Cumartesi, Kasım 16, 2024
Gazete Makaleleri

İ’tikâdî Mezhepler Nasıl Ortaya Çıkmıştır?

İslâmiyette ilk i’tikat ayrılıkları, Hazret-i Osman’ın şehîd edilmesi hâdisesinden sonra, Abdullah İbn-i Sebe adındaki münâfık olan bir Yahûdînin ortaya çıkması ile başlamıştır. Müslümanların saf ve berrak îmânlarını bozmak gâyesiyle îtikâttaki birlik ve berâberliklerini parçalamak için çıkarılan ilk fitne hareketi budur. Abdullah İbn-i Sebe, Hazret-i Ali’nin halîfelik meselesini bahâne ederek, Müslümanları bölmek gayretine düştü. Kendisine taraftar toplamak ve onlara görüşlerini kabul ettirmek için, “Hazret-i Ali’nin Peygamber olduğundan, Allahü teâlânın ona hulûl ettiğine” varıncaya kadar pekçok şey uydurdu. Bir kısım insanları aldattı. Abdullah İbn-i Sebe’ye aldananların içinde siyâsî hırs ve gayretle hareket edenler çoktu. Böylece Hazret-i Ali taraftarıyız diyerek, İslâm dînine bozuk inançlar karıştırdılar. Hazret-i Ali’nin hilâfeti, hakem tâyini yoluyla Hazret-i Muâviye’ye bırakmasını beğenmeyip, Hz. Ali’ye ve Hz. Muâviye’ye karşı çıkıp ayrılanlara “Hâricî” ismi verildi. Haricilerden bir kısmı Kur’ân-ı kerîm’in bâzı bölümlerini kabul etmezler. Bir kısmı da sapıklıklarında, yeni bir peygamber geleceğine inanacak kadar ileri gitmişlerdir.

“Vâsıl bin Atâ
bizden ayrıldı”
Bozuk fırkalardan bir diğeri olan Mu’tezile ise, Hasan-ı Basrî’nin derslerinde bulunan Vâsıl bin Atâ tarafından ortaya çıkarılmıştır. Büyük Ehl-i sünnet âlimi ve velî bir zât olan Hasan-ı Basrî, “Büyük günâh işleyen ne mümindir, ne de kâfirdir” diyerek Ehl-i sünnetten ayrılan Vâsıl bin Atâ için: “Vâsıl bizden ayrıldı” buyurmuştu. Sonraki yıllarda bilhassa felsefe eğitimi yapmış ve felsefeye meraklı kişiler, Vâsıl bin Atâ’nın yolundan yürüyerek Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları ile kader, amellerle (ibâdetlerle, muamelâtla…) îmân arasındaki münâsebet ve diğer konularda İslâm dîninin sınırlarını zorlayacak kadar ileri derecelere varan ayrılıklara düşmüşlerdir.
Ayrıca Mürcie, Kaderiyye, İbâhiyye, Mücessime, Cebriyye gibi birçok bozuk fırka, İslâm târihi boyunca çeşitli yerlerde ortaya çıkmış, kendi içlerinde de sayılamayacak kadar çok kollara ayrılarak bir müddet yaşayıp sonra unutulup gitmişlerdir.
Bilindiği gibi, bozuk fırkaların çoğu târih içinde kaybolup gitmişlerdir. Ehl-i sünnet ve’l-cemâat ise her devirde çok olmuş, İslâmiyet îmân, îtikât, amel ve ahlâk esasları olarak Ehl-i sünnet âlimleri tarafından her asırda, aslı üzere müdâfaa ve muhâfaza edilerek, bugüne ulaştırılmıştır. Bugün dünyâdaki müslümanların yarıdan çoğu, Ehl-i sünnet ve’l-cemâat îtikâdı üzeredirler.
Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde, îmânda parçalanmanın, fırkalara (mezheplere) ayrılmanın kötü olduğu bildiriliyor.

Ahirette
kurtulacak olan fırka
Peygamberimiz de, Müslümanlar arasında îmânda ve îtikâtta ayrılıkların felâket olduğunu bildirerek, Tirmizî’nin rivâyet ettiği meşhur bir hadîs-i şerîfinde: “Benî İsrâil (Yahûdîler), yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehenneme gidip, ancak bir fırkası kurtulmuştur. Nasârâ (Hıristiyanlar) da, yetmiş iki fırkaya ayrılmıştı. Yetmiş biri Cehenneme gitmiştir. Bir zaman sonra benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılır. Bunlardan yetmiş ikisi Cehenneme gidip, yalnız bir fırka kurtulur” buyurmaktadır.
Eshâb-ı kirâm bu bir fırkanın kimler olduğunu sorduğunda: “Cehennemden kurtulan fırka, benim ve eshâbımın gittiği yolda gidenlerdir” buyurdu.
El-Milel ve’n-Nihal kitabının başında geçen başka bir hadîs-i şerîfte: “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir fırka kurtulacak, diğerleri helâk olacaktır” buyurduğunda, Eshâb-ı kirâm: “Kurtulan fırka hangisidir?” diye sorunca, “Ehl-i sünnet vel cemâattir” cevabını verdi. Eshâb-ı kirâm bu defâ: “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat nedir?” diye sordular. “Bugün benim ve Eshâbımın bulunduğu yolda olanlardır” buyurdu.

İmâm Eş’arî ile
İmâm Mâtürîdî
Ehl-i Sünnet’in iki i’tikâd imamı olan İmâm Eş’arî ile İmâm Mâtürîdî, Eshâb-ı kirâmın, Tabiînin, dört mezhep imâmının ve sonraki Ehl-i sünnet âlimlerinin nakil ve tevâtür yoluyla bildirdikleri îmân ve îtikâd bilgilerini açıklamışlar, anlaşılmasını kolaylaştırmak için kısımlara bölmüşler ve herkesin anlayabileceği şekilde yaymışlardır. Bunlardan İmâm Eş’arî, İmâm Şâfiî’nin talebesi zincirinde bulunmaktadır. İmâm Mâtürîdî ise İmâm-ı A’zam’ın talebesi zincirindedir. Ehl-i sünnet îtikâdının açıklanmasında bu iki imâm meşhur olmuş, yaşadıkları zamanlarda, îtikâtta doğru yoldan ayrılmış sapıkların ve Yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış maddecilerin bozuk düşüncelerine karşı Ehl-i sünnet ve’l-cemâat îtikâdını izah etmekte bâzı bakımlardan farklı usuller tâkip etmişlerdir. Daha sonraki asırlarda gelen Ehl-i sünnet âlimleri, bu iki imâmın koyduğu usüle uyarak Ehl-i sünnet îtikâdını nakletmişlerdir.