Çarşamba, Kasım 27, 2024
Makaleler

Hazret-i Hasan Efendimizin Yüksekliği

Peygamber Efendimizin kayınpederi olmakla şereflenmiş olan Hazret-i Ebû Bekir’le Hazret-i Ömer’e “Şeyhayn”, iki mübârek dâmâdı Hazret-i Osmân’la Hazret-i Alî’ye “Hateneyn”, iki amcası Hazret-i Hamza ile Hazret-i Abbâs’a “Ammeyn-i ekremeyn = 2 kıymetli amca”, mübârek torunları Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin’e de “Sibtayn-i muhteremeyn = 2 muhterem torun” denilmektedir.

Hazret-i  Hasan Bin Alî (radıyallahü anhümâ):

Resûlullahın torunu, İslâm halifelerinin beşincisi. Oniki imâmın ikincisi, Ehl-i beytin üçüncüsü. Hz. Ali’nin oğlu olup, annesi Sevgili Peygamberimizin kızı Fâtımatü’z-Zehra’dır. Künyesi Ebû Muhammed olup, lakabı Müctebâ’dır.

Medine’de 3 (m. 625) senesinin Ramazan ayı ortasında doğdu. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) kulağına ezan ve ikâmet okuyup, ismini “Hasan” koydu. Yedinci günü akîka olarak, iki koç kesti. Sünnet ettirip saçını da kestirdi, ağırlığınca gümüş sadaka verildi. Medine’de 49 (m. 669) senesinde vefât etti.

Hz. Hasan, âlemlere rahmet olarak yaratılan Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) terbiyesiyle yetiştirilip büyüdü. Bu çok az kimseye nasip olan, fakat çok büyük şeref ve seâdetti. Mükemmel bir tahsîl ve terbiye gördü. Resûlullah (s.a.v.) tarafından pek çok hadîs-i şerîf ile medh ve iltifâta mazhar oldu. Peygamberimiz Hz. Hasan’ı çok sever, ona şefkatle muâmele ederdi.

Ebû Eyyûb-i Ensârî (r.a.) anlatır: “Birgün Resûlullahın (s.a.v.) huzuruna girmiştim. Hasan ile Hüseyin, O’nun önünde oynuyorlardı. “Yâ Resûlallah! Sen bunları çok mu seviyorsun dedim.”

“Nasıl sevmem. Bunlar benim dünyâda öpüp kokladığım iki reyhânımdır!” buyurdu.

Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, en fazla hadîs-i şerîf nakleden Ebû Hureyre (r.a.) anlatır:

“Hasan’ı gördüğümde hep gözlerim yaşlarla dolar. Zirâ bugünkü gibi hâtırlıyorum: Allahü teâlâ’nın Resûlü (s.a.v.), Onu kucağına oturturdu. O da O’nun mübârek sakalları ile oynardı. Resûlullah (s.a.v.) üç kerre şöyle buyurdular: “Ben bunu çok seviyorum. Sen de sev, Onu sevenleri de sev!”

Yine Hz. Hasan ile Hüseyin’i kast ederek buyurdular ki: “Allahım! Ben, bu ikisini seviyorum. Sen de bunları sev. Onlardan nefret edenleri, Sen de sevme!”

Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Fâtıma ve Hz. Ali’yi (r.anhüm) örtü içine alıp Ahzâb sûresinin otuzüçüncü âyet-i kerîmesini okudu. [Meâli şöyle: “Ey Ehl-i Beytim! Allahü teâlâ sizlerden ricsi ya’ni her kusûr ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tâm bir tahâret ile temizlemek irâde ediyor.”]

Sonra, “Allahım! Bunlar, benim Ehl-i beytimdir” buyurdu.

Birgün Hz. Hasan ve kardeşi Hz. Hüseyin, Resûlullahın huzurunda güreşiyorlardı. Resûlullah (s.a.v.), Hz. Hasan’ı teşvîk ve teşcî’ buyuruyordu.

Hz. Fâtımatüz-Zehrâ, babasına: Yâ Resûlallah! Hz. Hasan büyüktür, hep onun tarafını tutuyorsunuz. Halbuki, küçüğe yardımcı olmak daha uygun değil midir? deyince:

“Yâ Fâtıma! Cebrâîl (a.s.), Hüseyin’e yardım ediyor” buyurdular.

Hz. Hasan, henüz âkıl-bâliğ olmadan Resûlullaha bîat eden çocuklardandı. Sekiz yaşında 11 (m. 632) senesinde, önce dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.), sonra da annesi Hz. Fâtımatüz-Zehrâ vefât edince yetîm kaldı. Bundan sonra babası Hz. Ali’nin (r.a.) terbiyesinde büyüdü.

Hz. Hasan beyaz ve güzel yüzlü olup, yüzü Resûlullah(s.a.v.)’ın yüzüne çok benzeyen yedi kişiden biridir. Resûlullaha bundan daha çok benzeyen kimse yoktu.

Bir gün Hz. Ebû Bekir, ikindi namazını kıldıktan sonra, yolda oynayan Hz. Hasan’ın yanına gitti. Onu omuzlarına aldı. Hz. Ali’ye dönerek; “Ali’ye değil de, tıpkı Peygamber Efendimiz’e benziyor” buyurunca, Hz. Ali tebessüm etti.

Hz. Hasan hilm (yumuşaklık), rızâ, sabır ve kerem (cömertlik) sahibiydi. Fitne çıkıp, halîfe Hz. Osmân’ın evi sarıldığında, imdâdına gitti.

İki defa herşeyini Allah rızâsı için dağıttı. Bir kişinin münâcâtında; “Yâ Rabbî! Bana onbin altın ihsan eyle” dediğini işitince, aceleyle evine gitti. Adamın münâcâtında istediği meblağı gönderdi. Sadaka vermeden edemezdi.

Hz. Hüseyin ile her eşyâ alışlarında pazarlık eder, ucuz almaya çalışırlardı. Kendilerine, “Bir günde, binlerce dirhem sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?” dediklerinde, “Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır. Fakat, alış-verişte aldanmak aklın ve mâlın noksân olmasıdır” buyururlardı.

Aldığı bir hediyeye değerinden fazla karşılık verirdi.

Birgün Abdullah bin Zübeyr ile yola çıkmıştı. Bir hurmalıkta dinlendiler. Ağaçlar kurumuştu. Abdullah bin Zübeyr, “Ağaçta hurma olsaydı, iyi olurdu” dedi. Hz. Hasan sessizce duâ etti. Bir ağaç hemen yeşerip, hurma ile doldu. Orada bulunanlar, “bu sihirdir” dediler. Hz. Hasan, “Hayır, sihir değil. Resûlullahın torununun kabûl olan duâsı ile Cenâb-ı Hak yaratmıştır” buyurdu.

Hazret-i Hasan’ın halîfe oluşu

Hz. Hasan, babası Hz. Ali’nin şehîd edilmesiyle, 40 (m. 661) senesi Ramazan ayı sonunda halîfe oldu! Kendisine kırkbin kişi bîat etti. Basra, Hicâz, Horasân, Irâk, İrân, Kûfe, Medîne, Mekke ve Yemen ahâlîsi de bîat etti. Fakat, Mısır ve Şâm ahâlîsi Hz. Muâviye’ye bîat etti. Hilâfetin yedinci ayında, Bağdâd yanında iki tarafın ordusu harbe hâzır iken, müslümân kanı dökülmemesi için, hilâfeti Hz. Muâviyeye baraktı.

Hz. Hasan küçük iken, Resûlullah’ın (s.a.v.) O’na işâret ederek, “Bu oğlum Seyyiddir. Ümîd ederim ki, Allahü teâlâ, O’nun vâsıtasıyla iki tarafın arasını bulur” buyurması, Resûlullah’ın (s.a.v.) bir mu’cizesiydi. Hz. Hasan’ın hilâfetten çekilmesiyle müslümân kanı dökülmedi.

Hz. Muâviye ile anlaştıkdan sonra Medîne-i Münevvere’ye geldi. Hz. Muâviye, kendisinden sonra Hz. Hasan’ın halîfe olmasına karâr verdi.

Aldığı her kadın, Hz. Hasan’ı çok sevip, âşık olurdu. Fakat Ca’de bint-i Eş’as, Hz. Hasan’ın kendisini de boşamasından korkup kin tuttu. Hz. Muâviye’nin oğlu Yezîd, babasının Hz. Hasan’ı halef göstermesi üzerine Ca’de’ye, Şâm’dan zehir ile, “Seni ben alacağım, tepeden tırnağa kadar mâl, süs eşyâsı içine koyacağım” haberini gönderdi.

Ca’de, bu dünyâlıklara aldandı. Hz. Hasan’ı zehirledi. O ölüm hastalığındayken, Resûlullah’ın (s.a.v.) yanına defnedilmesi için Hz. Âişe’den izin istedi. Hz. Âişe izin verdiyse de, fitne korkusundan Mervân bin Hakem izin vermedi. Hz. Hüseyin, O’nu Bakî Kabristânı’na götürdü. Namazını Saîd bin Âs kıldırdı. Medîne-i Münevvere’de Bakî Kabristânlığı’na defnedildi.

Hz. Hasan, yirmibeş kerre yaya olarak Hacca gitti. Onbeş erkek ve sekiz kız evlâdı vardı. Hz. Hasan’n soyundan gelenlere “şerîf” denir.

Kızlarına ve yeğenlerine şöyle nasîhat ederdi: “İlme çalışınız. Ezber zorunuza gidiyorsa, yazınız ve evlerinize götürünüz.”

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), torunu Hz. Hasan için buyurdu ki: “Sizin en hayırlınız Ali, gençlerin arasında en hayırlıları Hasan ile Hüseyin. Kadınların da en hayırlısı Fâtıma’dır.”

“Hasan ile Hüseyin, Cennet gençlerinin büyükleridirler. Babaları onlardan efdaldir.”

“Kim güneşi kaybederse aya başvursun. Onu da kaybederse yıldıza başvursun.”

Eshâb-ı kirâm bu hadîs-i şerîfin îzâhını isteyince, Resûlullah (s.a.v.) bunu şöyle açıkladı: “Güneş benim. Ay Ali’dir. Fâtıma da, yıldızdır. Kuzey kutbuna yakın olan o iki yıldız ise Hasan ile Hüseyin’dir.”