İnsanlığın Bunalımdan Kurtulma Çareleri
Bugün herkes kabul etmektedir ki, bütün insanlık alemi, büyük bir buhran yani bunalım içerisinde bulunmaktadır. Günümüzde, bütün dünyada hırsızlık, gasp, darp, katil, ırza geçme gibi suçlar son derece çoğalmıştır. Sıkıntılardan kurtulmak isteyen bazı insanların içki, kumar, uyuşturucuya yöneldikleri, bir kısmının da intihara teşebbüs ettikleri ilim adamları tarafından ifade edilmekte, hatta hepimizce görülmektedir. Psikiyatride tek ölüm sebebi olarak sayılabilecek intihar, sanâyileşmiş ülkelerde en sık rastlanan 10(on) ölüm sebebi arasına girmiştir. Hattâ genç erkeklerde intihar, en sık ölüm sebebidir. İntihar olayları ile yaş arasında doğru orantılı bir ilişki gözlenmektedir. Yaş ilerledikçe intihara daha sık rastlanır. İntihar olayı erkeklerde daha çok vukû bulmaktadır. İntiharın zamanla da ilişkisi vardır. Gece yarısından sonra ve sabaha karşı daha sık olduğu gibi, yaz ve ilkbahar mevsiminde daha fazladır.
İntiharın sıklığı, inanç ve toplum yapısına göre de büyük farklılıklar gösterir. Bu kötü davranışa, İslamiyeti doğru bir şekilde bilen ve yaşayan müslümanlarda çok az rastlanır. Çünkü İslâm dîninde intihar etmek(kendisini öldürmek), başka bir adamı öldürmekten daha büyük günahtır. Fakir ve menfî halli bölgelerde, beklenenin aksine daha az, düzensiz hayat yaşayan yalnız kişilerde ise çok sıktır. Bu konuda en büyük rolü, kişinin cemiyetten tecridinin (sosyal izolasyonun) oynadığı sanılmaktadır. Zîrâ dul ve bekârlarda intihar, evlilerden daha fazladır. Fakirlikle intihar arasında hakikatte bir ilişki kurulamamıştır. Aksine toplumun üst sınıfı denilen kesimlerinde intihara daha sık rastlanmaktadır.
İnsanın kendisinin hayâtına kasdetmesi, kendini öldürme işi, akla gelebilecek her türlü yolla olabilmektedir. Bunlar, kendisini asmaktan, son hızla giden bir trenin altına atlama, kendisinin sürdüğü arabayla uçurumdan atlamaya kadar çok çeşitlidir. İntihar şekli olarak ilâç alma, kendini silahla vurma, asma, bıçaklama, denize atma gibi teşebbüsler en sık kullanılanlardır. Ancak bunların oranı, cinsiyete, topluma, zamâna göre değişmektedir.
İntihar vak’alarının yarısı depresyon (rûhî çöküntü)lü hastalarda görülür. Alkoliklerde de intihar olayları çok sıktır. Yapılan araştırmalara göre toplumun normal kesimine oranla alkoliklerde intihar oranı elli kat daha fazladır. Alkoliklerden intihar ederek ölenlerin oranı, alkolün diğer zararlarından ölenlerden daha fazladır. İntihar vak’alarının sâdece % 10 kadarında psikiyatrik bir bozukluk söz konusu değildir.
Depresyonla birlikte bulunan suçluluk, ümitsizlik duyguları da önemlidir. Ama yararsızlık, istenilmeme ve insanın hayâtı uğrunda yaşanmaya değer bir gayenin olmaması çok daha mühimdir. Bu görüşü, yaşlılarda ve yalnız yaşayanlarda intihar oranının yüksek, genç evli kadınlarda (rûhî çöküntünün sık olmasına rağmen) intihar oranının düşük olması destekler.
İntiharların önlenmesi için yüksek intihar riski taşıyan gruplara yönelmeli ve risk durumunu değerlendirmede içki kullanma alışkanlığı, yalnız yaşama, cinsiyet ve yaş gözönünde bulundurulmalıdır. Kişilerin dînî inançlarının güçlenmesine dönük çalışmalar yapmak, insanın yaratılış maksadını iyi anlatarak onları sebepsiz yaşadıkları hissinden kurtarmak birçok intiharı önleyecektir.
Toplumda intihardan söz edenlerin intihar etmeyeceği şeklinde yanlış bir inanç vardır. Her intihar eden önceden çevresine durumu sezdirmeyebilir. Bunun gibi söyleyenlerin intihar edene kadar bıkkınlık getirecek kadar çok söyledikleri, fakat çoğu kere söylediklerinin önemsenmediği acı bir gerçektir.
İntihara teşebbüs durumu intihardan on defâ daha fazla görülür. Bu kişilerde ilâç alarak intihara teşebbüs daha belirgin olup, tabanca ve bıçak gibilerini ciddî olarak kullanmayıp gösteri için kullanırlar. Birkaç ufak çizik ve sıyrık bu gibi intihar teşebbüslerinde en sık görülen hâldir. Bunlarda ölüm tehlikesi azdır. Bu gibi kişiler ya az ilaç alır veya olaydan sonra hemen bulunabilecek bir durumda teşebbüsü uygularlar. Sebebi saklarlar veya âni bir his ile teşebbüs ettiklerini ve sebebini bilmediklerini söylerler. Çoğu kere ya çok acı çektiklerini göstermek için veya hayatlarında önem taşıyan bir kişiyi etkilemek için intihar girişiminde bulunurlar. İntihara teşebbüs edenlerin mutlaka bir psikiyatrist tarafından görülmesi ve dinlenmesi îcâb eder.
Burada şunu da belirtelim ki, kan ve zulüm üzerine kurulu doktrinler, bugüne kadar insanlığın hayatı üzerinde kumar oynamışlardır. Hep madde (hep materyal)… O sistemlerde insana değer veren adeta kalmamış… Hayatın zübdesi, özü olan insan unutulmuş. Evet modern dedikleri çağ: Feza çağı, atom çağı, nötron çağı, v.s…. Tek kelimeyle bunalım çağı, buhran çağı, stres çağı… Teknik, medeniyet, çağdaşlık, özgürlük sloganlarının yanında acı bir gerçek: İnsanlık mutlu değil…
Çünkü materyalistler nazarında insan, maliyet fiyatı en ucuz olan bol bir tüketim maddesidir! Bu medeniyetin iftiharla takdim etmekten utanmadığı gökdelen binalı şehirler, caddeler dolusu model model otomobiller, sesle yarışan uçaklar, okyanus dalgalarını ürküten vapurlar, fezanın karanlık derinliğinde ışık ve ses taşıyabilen televizyonlar, insan beynine meydan okuduğu iddia edilen elektronik araçlar, milyarları kasalarına aktaran zengin kişi ve şirketler, dünya piyasalarına harıl harıl mamul madde süren dev kapasiteli fabrikalar; milyonlarca insanın cesedi üzerinden silindir gibi geçmiş, milyarlarca zavallının emek ve benliğini iliklerine kadar sömürmüş olan korkunç bir madde ihtirasının haram meyvaları ve acıklı bedelleridir denilmektedir.
Herkesçe bilinmektedir ki, maddecilere göre, başarıya ulaşma ihtirasının gayesi, hiçbir zaman insan saadeti ve huzuru olmamıştır. Onlar, kimi zaman silah zoru ile ve bazen de kirli dalaverelerinin sinsi metodları ile boyunduruğu altına aldıkları yığınların yüzlerini hiçbir devirde güldürmemiş, yüreklerini hiçbir yerde sevindirmeyi düşünmemişlerdir.
Maddeci Batı medeniyetinin yetkili politikacıları, ünlü düşünce adamları ve etkili yazarları insanlığa iyilik ve refah götürmek için savaştıklarını, insanoğlunun “öteden beri süregelmiş olan ters talihini değiştirmek” dileğinde olduklarını çok söyleyegelmişlerdir.
Fakat söz konusu tatlı va’dler, hiçbir zaman gerçekleşmenin eşiğine bile yanaşmayan yalancı yutturmacalar olarak kaldığı gibi, daha yıkıcı ve sömürücü istilaların yüzüne peçe örten, iki yüzlü hıyanet belgeleri olarak tarihe geçmişlerdir.
Bu medeniyetin uğursuz gölgesi altında mazlumlar kadar zalimler, ezilenler kadar ezenler, aldananlar kadar aldatanlar, soyulanlar kadar soyguncular, kurbanlar kadar cellatlar da zavallı, bedbaht ve tedirgindir.
Öyleyse, yukarıda sayılan bütün bunalımlardan kurtulmanın çaresi nedir? Evet çare nedir?…
Türk Cezâ Kânunu’nda intihar suç sayılmamıştır. Ancak intihara ikna ve yardım suçtur. İntihara yardım ve iknânın suç olabilmesi için, intihar edenin ölmüş olması gerekir. Bu konuda TCK’nun 454. maddesinde: “Birini intihara iknâ ve buna yardım eden kimse, müntehirin vefâtı vukû bulduğu takdirde, üç seneden on seneye kadar ağır hapis cezâsına mahkûm olur” denilmektedir.
Makalemizin sonunda net bir şekilde ifade edelim ki, gerçek çözüm, Peygamber Efendimizin getirdiği yüce İslam ahlakına uygun yaşamaktır. İnsanın Rabbine karşı nasıl kulluk edeceği, ailesine, çocuklarına, bütün insanlara ve devletine karşı nasıl muamelede bulunacağı, hayvanlara nasıl davranacağı Allahü teala’nın son Peygamberi tarafından bildirilmiştir. Hem dünyada, hem de ahirette mes’ud ve bahtiyar olmanın yolu, Allah Resulünün çizmiş olduğu sırat-ı müstakimdir. İslam, her memlekette, her yeniliği ve ihtiyacı karşılayacak şekilde vaz’ olunmuştur. İslamiyetin bildirdiği sosyal ve ekonomik hükümlerden ayrılan milletlerin sıkıntıdan, ızdıraptan ve felaketlerden kurtulamadıkları tesbit edilmiştir.
Yazımızı, bir ayet-i kerime mealiyle bitirelim:
“Bir millet kendi halini değiştirmedikçe, Allah onların halini değiştirmez (onların ellerindeki nimetleri almaz)“