârlığın geliştirilmesinde, toplum hayâtımızın âhenkli ve sağlam bir şekilde devâm ettirilmesinde, gençlerimizin ve çocuklarımızın yetiştirilmesinde, manevî değerlerimizin ve millî kültürümüzün katkısı çok büyüktür.
Özellikle genç kuşakları, bu değerler çerçevesinde eğitmek ve yetiştirmek oldukça önemlidir. Çünkü gençlerin dînî ve ahlâkî değerlerden uzaklaşmaları, örf ve âdetlerimize uymayan davranışları benimsemelerine, zararlı akım ve alışkanlıkların tuzaklarına düşmelerine yol açmaktadır.
Bugün, toplumumuzda, bazı eğlencelerde, aklı ve sağlığı tehdit eden içki içmek, uyuşturucu kullanmak, âile bütçesini sarsan kumar ve isrâf boyutundaki harcamalar, âdet hâline gelmiştir. Bunları dînî ve millî değerlerimizle bağdaştırmak aslâ mümkün değildir. Ayrıca millî ve manevî değerlerimize ters düşen bu tür eğlence ve âdetler, kültürel tahrîbâta da yol açmakta, bizleri millî kimliğimizden de uzaklaştırmaktadır.
Bunun için kültürel mirâsımızdan, dinî anlayış ve heyecânımızdan kaynaklanan değerlerimizi yaşatmaya gayret etmeli, bu değerlerimizi genç kuşaklara aktarmaya çalışmalıyız. Dînî ve millî değerlerimizle çelişen başka kültürlerin örf ve âdetlerini de körü körüne taklit ve özentiden kaçınmalıyız.
Bu vesîleyle belirtelim ki, 01 Temmuz 2005 tarihinde, bazı gazete ve İnternet sitelerinde yer alan bir haber, akl-ı selîm sâhibi insanları şok etmiştir:
“İspanya eşcinsel evliliklerini onaylayan üçüncü ülke olmuştur.”
İspanya’da da, bu konudaki tartışmaların dinmediği anlaşılıyor. Maalesef El Pais gazetesi, insan fıtratına aykırı bu iş için, “bu cesur yasa, İspanya’yı eşcinsel haklarını savunmanın ön saflarına koyuyor” ifadelerine yer veriyor.
Yine gazete, adıgeçen kepâzelik için, “Eşcinsellerin evliliği, heteroseksüel evliliklerin önemini azaltmıyor, geleneksel aileye de saldırmıyor. Sadece ayrımcılığa uğrayan bir gruba haklarını sunuyor. Bu demokratik zaferle, tüm toplum gurur duymalı” iddiâsında bulunmaktadır.
Almanya’dan Die Tageszeitung gazetesi de, mezkûr karar hakkında, “Vatikan, modernliğin getirdiklerini durdurmaya çalışıyor, ama artık başaramıyor” diye yazmıştır.
Fakat Polonya gibi bazı ülkelerde, eşcinsellere hâlâ korkuyla yaklaşıldığını belirten gazete, “Avrupa Birliği’nin üyesi olmak isteyenler modern toplum anlayışını benimsemeli” şeklinde indî bir iddiâda da bulunmuştur.
Ama İspanya’da bile, El Pais’in yukarıdaki bozuk görüşlerine katılmıyan, işin tehlikelerine işâret eden bazı basın organları da var. Meselâ, başyazısına “Gereksiz bir yasanın tehlikeleri” diye manşet atan ABC, yukarıdaki akla ve beşer fıtratına uymayan görüşlere katılmıyor ve yasanın alelacele geçirildiğini söyleyip “evlilik kurumuna vurulan bir darbe” olduğunu belirtiyor. Gerek erkek, gerek bayan, ahlâkî değerlere ne kadar sâhip çıkarlarsa, âile müessesesine ne kadar önem verirlerse ve bunu yaşatmaya çalışırlarsa, fuhuştan, zinâdan, bütün gayr-i meşrû ilişkilerden ne kadar uzak dururlarsa, o kadar sağlam bir âile yapısı kurulur ve cemiyet de o derece sağlam olur. Tabîî ki millet de son derece sağlam olur; bu milletin teşkîl ettiği devlet de o derece uzun ömürlü olur.