İnsanlara İyi Ve Güzel, Kötü Ve Çirkin Her Şey Peygamberler Vâsıtasıyla Öğretilmiştir
Kâinâtı en mükemmel bir nizâm ve intizâm üzere yaratan Allah, yaratıkları içinde, insanı en güzel bir kıvâmda kılmıştır (Tîn, 4). Diğer yaratıkları da onun istifâdesine vermiştir. Böylece insanı, âlem için hâkim duruma getirerek, onu muhâtab ve mükellef kılmıştır.
Peygamberleri vasıtasıyla onlara saâdet yollarını göstermiş, iyi ve güzeli, kötü ve çirkini öğretmiştir.
Her şeyi mükemmel olarak yaratan yüce Allah, insanlara da kendileri için en doğru olan yaşayış ve hareket yollarını bildirmiştir. Dolayısıyla Allah’ın bize öğrettiği edep ve ahlâk, değişmeyen en güzel ve doğru ahlâktır.
Bu ahlâkı en güzel şekilde yaşayan da Hz. Peygamber’dir (s.a.s.): “Gerçekten sen, çok büyük bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 5) âyeti ile Allah’ın iltifâtına mazhar olan Sevgili Peygamberimiz, kendi hakkında “Ben, ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim” (Muvattâ) buyurmuş ve Kur’ân’dan ibâret olan güzel ahlâkını, hayâtında yaptığı tatbîkâtı ve tavsiyeleri ile ümmetine teblîğ etmiştir. “Onun şahsında Allah’ı ve Âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça hatırlayanlar için güzel edeb ve ahlâk nümûneleri vardır ” (Ahzâb, 21) âyet-i kerîmesi onun “üsve-i hasene”[ nümûne-i imtisâl=en güzel örnek] olduğunu ne güzel ifâde etmektedir?
Her konuda olduğu gibi, güzel ahlâk konusunda da örneğimiz olan Hz. Peygamber (s.a.s.), ahlâkça insanların en güzeli idi. Peygamber efendimiz, güzel ahlâkı ta’rîf ederken şöyle buyurmuştur:
“İyilik güzel ahlâktır; fenâlık da, kalbin yatışmadığı ve halkın duymasını hoş görmediğin şeydir.”
“İnsanların en hayırlısı, ahlâkça en güzel olanıdır.”
“Kıyâmet günü, müminin mîzânında, güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz ve her hâlde Allah, çirkin ve kötü sözlü kimseyi sevmez. ”
“İmânı en olgun kimseler, en güzel ahlâklılardır. En hayırlılarınız, kadınlarına hayırlı olanlardır.”
“Bir mümin, güzel ahlâkıyla, gece ibâdet eden, gündüz oruç tutan kimselerin derecelerine erişir.”
“Güzel ahlâk, güler yüz, hayırlı işlerde el açıklığı, bir de kimseye eziyet etmemektir” buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.), Ebû Hureyre’nin (r.a.) bir sorusu üzerine, Allah’tan korkmanın ve güzel ahlâklı olmanın Cennet’e girmeye sebep olacağını, güzel ahlâklı bir insana Cennet’in yukarı kısmında bir ev (köşk) verileceğini, ona (Peygamber’e) en sevgili olan kimsenin ve Kıyâmet’te onun meclisine en yakın olacak insanın ahlâkı güzel olan kişi olacağını bildirmiştir.
Her eğiticinin, bu emirleri, önce şahsında tatbik etmesi, daha sonra da terbiyesi altında bulundurduğu kişileri bu güzel ahlâkla ahlâklandırmaya çalışması gerekir. “Ey inananlar, nefsinizi ve ehlinizi, tutuşturucusu taşlar ve insanlar olan ve kâfirler için hazırlanmış bulunan Cehennem ateşinden koruyunuz…” (Tahrîm, 6) buyuran Cenâb-ı Allah, hem nefsimizi, hem de elimiz altında yetiştirmekle mükellef bulunduğumuz çoluk-çocuğumuzu, Allah ve Peygamberi’nin râzî olduğu güzel ahlâk ile ahlâklandırmak sûretiyle Cehennem azâbından korumamız gerektiğini ifâde etmiştir.
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh), Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Ona rastladığın zaman selâm ver, seni yemeğe da’vet ederse icâbet et. Senden öğüt isterse öğüt ver. Aksırır da Allah’a hamd ederse “yerhamükellah” (Allah sana merhamet etsin) de. Hastalanırsa kendisini ziyâret et. Ölürse cenâzesinde hâzır bulun.” (Buhârî, Müslim)
“Velî olmak için ahlâk-ı İlâhiyye ile ahlâklanmalıdır” demişlerdir. Bu sıfatlar evliyâda meydana gelir. Fakat bu benzerlik yalnız isimdedir ve uygunluk, sıfatların topluluğundadır. Yoksa sıfatların husûsiyetlerinde berâber olunmaz. (İmâm-ı Rabbânî)
“Allahü teâlânın sıfatlarına ve isimlerine uygun sıfatlarla sıfatlanmak; Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmak” “Ahlâk-ı İlâhiyye” diye adlandırılmaktadır.
Bazı misâller vermek gerekirse, Allahü teâlânın bir ismi “Melik”tir. Bu, her şeye hâkim, gâlib demektir. Talebe tasavvuf yolunda ilerlerken, kendi nefsine hâkim, gâlib olur ve başkalarının kalblerine tesir etmeğe başlarsa, ahlâk-ı İlâhiyye ile ahlâklanmış olur.
Allahü teâlânın bir ismi de “Semî’”dir. Yâni işiticidir. Talebe, doğru sözü herkesten kabul eder ve gizli hakîkatleri, can kulağı ile duyarsa, bu sıfatla huylanmış olur.
Bir sıfatı da “Basîr”dir. Yâni Allahü teâlâ herşeyi görür. Talebenin kalb gözü açılır ve firâset ışığı ile kendi ayıblarını ve başkalarının iyi huylarını görürse yâni başkalarını kendisinden daha üstün görürse ve Allahü teâlânın her an gördüğünü göz önünde bulundurarak, hep Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur.
Bir sıfatı da “Muhyî”dir. Yâni Allahü teâlâ dirilticidir. Talebe unutulmuş sünnetleri canlandırır, meydana çıkarırsa, bu sıfatla sıfatlanmış olur.
Bir sıfatı da “Mümît” öldürücü demektir. Talebe, sünnetlerin yerine yerleşmiş olan bid’atleri, dînde sonradan çıkarılıp dîn diye yapılan şeyleri men eder, yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur. Bütün sıfatlar bunlar gibidir. (Hâce Muhammed Pârisâ)