Cumartesi, Kasım 16, 2024
Gazete Makaleleri

Milli Kültüre Sahip Bir Nesil Yetiştirmek

Dilimizde maddî kültür, mânevî kültür, kültürlü adam, kültür dâiresi, kültür çerçevesi, kültür kompleksi, kültür bütünleşmesi, kültür yayılması, kültür temâsı, kültür kaynaşması, kültür benimseme ve kültür değişmesi, millî kültür gibi çeşitli terkipler hâlinde kullanılan kültür kelimesinin umûmiyetle, dilimize Fransızcadaki “Culture” kelimesinden geçtiği kabul edilmektedir.

 “Kültür”, bir milletin maddî-mânevî değerleridir. Bir milletin bütün sanat faaliyetleri, inançları, örf ve âdetleri, anlayış ve davranışlarının toplamı o milletin kültürüdür. Buna “mânevî kültür” veya “hars” denir. Kültür târihçileri, sosyologlar ve sosyal psikologlar kültürün ıstılahî (ilmî) mânâsını değişik ifâdelerle belirtmişlerdir. Şöyle ki:

C. Wisler, kültür; “Bir halkın yaşama tarzıdır” derken, E. Sapir onu; “Atalardan gelen maddî, mânevî değerlerin tamamı” şeklinde târif etmiş, F. A. Wolf ise; “Bir milletin ferdlerinin iştirak hâlinde bulundukları mânevî hayat”ın kültür olduğunu ifâde etmiştir.

A. Yong, kültürün, “İnsanın tabiatı ve kendisini idâre etme yolu ile bizzat meydana getirdiği eser” olduğunu belirtirken, A. K. Kohen, “Umûmî olarak inançlar, değer hükümleri, örf ve âdetler, zevkler kısaca insan tarafından yapılmış ve meydana getirilmiş her şey”in kültür olduğunu ifâde etmiştir.

R. Thurnawald, “Kültür; davranış tarzları, örf ve âdetler, düşünceler, ifâde şekilleri, kıymet biçimleri, tesisler ve teşkilâttan meydana gelmiş âhenkli bir sistemdir” demiş, fakat E. B. Taylor onu; “bilgiyi, îmânı, sanatı, ahlâkı, örf ve âdetleri, ferdin mensubu olduğu cemiyetin bir üyesi olması îtibâriyle kazandığı alışkanlıkları ve diğer bütün mahâretleri içine alan gâyet karışık bir bütündür” şeklinde târif etmiştir.

Ziyâ Gökalp ise; “Hars (kültür), yalnız bir milletin dînî, ahlâkî, hukûkî, adlî, estetik, lisânî, iktisâdî ve fennî hayatlarının âhenkli bir bütünüdür” demiştir.

Ekseriya kültür ile yanyana kullanılan, bâzan da kültürün eş anlamlısı zannedilen “medeniyet” kelimesinin târifi ise şu şekilde yapılmaktadır:Medeniyet: milletler arası ortak değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama vâsıtalarının bütünüdür” veya “aynı medeniyet dâiresine giren birçok milletlerin sosyal hayatlarının müşterek bir yekûnüdür.” Batı medeniyeti denildiği zaman, din bakımından hıristiyan olan toplulukların, sosyal değerleri ile müsbet ilme dayalı teknik anlaşılmaktadır. Halbuki Batı medeniyetine bağlı milletlerden her biri ayrı bir kültür topluluğudur. Fen bilimlerinde benzer bir anlayış içerisinde olmalarına, tekniği bulma ve kullanmada birbirlerine yakın yollar takip etmelerine rağmen, bu milletler başka başka diller konuşurlar. Âdetleri, gelenekleri, ahlâk anlayışları, güzel sanatları, mahallî müzikleri ve giyinişleri bir değildir. Hattâ hepsi hıristiyan inancına sâhip bulunmakla berâber, din konusundaki tutumları da farklıdır.

İşte bu ayrı ayrı inanış, eğilim, düşünce, kullanış ve davranış tarzları her milletin millî kültür unsurlarını teşkil etmektedir. Yâni kültürlerden doğan medeniyet karakter yönünden umûmî, kültür ise husûsîdir. Medeniyet bilme ve yapabilme, kültür takınılmış bir tavır olmaktadır. Her topluluk bir kültür sâhibi olduğundan, her kültür ayrı bir topluluğu temsil ettiğinden, bir kültürün varlığı, bir milletin mevcudiyetini göstermekte, bir topluluğun varlığı ise bir kültürün varlığına işâret sayılmaktadır. Yalnız milli kültürü olan bir kavim kültür bakımından yükseldikçe, medeniyet doğmaya başlar. Bunun açık örneği İslâm medeniyetidir.

Bir milletin mânevî kültür değerlerinin yekûnunu din, dil, sanat, edebiyat, örf ve âdetler ile, düşünüş ve yaşayış tarzları meydana getirmektedir. Bu kültür değerleri milletlerin hayatında önemli bir yer tutarlar. Milletler bu tip kültür değerleri üzerinde hassasiyetle dururlar, bunları mümkün mertebe zedelemeden ve hattâ geliştirerek kendinden sonraki nesillere devrederler. Çünkü millîlik, orijinallik, tabiîlik, canlılık gibi vasıfları olan kültürde müştereklik yâni sâdece yaşayan cemiyetin değil, geçmişteki ve gelecekteki cemiyetlerin de müşterek malı olma keyfiyeti ile devamlılık özelliği çok önemlidir. Eğer bir kültür toptan terk edilecek olursa veya özü bırakılacak olursa o cemiyetten, milletten eser kalmaz. Nitekim 10. asra kadar Türk kavmi olan Bulgarların, kültürleri değişince, o târihten îtibâren slavlaşmış oldukları buna açık bir misâldir.

Kültürde bütün cemiyete şâmil olma ve nesilden nesile intikâl etme durumu da çok mühimdir. Kültür unsurlarının bozulduğu bir cemiyette çeşitli tehlikeler meydana gelir ve bunlara mukâvemet çok zorlaşır. Kültürün fertler ve cemiyetler üzerinde icrâ ettiği hizmet hiçbir zaman inkâr edilemez. Zîrâ kültür millî duyguların gelişmesini sağlayıp ferdi vatansever yapar. Bu yolla millî bütünlüğü sağlar. Böylece fertleri ve cemiyeti korur. Yine kültür, kişinin insânî meziyetlerini takviye edip fazîlet ve fedâkarlık aşılar. Onu namuslu ve ahlâklı yaptığı gibi şahsiyet sâhibi kılar. Netice olarak fert ve cemiyet büyür ve sükûna kavuşur. Kültür aynı zamanda millet fertlerine uyanıklık temin eder ve bu sayede millet muhtelif tehlikelerden korunmuş olur. Şu bir vakıadır ki, kültür unsurlarının terk edilmesi, ihmâli veya yozlaştırılması cemiyetlerin başlarına sayısız tehlikeler açmaktadır.