İlim Adamlarının Peygamberimiz Hakkındaki Bazı Sözleri-1
Şüphesiz ki, Allahü teâlâ, yarattığı şu mükemmel âlemle, kendi varlığını belli ettiği gibi, kullarına çok acıdığı için, var olduğunu ayrıca “Peygamber”leri vâsıtasıyla da bildirmiştir.
Dünyâya gönderilen ilk insan ve ilk Peygamber Âdem aleyhisselâmdan başlayarak, Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar her asırda, dünyânın her tarafındaki insanlar arasından en iyi, en üstün olarak seçtiği bir zâta (Peygambere), “melek”le (“Cebrâîl” aleyhisselâm’la) haber göndererek, kendi varlığını, isimlerini ve sıfatlarını bildirmiştir.
Bu “Peygamber”leriyle, insanların dünyâda ve âhirette râhat etmeleri, huzûr içerisinde, iyi bir şekilde yaşamaları için, emirlerini ve yasaklarını, yanî ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım olduğunu açıklamıştır.
Allahü teâlânın, mahlûkâtına olan merhameti, ihsânı, ni’metleri o kadar çoktur ki, bunu ancak “sonsuz” kelimesiyle ifâde edebiliriz. Kullarına çok acıdığı için, onların dünyâda râhat, huzûr içinde, kardeşçe yaşamaları, âhirette de sonsuz saâdete, bitmez-tükenmez ni’metlere kavuşmaları için, yapılması lâzım olan iyilikleri ve sakınılması lâzım olan kötülükleri, Peygamberlerine bildirmiş, bunları bildiren birçok “Kitap” (yüz suhuf ve dört büyük kitap) da göndermiştir.
Bu kitaplardan yalnız Kur’ân-ı Kerîm bozulmamış, diğerleri maalesef kötü kimseler tarafından değiştirilmiştir.
Muhakkak ki Cenâb-ı Hakk’ın kullarına olan ni’metlerinin en büyüğü, “Peygamber”ler ve “Kitap”lar göndererek onlara sırât-ı müstakîmi, doğru yolu, Cennet yolunu göstermesidir. Yüce Allah, Hazret-i Âdem’den (aleyhisselâm) beri, insanları ebedî saâdete kavuşturmak için, muhtelif zaman ve zeminlere pek çok “Peygamber” göndermiştir. Bunların 6’sı “Ülü’l-azm”, 313’ü “Resûl”, 124.000’den ziyâdesi de “Nebî”dir. Bütün Peygamberler, hep aynı îmân ve i’tikâd esâslarını bildirmişler, hepsi de insanları ebedî kurtuluşa dâvet etmişlerdir.
Bilindiği gibi, bazı Peygamberler belli bir zaman dilimine, bazıları muayyen bir coğrafî bölgeye, bazıları da belli bir kavme gönderilmiş, bunların dünyâdaki zamanları dolunca, getirdikleri ahkâmın yürürlük müddetleri de bitmiştir. Fakat âhır zaman Nebîsi Muhammed aleyhisselâm’ın getirdiği hükümler, kıyâmet kopuncaya kadar devâm edecektir.
Burada yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, İslâmın birinci şartı, bilindiği gibi, Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) îmândır. Ya’nî onlara inanmak, onları sevmek ve sözlerini beğenip, kabûl etmektir.
Allahü teâlâ, kıyâmete kadar değiştirmemek üzere ve bütün dünyaya, en son Peygamber olarak, Muhammed aleyhisselâmı göndermiştir.
İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olmaya bağlıdır. Ona tâbi’ olmak için, îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lâzımdır.
Yine Muhammed aleyhisselâm’a tâm ve kusûrsuz tâbi’ olabilmek için, onu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, onun dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek, onu beğenmeyenleri sevmemektir. Tabîî ki sevgi ve nefret kalpte olur. Dînimizin gereği, zâhiren onlara da iyi davranmak, tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır.
Her mü’minin, Resûlullah’ı çok sevmesi lâzımdır. Çünkü, başta “Sahîh-i Buhârî” olmak üzere, birçok hadîs kitâbında yer alan bir hadîs-i şerîfte, “Bir kimse, beni çocuğundan, babasından ve herkesten dahâ çok sevmedikçe, [kâmil ma’nâda] îmân etmiş olmaz” buyuruldu.
Hadîs-i şerîfin diğer bir rivâyeti de şöyledir:
“Bir kimse, beni kendi nefsinden, ehlinden ve bütün insanlardan dahâ çok sevmedikçe, îmân etmiş olmaz.”
Allahü tealâ’yı sevenin, O’nun Resûlü’nü de, O’nun yolunda olan sâlih kulları da sevmesi lâzımdır, vâciptir[farzdır].
Bilindiği gibi Allahü teâlâ, Cenneti ve Cehennemi önceden yarattı. Her ikisini, insanlar ve cinnîlerle dolduracağını ezelde dileyip, bunu kitâplarında ve Peygamberleri vasıtasıyla bildirdi. Binâen aleyh Âdem aleyhisselâm’dan beri, Cennete gidecek îmânlı, iyi insanlar olduğu gibi, Cehenneme götüren kötülükleri yapan, îmânsız, akılsız, fenâ kimseler de gelmiş-geçmiştir. Kıyâmete kadar da bu böyle devâm edecektir.
Îmânlı, itâatlı, muhterem, kıymetli varlıklar olan Melekler, Cennet’e gideceklerdir. Meleklerin sayısı, insanlardan ölçülemiyecek kadar çoktur. İnsanların ise, her zamân az bir kısmı îmânlı, çoğu ise, îmânsız, azgın, taşkın kimseler olmuşlardır; kâfirler ise Cehennem’e gideceklerdir.
Târihte, araştırma ve incelemeleri netîcesinde, İslâmiyetle şereflenen sayılamıyacak kadar çok insan vardır.
Günümüzde de yabancılardan, gayr-i müslimlerden pek çok kimse, zamân zamân İslâmiyetle şerefleniyor. Bir çok diplomat, devlet ricâli, ilim ve fen adamları, hattâ dîn adamlarının müslümân oluşları, İslâmiyetin büyüklüğüne hayrân kaldıklarındandır.
Bu girişten sonra, yarın inşâallah onlardan bazılarını zikretmek istiyoruz.