Cumartesi, Kasım 16, 2024
Gazete Makaleleri

İslâmiyetin Bazı Özellikleri

İslâm, lügatte, “sulh ve sükûnet, selâmet, barış ve tek olan Allah’a, kendini tamâmıyle teslim etmek” demektir.

Terim olarak ise; “Allahü tealanın, Cebrâil ismindeki melek vâsıtasıyle, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların dünyâda ve âhirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan usûl ve kâideler” olarak târif edilir. İslâmiyet, mîlâdî 610 senesinde Mekke’de Muhammed aleyhisselâma Allahü teâlâ tarafından gönderilmeye başlanmış, bu vahiyler 23 sene sürmüştür.

İslâm dîni, Hazret-i Muhammed (aleyhisselam) bu dîni bildirmeye başlayıncaya kadar gelmiş olan bütün peygamberleri tanır. Bunların hepsinin sevilmesini, hürmetle anılmasını,hepsine inanılmasını emreder.

Her asırda gönderilen peygamberler insanları doğru yola dâvet etmişlerdir. Peygamberlere uyanlar kurtulmuş, uymayanlar ise sapık yollara düşmüşlerdir. Çünkü rehbersiz doğruyu bulmak mümkün değildir. Bütün peygamberler, aynı îmânı bildirmişler, tek olan Allah’a inanmayı, O’na ibâdet etmeyi ve O’nun mahlûklarına karşı nasıl davranılacağını göstermişlerdir. Esâsen eski din kitaplarında ve hakîki İncil’de bir son Peygamberin geleceği yazılıdır. Hazret-i Muhammed en son peygamberdir ve O’ndan sonra bir daha peygamber gelmeyecektir.

İslâm dîni, ruh ve beden temizliği esası üzerine kurulmuştur. İslâmiyet bu ikisini eşit tutar. Eski dinlerin görünür ve görünmez bütün iyilikleri İslâmiyette toplanmıştır. Bütün saâdetler, muvaffakiyetler ondadır. Yanılmayan, şaşırmayan akılların kabul edecekleri îmân, ibâdet esasları ve güzel ahlâktan ibârettir.

İslâmiyetin içinde hiçbir zarar yoktur. İslâmiyetin dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz. İslâmiyet insanların sevişmelerini, yardımlaşmalarını, kardeşçe yaşamalarını, memleketleri imar ve insanları mânevî ve maddî olarak yükseltmeyi emretmekte, Allahü teâlânın emirlerini büyük bilip saygı göstermeyi ve mahlûkata merhameti istemektedir. Herkese karşı edepli, saygılı olmayı, ana- babaya, akrabaya, arkadaşlara, muhtaçlara dâimâ müşfik, merhametli, iyilik edici olmayı, hayvanların dahi hakkını gözetmeyi, cömert olmayı, israftan sakınmayı emretmektedir. Tembellik ve boşa vakit geçirmeyi yasaklamıştır  Nefsin temizlenmesini temin etmekte, kötü huyları iyi huylardan ayırarak iyi huyları emretmekte, kötü huyları ise şiddetle yasak etmektedir. Gayr-i müslim vatandaşlarla ve iyi- kötü herkesle iyi geçinmeyi, her bakımdan iffet ve hayâyı, tam sıhhatli olmayı istemektedir. Müslümanların, başkalarının malına, canına, namusuna, şeref ve itibarına el, dil, fiil, resim ve yazı ile saldırmaları kesinlikle yasaktır. Yalan, iftira, gıybet, haset, düşmanlık reddedilmiştir.

İslâm dîni, zirâate, ticârete, sanâyiye, sanata, ilme, fenne, tekniğe, endüstriye lâyık olduğu üzere ehemmiyet verir. İnsanların yardımlaşmalarını, birbirlerine hizmet etmelerini istemekte; dîni, vatanı, inanışı başka olanların da canlarını, mallarını ve nâmuslarını korumayı emr edip, bunlara saldırmayı kesinlikle yasaklamaktadır. Fertlerin, evlâdın, âilenin ve milletlerin haklarını ve vazifelerini öğretmekte, dirilere, geçmişlere, geleceklere, herkese karşı bir hak ve mesuliyet yüklemektedir. Bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “İslâmiyet, Allahü teâlânın emirlerini tâzim etmek, büyük bilmek ve O’nun yaratıklarına da merhâmet etmek, acımaktır.”

İslâmiyet; insanın hem rûhî, hem de maddî refâhını temin edecek bir ahlâk getirmiştir. Bu mukaddes din, sâdece fert ile Allah arasında râbıta kurmakla kalmayıp, fertlerin birbirlerine, hattâ insanlık câmiasına karşı haklarını ve vazifelerini tanzim eder, hep ileriyi gösterir. İlericiliğin ve dinamizmin mümessilidir. Bu din, bütün insanlığı saâdete kavuşturacak prensiplerden ibârettir. Sosyal adâlet esasları üzerine kurulmuştur. İslâmiyette sınıflaşma yoktur. Müslüman olan herkes aynı haklara, aynı îtibâra sâhiptir. Adâlet karşısında devlet reisi de, çoban da eşit haklara mâlik olup eşit mesuliyetler taşırlar. Bir kişinin veya belli bir cemiyetin değil, bütün insanlığın hür ve medeni bir hayat seviyesine ulaşmasını emretmekte, bunun için de sosyal adaleti esas tutmaktadır. İslâmiyet insanların mukadderâtını, muayyen, müstekâr, hiç değişmeyecek olan sağlam bir adâlet temeline bağlamıştır. Halkın mukadderâtını tesâdüfe, şansa değil, beyaza-siyaha ve doğuya-batıya yayılan eşit haklara, âdil hükümlere bağlamıştır. Ancak İslâmiyetin bildirdiği sosyal adaletin, sosyalizm ve komünizmle hiçbir alâkası yoktur.

İslâmiyet, komünist ve kapitalist düşüncelerin tam ortasını bildirmiş, bir yandan zenginlerin fakirlere yardımını emretmiş (zekat gibi), bir yandan da bütün insanları biraraya getirerek (hac gibi), fakat aynı zamanda onların dürüst olmalarını sağlayacak, yâni disiplini de koruyacak dünyada düşünülebilen en mükemmel sosyal hayâtı tâyin etmiştir.

Allahü teâlâ, İslâm dînini hayatın yürümesini, ihtiyaçların değişmesini karşılayacak, terakkileri sağlayacak esaslar üzerine kurmuştur. İslâmda, modern ilimlerle tezata düşen (zıt gelen) hiçbir nokta yoktur. Emir ve telkin ettiği bütün hususlar, tamâmıyle mantıkî ve akla uygundur. Fen adamlarının hayatları boyu uğraşmalarının sonucunda elde ettikleri ilmî gerçekler, İslâmiyete tam uygun çıkmakta, diğer dinler ise bu hakikatlere ters düşmektedir.

Bozulmuş olan diğer dinler, yalnız mâneviyâta hitap eden bir takım mistik ideallerle doludur. Bunların hakikî hayat ile hiçbir ilgisi yok gibidir. Halbuki İslâm dîni, insanın hayatta ne yapması gerektiğini de öğretir. İslâm dîninin emirleri, insana yalnız âhiretle ilgili değil, aynı zamanda dünyâda da hayatın her safhasında doğru yolu gösterir. İslâm, tamâmiyle tarafsız ve ancak insanların iyiliğini isteyen, yüce Allah’a kul olmayı emreden bir dindir. İnşaallah, bu önemli konuda, başka makaleler de yazacağız.