İnsanlık Şerefine Dâir
Önce şunu belirtelim ki, bildiğiniz gibi, Hicrî-kamerî takvîme göre, 11 Rebîul-evvel 1434 [ya’nî 23 Ocak 2013] Çarşamba günü akşam “Mevlid Gecesi” idi. [O münâsebetle, bizim, Lüleburgaz-Halk Eğitim Merkezi’nde, Edirne-Halk Eğitim Merkezi’nde ve Kırklareli’nde Rektörlük Konferans Salonu’nda konferanslarımız olmuştu.]
Mîlâdî târihe göre, 14-20 Nisan 2013 tarihleri arası da, Diyânet İşleri Başkanlığı’nca, “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlanmaktadır. Senelerden beri, biz de, yurt içinde ve dışında, bu faâliyetlere katılıyoruz.
Bilindiği üzere, aslında, bütün mübârek gün ve geceler, bayramlar ve sâire, hep hicrî-kamerî takvîme göre tesbît edilir. Başkanlığın, bir zamanlar uyguladığı gibi, yine buna uygun kutlama yapmasını tavsiye ve temennî ederiz. Ma’lûmdur ki, 20 Nisan Peygamber Efendimizin dünyâyı şereflendirdikleri târihtir. Haftanın bugünden başlaması gerekir; diğer haftalarda âdet böyledir. Hafta tesbîtinde, bu yönden de bir garâbet vardır; doğum gününde hafta sona ermektedir.
[Bu çerçevede, biz de, muhtelif vilâyetlerimizde, Başkanlığın tesbît ettiği konuda birkaç konferans verdik. Bu seneki konu başlığı: “Hazret-i Peygamber ve İnsan Onuru/Şerefi” idi. 11-14 Nisan târihleri arasında Sinop-Gerze, Kastamonu ve Samsun’da muhtelif yerlerde 8 konuşmamız oldu. 18 Nisan 2013 Perşembe günü Trabzon İlâhiyat Fakültesi Öğrenci Kulübü ve 19 Nisan 2013 Cuma günü Rize İlâhiyat Fakültesi Öğrenci Kulübü tarafından, 20 Nisan 2013 Cumartesi günü ise İstanbul-Çekmeköy Müftülüğü’nce organize edilen konferanslarımız oldu.]
Bu münâsebetle biz, bugünkü makâlemizde, bir nebze, “insan onuru”ndan bahsetmek istiyoruz.[Dilimizde, aynı ma’nâ ile yakından alâkalı olan başka terimler de var. Bunlar: Şeref, Haysiyet, İ’tibâr, İzzet, Irz, Nâmûs….. gibi kavramlardır.]
Şunu belirtelim ki, şerefle/onurla yaşamak, her insanın hem hakkı, hem de vazîfesidir. İnsan onuru/şerefi, gündelik hayâtın bir parçasıdır. Bu, sâdece kadınların şerefi/onuru, çocukların onuru/şerefi şeklinde sınırlandırılamaz. Erkek olsun, kadın olsun her cinsin, çocuk-genç-büyük her yaştaki insanın şerefi/onuru vardır.
Hem insanlık târihinin başlangıcından günümüze kadar, hem de günümüz dünyâsında, maalesef, insan şerefinin/onurunun çiğnendiği, haysiyetli bir hayât sürmenin imkânsızlaştığı dönemler yaşanmıştır. Yine günümüzde hemen hemen her gün, insanlık onuruyla/şerefiyle bağdaşmayacak cinâyetlere, hâdiselere, olaylara, tahkîr ve tezyîflere, aşağılamalara, temel hak ve hürriyetleri zedeleyen uygulamalara şâhit olunmaktadır.
Bu bakımdan, bu sene “Kutlu Doğum Haftası” münâsebetiyle, Türkiye’nin her yerinde, hattâ yurt içinde ve dışında, böyle bir konunun ele alınmasının, hem ülkemiz, hem İslâm âlemi, hem de bütün insanlık açısından faydalı olmasını temennî ediyoruz.
KORUNMASI GÖZETİLEN BEŞ HUSÛS
İnsan şerefinden/onurundan bahsederken, bütün beşeriyet târihinde, Allahü teâlâ ve Peygamberleri tarafından korunması gözetilen beş husûsu burada mevzû-i bahis etmemiz münâsib düşecektir:
Bildiğiniz gibi, ilk insan ve ilk Peygamber olan Hz. Âdem’den başlayarak Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar, gelmiş-geçmiş 6 Ülü’l-Azim Peygamber, 313 Resûl ve 124.000’den ziyâde Nebî’nin teblîğ ettikleri ahkâm-ı dîniyyede dînin, aklın, ırzın (nâmûsun, ahlâkın, edebin), nefsin (cânın) ve mâlın korunması emredilmiştir. Hadd-i zâtında, korunması emredilen bu 5 maddenin yanında, dînin bütün emir ve yasaklarında insanlık şerefinin/onurunun korunmasının da gözetildiği müşâhede edilmektedir.
Bilindiği üzere, son zamanlarda,bilhâssa birkaç seneden beri [2000-2001 yıllarından bu yana, husûsen meşhûr 11 Eylül 2001 hâdiselerinden sonra, özellikle 2005 yılının ortalarından ve 2006 yılının da başlarından i’tibâren], Amerika’da, Avrupa’da ve diğer bazı ülkelerde, bir kısım gayr-i müslimler tarafından, Peygamberimiz başta olmak üzere, biz müslümânların en mukaddes değerlerine saldırılmaktadır.
Hâlbuki Resûl-i Ekrem Muhammed aleyhisselâm’da, bir insanda bulunabilecek, görünür-görünmez bütün iyilikler, üstünlükler ve güzellikler toplanmıştır. O, “Seyyidü’l-kevneyn [dünyâ ve âhiretin Efendisi]”, “Resûlü’s-sekaleyn [insanların ve cinnîlerin Peygamberi]”, “Hâtemü’l-Enbiyâ ve’r-Rusül [Nebîlerin ve Resûllerin sonuncusu]” ve “Mahbûb-i Rabbi’l-âlemîn’dir[Allahü teâlânın en çok sevdiği kuludur.]”
Resûl-i Ekrem Muhammed aleyhisselâm’ı gündemde tutmak, akıllarda ve fikirlerde, hâtırlarda ve gönüllerde bulundurmak, bütün insanlara doğru bir şekilde tanıtmak ve sevdirmeye çalışmak çok şerefli bir iştir. [İnşâallah yarın da aynı konuya devâm edelim.]