Cumartesi, Kasım 16, 2024
Gazete Makaleleri

Kur’ân-I Kerîm’deki Sûre Ve Âyetlere Dâir

Kasım ayındaki bazı makalelerimizde, denizden damla misâli, Kur’ân-ı Kerîm’den bahsetmeye çalıştık. Araya “Kadir Gecesi” ve “Bayram”la ilgili yazılar girince, 2 hafta bu önemli konuya ara vermiş olduk. Halbuki bu konu, son derece hayâtî önemi hâiz bir konudur. Onun için birazcık daha bu konu üzerinde durmak istiyoruz.

Bilindiği gibi, Kur’ân-ı Kerîm “sûre”lerden; sûreler de “âyet”lerden meydana gelmektedir. “Âyet”, sözlükte, “alâmet, işâret, nişân, ibret, tanınmaya sebep olan emâre” ma’nâlarına gelir. Bu bakımdan, Allahü teâlânın varlığını ve birliğini anlamak husûsunda, kâinât da bir âyettir. Nitekim Bakara Suresinin 164. âyet-i kerimesinde geçen “âyet” bu ma’nâda kullanılmıştır.

Bir terim olarak ise “Âyet”, “Kur’ân-ı Kerîmdeki sûreleri meydana getiren, başı ve sonu belli olan cümle veya cümleciklerden her biri”ne denir. Âyet-i kerîmelerin son kelimesine “fâsıla” denir. Âyet-i kerîmeleri birbirinden ayırdığı için, “fâsıla = ayırıcı” denilmiştir. Son harfine de “fâsıla harfi” denilir.

Âyetlerin tâyini, yerlerinin belirlenmesi kıyâsla, akılla yapılamaz. Âyet-i kerîmelerin sûreler içindeki yerleri “tevkîfî”dir, ya’nî vahiyle, Peygamber Efendimizin bildirmesiyle bilinir. Cebrâil aleyhisselâm, Peygamber Efendimize geldiğinde, bu âyetlerin hangi sûreye konulacağını söylerdi. Peygamberimiz de vahiy kâtiplerine, âyetin yazılacağı yeri bildirir, onlar da ona göre yazarlardı. Kur’ân-ı Kerîm, “Mushaf” hâline getirileceği zaman da, bu tertibe uyulmuş, bütün müslümanlar bu husûsta ittifâk etmişlerdir.

Sûrelerin tertibi, yani mushafdaki sırası da, âlimlerin çoğunluğuna göre tevkîfî  (Resûlullah Efendimizin bildirmesiyle)dir. Bu sıra da değiştirilemez. Bunun için namazda bu sıraya uymadan okumak mekrûh kabûl edilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’in ilk inen âyetleri, “Alak” sûresinin ilk beş âyetidir. İnmesi, takrîben 23 sene devâm eden bu İlâhî Kitâb’ın, son gelen âyet-i kerîmesinin hangisi olduğunda ihtilâf edilmiştir. Çoğunluk, “Mâide” sûresinin 3. âyeti olduğunu kabûl etmiştir.

ÂYETLERİN SAYISI

Kur’ân-ı Kerîmde “114 sûre” ve ”6.236 âyet” vardır. Kur’ân-ı Kerîm, indirildiği zamankinden bir harf bile eksik veya fazla değildir. Bugün dünyada basılı ve yazılı olan “Mushaf”ların tamamında bulunan sûrelerdeki âyetlerin toplamı 6.236‘dır.

Kitaplarda bazı farklı rakamlar verilmişse de bu farklılık, büyük bir âyetin, birkaç küçük âyet sayılmasından veya birkaç kısa âyetin, bir büyük âyet kabul edilmesinden, yahûd 114 sûreden 113’ünün başlarındaki  “Besmele”nin müstakil birer âyet sayılıp sayılmamasından ileri gelmiştir. Ba’zı âlimler, bu besmeleleri  ayrı birer âyet kabûl etmişlerdir. Ba’zıları da, “Neml” sûresinin içinde geçen “Besmele” hâriç, diğerlerini müstakil âyet saymamışlardır. Meselâ İmâm Şâfiî, her sure başındaki besmeleyi, o sûreden bir âyet sayarken, İmâm-ı A’zam ile İmâm Mâlik o sûreden âyet saymazlar.

Sûrelerin başlarında bulunan harfleri, ba’zı âlimler başlı başına birer âyet sayarken, diğerleri ise müstakil bir âyet saymıyordu. İşte bunlar rakamlara tesir ediyor.

ÂYET ÇEŞİTLERİ

Âyetler çeşitli bakımlardan tasnife tâbi tutulmuştur. Ba’zı âyetlere “mücmel (ma’nâsı izâha muhtâç olacak şekilde kapalı)”, ba’zılarına da “mübeyyen veya müfesser (ma’nâsı açıklanmış)” denilmiştir.

Yine Mekke devrinde (Hicretten önce) gelen sûre ve âyet-i kerîmelere “Mekkî”, Medîne döneminde (Hicretten sonra) gelen sûre ve âyet-i kerîmelere de “Medenî” denir. Umumiyetle 86 sûrenin Mekkî, 28 sûrenin de Medenî olduğu kabûl edilir.

Mekkî sûrelerde, genellikle îmân konuları, geçmiş ümmetlerin kıssaları yer alır. Medenî sûrelerde ise hükümler ve cihâdla ilgili emirler bulunur.

Kezâ sûre ve âyet-i kerîmeler, indikleri yer ve zamana göre de, “arzî-semâvî (Peygamber efendimiz yeryüzünde veya gökte ya’nî mi’râcda iken inenler)”, “hazarî-seferî (hazarda veya seferde iken inenler)”, “nehârî-leylî (gece ve gündüz inenler)”, “sayfî-şitâî (yazın veya kışın inenler)” diye de sınıflandırılır. Ayrıca hükmü, daha sonra kaldırılma bakımından, “nâsih ve mensûh âyetler” diye de kısımlara ayrılırlar.

Bizzât Kur’ân-ı Kerîmde (Âl-i İmrân: 7), âyetlerin bir kısmının “muhkem (hüküm bildiren ve ma’nâya delâleti müctehid âlimler için açık olan)”, bir kısmının da “müteşâbih (ma’nâsı kapalı olup, te’vîl edilen ya’nî müctehidlerce, meşhûr olmayan manâ verilen) ” olduğu bildirilmiştir.

Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

  “Muhkem âyetler, İslâmiyet bilgilerinin ve ahkâmın kaynağıdır. Müteşâbih âyetler ise hakîkatlerin ve sırların hazînesidir. El, yüz, ayak vb. Kur’ân-ı Kerîmde ve hadîs-i şerîflerde vardır. Bunların hepsi “müteşâbihât”tandır. Bunlar gibi, sûrelerin başında bulunan harfler de “müteşâbihât”tandır. Bunların ne demek olduğu, yalnız ulemâ-ı râsihîn denilen büyüklere bildirilmiştir.”

SÛRELERİN SAYISI

“Sûre”nin sözlük ma’nâsı, “yüksek rütbe, mevkı’, şeref, binânın bir kısmı veya katları ve bir şehri kuşatan sur” demektir. “Sûre”, “Kur’ân-ı Kerîmde âyetlerden oluşan, biri diğerinden ayrı bölümler”in adıdır.

Kur’ân-ı Kerîmde, tekrâr belirtelim ki, 114 sûre vardır. “Tevbe” sûresi hâriç, her bir sûre besmele ile başlamaktadır. Birkaç satır olan sûreler olduğu gibi, 40-50 sahife tutan sûreler de vardır. Ancak tek bir âyetlik sûre yoktur. En kısa sûre “Kevser”, en uzun sûre “Bakara” sûresidir.

Sûreler, isimlerini, ihtivâ ettikleri garip bir kelimeden veya ifâde ettikleri ma’nâdan alırlar. Bu bakımdan ba’zı sûrelerin birden fazla ismi vardır. Meselâ, Fâtiha sûresi için yirmi kadar isim verilmiştir. İnşâallah bundan sonraki makalemizde de Kur’ân-ı Kerîm’den bahsetmek istiyoruz.