Salı, Kasım 26, 2024
Gazete Makaleleri

Kur’ân-I Kerîm’deki Bazı Fen İlimleri

Günümüzde maalesef bazı insanların ilimleri olmadığı gibi, irfânları, edebleri, insâfları da kalmamış. Kur’ân-ı Kerîmi, belki yüzünden okumaktan bile âciz bazı kimseler çıkıp, o yüce kitap hakkında, ileri geri konuşabilmektedirler. Tabii, makâlelerimizde, şahsiyât yapmak bizim prensibimiz olmadığından, yine herhangi bir isim vermiyeceğiz. Ama burada, bozuk fikirlere, ilmî delillerle cevap vermeye çalışacağız.

Şu kadarını belirtelim ki, bir sendikacının, ”1400 yıl öncesinin köhnemiş fikirleri” diyerek, bu sözlerle İslâm dinine, Kur’ân-ı Kerîm’e hakârette bulunduğu ve müslümân halkı rencide ederek infiâle sebep olduğu öne sürülmüş, bu sözlerin sâhibi hakkında soruşturma başlatılması ve davâ açılması istenmiştir. Biz, meselenin hukûkî yönü üzerinde değil, ilmî yönü üzerinde durmak istiyoruz.

KUR’ÂN-I KERÎM VE FEN İLİMLERİ

Hemen belirtelim ki, asırlar geçtikçe, Kur’ân-ı kerîmin bahsettiği esâsların, modern ilimler tarafından tasdik edilmesi, onun i’câzının bir yönüdür.

Kur’ân-ı kerîmin i’câzından ya’nî insanları âciz bıraktığı husûslardan biri de kevnî i’câzı ya’nî, nüzûlü sırasındaki insanlar için meçhûl olan, fakat sonraki çağlardaki insanlar için meçhûl olmayan birçok ilmî hakîkatleri ihtivâ etmesidir.

Şimdi, Kur’ân-ı kerîmde işâret edilen ve bugünkü ilim adamları tarafından tasdik edilen bazı mes’elelerden bahsedelim:

1- Önce, dünyamızın nasıl meydana geldiği hakkında ansiklopedilere bakalım.

Bu konuda, fen adamları diyorlar ki:

“Milyarlarca sene evvel, bütün kâinât [Evren] bir tek parçadan ibâretti. Bu tek parçanın ortasında birdenbire büyük bir infilâk oldu ve bu tek parça birçok parçalara ayrıldı. Parçaların herbiri başka bir cihete doğru gidiyordu. Nihâyet, bu parçaların ba’zıları birbirleriyle birleşerek muhtelif gezegenler ve ayrı ayrı galaksiler [saman yolları], güneşler ve peykler [aylar] meydana getirdiler. Artık fezâda [uzayda] bu ilk patlamaya karşı bir mukâvemet kalmadığı için, bu gezegenler, uydular ve bunların içinde bulundukları galaksiler, fezâda, kendi yörüngelerinde dönmeye ve yüzmeye devâm ettiler. Dünya, içinde Güneş’in de bulunduğu bir galaksidir. Kâinâtta sayılamıyacak kadar çok galaksi vardır. Kâinât, gittikçe genişleyen bir sistemdir. Galaksiler yavaş yavaş dünyadan uzaklaşıyor. Çünkü kâinât genişliyor. Eğer, sür’atleri ışık hızına varırsa, artık öteki galaksileri görmemize imkân kalmıyacaktır. Şimdiden, daha kuvvetli teleskoplar yapmaya mecbûruz. Çünkü, bir müddet sonra, onları göremiyeceğimizden korkuyoruz…..”

Fen adamlarına, “Bu netîceye ne vakit ulaştınız?” denildiği zaman, “Şöyle- böyle 50-60 seneden beri, bütün dünya fen adamları bu kanâatlerde birleşmiştir” diyorlar.  50-60 sene, dünya hayatında çok kısa bir zaman dilimidir.

Şimdi ise, mukaddes kitâbımıza kulak verelim.

Kur’ân-ı kerîmde, Allahü teâlâ meâlen buyuruyor ki:

“İnkâr edenler, gökler ve arz küresi birbirlerine yapışık iken, onları ayırdığımızı bilmezler mi?” [Enbiyâ, 30]

“İnkâr edenlere bir delîl de, gecedir. Biz, ondan gündüzü ayırırız, sıyırırız da karanlıkta kalıverirler. Güneş de, kendi mahrekinde [yörüngesinde] yürür.” [Yasîn, 37- 38]

Demek ki, Allahü teâlâ, fen adamlarının ancak 50-60 sene önce meydana çıkarabildikleri dünyanın yaratılışını, bundan 1.400 sene evvel insanlara bildirmiştir.

2- Şimdi de biyoloji ile ilgili kısa bir bilgi verelim:

Biyologlar, hayatın başlangıcını şöyle anlatıyorlar:

“Dünyanın ilk havasında amonyak, oksijen ve karbonik asit vardı. Yıldırımların etkileri ile bunlardan amino-asitler meydana geldi. Milyarlarca sene önce, ilk defa su içinde protoplazma husûle geldi. Bunlardan ilk amipler meydâna çıktı. Hayât suda başladı. Sudan karaya çıkan canlılar, havadan amino-asitleri alarak proteinli bünyeler meydâna getirdiler. Görüldüğü gibi, bütün canlılar sudan gelmektedir ve ilk canlılar suda teşekkül etmiştir…..”

Bu hususta Kur’ân-ı kerîmde, meâlen buyuruluyor ki:

“İnkâr edenler, bütün canlıları sudan yarattığımızı bilmezler mi?” [Enbiyâ, 30]

“İnsanı sudan yaratarak erkek ve kadın akrabâlar yapan Allah’dır.” [Furkân, 54]

“Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve bilmedikleri birçok şeyden çift çift yaratan Allahü teâlâ, her türlü ayıp ve noksandan münezzehtir.” [Yasîn, 36]

Burada, bitkileri ve hayvanları inceliyenlere ve bunların yanında, “Bilmedikleri şeyler” buyurarak, insanların ancak zamanla ve yavaş yavaş bulabildikleri, atom enerjisi gibi, yeni kaynakları inceliyen ilim adamlarına îmâlar vardır. Nitekim Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki:

“Gökleri ve yerleri yaratması, renklerinizin ve lisânlarınızın ayrı olması, onun varlığının âyetlerinden [işâretlerinden]dir. Doğrusu burada âlemler [insanlar, melekler ve cinler] için ibret vardır.” [Rum, 22]

Demek ki, “lisân ve renk farklarında”, henüz bizim bugün daha bilemediğimiz ba’zı incelikler vardır. Bunlar zamanla meydana çıkacaktır.