Cuma, Kasım 22, 2024
Gazete Makaleleri

Hicrî – Kamerî Bir Seneyi De Geride Bıraktık

Hatırlıyacağınız üzere, 30.12.2005 Cuma (28 Zil-ka’de 1426) tarihli, “Yaklaşan Yılbaşının Hatırlattıkları” başlıklı makalemizde, bir nebze “takvîm”, “zaman”, “mîlâd”,  “noel” kelimelerinden ve çok kısa olarak  “Muharrem” ayından bahsetmiştik.

Geçen hafta Cumartesi  günü yanî 28 Ocak 2006 (28 Zilhicce 1426) tarihinde yazdığımız Oniki İmâm Hazerâtı–2” başlıklı makalenin sonunda, Bu makâlemizde de,  dünkünde olduğu gibi, Oniki İmâm’dan sâdece bir kişi üzerinde durabildik. İnşâallah bundan sonraki 2 makâlemizde, konuyu tamâmlamak istiyoruz” demiş; sadece Hazret-i Alî ve Hazret-i Hasan Efendilerimizi ele alabilmiştik.

Ancak, 30 Ocak 2006 Pazartesi günü, 30 Zilhicce 1426 tarihine tekâbül ettiği için, yanî bir hicrî-kamerî sene bitip 31 Ocak 2006 (01 Muharrem 1427) Salı günü yeni bir hicrî-kamerî sene başladığından, bu makalemizde, biraz “takvîm” ve “zaman”dan bahsetmeye çalışacağız. İnşâallah, Hazret-i Hüseyin Efendimiz başta olmak üzere, 12 İmâm hazretlerinden kalanlar üzerinde daha sonraki makalelerimizde duralım.

Yılbaşıyla ilgili makalemizde:

“Bilindiği gibi zamânı sene, mevsim, ay, hafta, gün ve sâat gibi sâbit bölümlere ayıran, dînî-millî gün ve bayramları gösteren cetvellere “takvîm” denir. Her milletin ve cemiyetin kendisine esâs kabul ettiği bir takvîmi olduğu gibi, birçok milletin müştereken kullandığı takvîmler de vardır.

İlk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâma, Allah tarafından vahyedilen sahîfelerde, dîn ve dünyâya âit bilgiler mevcuttu. Zaman ve takvîm bilgileri de, ilk defâ bu sahîfelerden öğrenilmiştir” demiştik.

Bir Gün: 24 Sâat, 1.440 Dakîka, 86.400 Sâniye’dir. Bir mîlâdî yılın kaç sâat, kaç dakika, kaç sâniye ettiğini bulmak için, bu rakamları 365’le çarpmak lâzım. Ama şu kadarını söyliyelim ki bir yıl: 4 mevsim, 12 ay, 52 hafta, 365 gün ve 8.760 sâattir. Hicrî-kamerî senenin hesaplanmasında ise, senenin 354 gün olduğunu nazar-ı dikkate almak gerekiyor.

Bir mîlâdî yılı tamâmlamakla, ömrümüzden bu kadar [ yanî 8.760 ] sâat gitmiş olmaktadır. Evet, her gün, en iyi işleri yapmak lâzımdır. Çünkü hadîs-i şerîfte İki günü eşit olan aldanmıştır” buyurulmuştur.

Bana gelen bir mailde şöyle denilmektedir:

“Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.

  Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.

  Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe sor,

  Bir saatin değerini anlamak için, kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.

  Bir dakikanın değerini anlamak için, treni kaçıran yolcuya sor.

  Bir sâniyenin değerini anlamak için, bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.

  Bir sâniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.”

Takvîmin esâsı târih, yâni senedir. Târihler Hicrî (Kamerî, Şemsî), Rûmî, Mâlî, Mîlâdî  gibi isimler alırlar. Takvîm için mühim bir hâdise “târîh başı” olarak ele alınır. Hıristiyanlıkta bu başlangıç, Îsâ aleyhisselâmın doğumu zannedilen târîhtir. Doğduğu yıla sıfır, ondan öncesine “mîlâttan önce”, sonrasına da “mîlâttan sonra” denmiştir. 

İslâmiyette, güneş yılının ayları içinde herhangi bir mübârek gün yoktur. Meselâ, Martın (20.) Nevrûz denilen günü ve Mayısın (6.) Hıdrellez günü ve Eylülün (20.) Mihricân günü, bâzı ülkelerde mübârek sayılıyorsa da, müslümânlıkta bu günlerin diğer günlerden farklı bir değeri yoktur. Noel günü ve gecesi de böyledir.

Muharrem ayı, İslâmî senenin 1. ayıdır. Muharrem ayının 1. gecesi (yanî 30 Ocak 2006 Pazartesi’yi  31 Ocak Salı’ya bağlıyan gece), müslümanların yılbaşı gecesidir. Muharrem ayının 1. günü (yanî 31 Ocak 2006 Salı günü) de müslümanların yeni yılının, hicrî kamerî yılın 1. günüdür.

Müslümânlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde birbirlerini ziyâret eder, hediye verir ve mektûplaşarak tebrîkleşirler. Yılbaşını mecmûa ve gazetelerle kutlarlar. Yeni yılın, birbirlerine ve bütün müslümânlara hayırlı ve bereketli olması için duâ ederler. Büyükleri, akrabâyı ve âlimleri ziyâret edip duâlarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler; fakîrlere sadaka verirler.

İslâm dîninde, kâfirlerden her kavmin, her memleketin âdeti olarak yaptıkları ve kullandıkları şeylerden, harâm olmayıp, insanlara faydalı olanları yapmak ve kullanmak günâh değildir. Fakat İslâmiyet, müslümânların, îmânlarında ve ibâdetlerinde, müslümân olmayanları taklit etmelerini, onlara benzemelerini, onların dînlerinin ve ibâdetlerinin alâmeti olan şeyleri yapmalarını ve kullanmalarını yasak etmiştir. Kezâ Hindûların bayram günlerine, Mecûsîlerin (ateşe tapanların) kutsal günlerine ve Hıristiyanların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına hürmet etmek ve o zamanlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak, bu günleri müslümân bayramı zannederek, onlar gibi birbirine hediye göndermek, eşyâlarını ve sofralarını, onların yaptığı gibi süslemek, o geceleri başka gecelerden ayırt etmek büyük günâh olmaktadır.